İbadet ve Kullukta Şuurlu Olmak
Hele bir de bu insan, tekvinî esaslarda ve teşriî emirlerde, vazife ve sorumluluğu öne çıkararak, yaptığı iş ve hizmetlerin sonuçlarına bağlanmaktan daha çok, onların özünü ve ruhunu takip edebiliyorsa, ne neticelerin umduğu gibi çıkmayışı onu inkisara uğratır ne de kulluk iştiyakından ona bir şey kaybettirir; yaptığı her hizmeti derin bir ibadet neşvesi içinde yerine getirir ve var olmanın en üst kademesi sayılan hakikî mü'minler zirvesine ulaşmanın şükrüyle oturur-kalkar; oturur-kalkar ve asla ye'se düşmez, paniğe kapılmaz ve yol mihnetiyle bıkkınlık yaşamaz.. ye'se düşmek, paniğe kapılmak, bıkkınlık yaşamak bir yana o, nefs-i amelin özündeki o derin lezzetlerle daha bir şahlanarak, Mevlânâ edâsıyla: "Kul oldum, kul oldum, kul oldum/Kullar azat olunca sevinir/Ben ise kul olduğum için şâd ve mesrurum" der, iş ve amelin değerini, ona terettüp eden netice ile değil de, doğrudan doğruya yaptığı vazifenin sıhhati, onun hâlisâne edâ edilmesi ve Hak rızasına muvafık düşmesiyle ölçer ve değerlendirir. Böyle davranarak kulluğunun enginliğini, onu ücretlerle, mükâfatlarla irtibatlandırarak daraltmaz, dünyaya ait sonuçlarla, ilâhî ve uhrevî amelleri dünyevîleştirmez; aksine onu, hep sıfırın sonsuza nispeti içinde mütalâa eder ve ruhunda duyduğu bu ölçüdeki bir nispetin genişlendiriciliğiyle yaşar. Duyguları, düşünceleri ve kalbiyle bu genişliği duyup hisseden biri, Hakk'a kul olmanın rahatlığına erer ve değişik baskılardan kurtulur; kurtulmakla kalmaz, vicdanında ezmeyen, zelil kılmayan bir kapının bendesi bulunduğunu duymakla insanlığını kurtarmış ve gerçek hürriyetini elde etmiş olur. Onun ilk cebrî lütufları değerlendirmesi istikametinde böyle davranması bir vazife, Allah'ın değişik dalga boyundaki lütuflarını devam ettirmesi ise ikinci bir ihsandır.
- tarihinde hazırlandı.