Halvetînin Tavır ve Davranışları
Halvetî, yolun başında itikâf yapıyor gibi "uzlet ani'l-enâm" der bir köşeye çekilir.. az yer, az içer, az uyur, az konuşur; oturur-kalkar Hakk'ı zikreder.. sürekli tefekkür ve murakabeye bağlı yaşar.. derken istidâdının nihâî ufkuna, tabir-i diğerle, kemâlâtının arşına ulaştığı hissedilince de, celvete yönelir ve insanlardan bir insan olma mülâhazasına bağlılık içinde halka hizmet vermeye çalışır. Halvetî, halvetle nefsi ve enâniyeti açısından yokluğa erer; Hakk'ın varlığının ziyasıyla da solmayan, renk atmayan bir vücud-u câvidânî kazanır. Artık böyle bir hakikat erinin tasavvurlarında, düşüncelerinde, konuşmalarında kendi yoktur; hak vardır, hakikat vardır. Bu itibarla da o: "Ben bende değilim..." diyebilir. Mevlânâ, Dîvan-ı Kebîr'inde, matlaıyla başlayan bir gazelinde bu mukayyet yokluğu:
"Bize Hak yolunda bir sır, bir yolculuk nasip oldu. Biz, bizsiz olarak neş'elenir ve sevinç duyarız. Öyle ise gelin, hep bizsiz olalım, bizsiz kalalım. Önceleri kapılar yüzümüze kapalıydı; biz bizden kurtulunca, bütün kapılar da açılıverdi. Biz bu yolda bizsiz olduğumuz için gönüllerimiz huzurla doldu. Bizden gizlenen o Güzeller Güzeli Sevgili bizsiz olarak yüzümüzü okşadı. Biz O'nun uğrunda can verdik; O da bizi bizden kurtardı." sözleriyle anlatır.
- tarihinde hazırlandı.