Hakikat Ehline Göre Gurbetin Yorumu
Erbâb-ı hakikat gurbeti, daha çok, vicdanlarıyla duyup bildikleri, sezip sevdikleri, hatta bir mânâda sürekli maiyyet solukladıkları halde cismâniyet berzahında yaşamaktan ibaret görmüş ve yolda bulunmanın gereği, bir taraftan dişlerini sıkıp ona katlanırken, diğer taraftan da vicâhînin revh u reyhânına ve "meydân-ı tayarân-ı ervâha uçmaya" hazır bulunmuş, hatta bunun için hep çırpınıp durmuşlardır. İşte böylesi âriflerin bir anayurt kabul ettikleri rûhânîler otağından ayrı düşüp, dünyevî berzahlarda, hasret ve hicranlar içinde bulunmalarını ifade sadedinde her zaman "İşit neyden nasıl hikâyet eder; durmuş ayrılıktan şikayet eder." (Mesnevî) demiş ve bu iç içe gurbetlerini dile getirmişlerdir. Zannediyorum, Bilâl-i Habeşî Hazretleri, kendisine dâr-ı bekâ ufku göründüğü esnada: "Ben gurbetten asıl vatana gidiyorum..." türünden söylediği sözler de yine bu hasret ve bu özlemin ifadesiydi...
Evet herkes derecesine göre, kervanların konup göçtüğü bir saray mesabesindeki bu dünyaya garipler gibi gelip konaklar ve henüz üzerinden gurbet duygusunu atma fırsatını bulamadan da çarçabuk kapı dışarı edilir. Bundan ötürü de, ruhunda ötelerin özlemini duyanlar ayrı bir gurbet; "malı, mülkü, safası fânî hülyâ" bu dünyaya dilbeste olanlar da ayrı bir gurbet ızdırabıyla hep kıvranır dururlar.. evet bu dünyada "Gönlüm artık gurbetten usandı ve vatan temennisinde." (Hüsrev Dehlevî) mülâhazasıyla herkes bir Hüsrev; herkes dünyanın bu dar hendesesinden bîzâr, herkes yeni ufuklar peşinde ve vatan-ı aslî duygusuyla kıvrım kıvrımdır.
- tarihinde hazırlandı.