İradesinin Hakkını Veren Sâlik
Kimileri de mebde'den müntehaya kadar her zaman sa'y u gayret içinde bulunur.. herhangi bir beklentiye girmeden halisâne bir kulluk sergiler.. ne cezbe görür ne incizap duyar.. ne naz bilir ne gider kuruntulara yaslanır. Dişini sıkar ve iradesinin hakkını vererek Hakk'a kulluğun en ince âdâbına riayetle, gösterişsiz, âlâyişsiz tam bir sebat ve ikdam kahramanı olduğunu ortaya koyar. İşte böyle biri, inanıp Müslümanca yaşamayı bütün ezvâk ve kerâmâta tercih ettiği/edeceği gibi Cennet ve ötesini de katiyen Hakk'a kulluğunun hedefi saymaz. İmanı ve ubudiyeti Rabb'in en büyük ihsanı bilerek bu büyük ihsana mazhariyetin şükran hisleriyle her zaman iki büklüm yaşar. Mevlânâ kendi üslubuyla, böyle bir mazhariyeti şöyle resmeder:
Mutluluk ve saadet gelip eteğimizi çekti ve götürüp çadırımızı gökyüzüne kurdu. Dün de o sevgili bana: "Bu vefasız dünyanın elinden ne hâldesin" diye sordu. (Ben de) gülen devletin gülen bahtını gören nasıl olur (dedim). Mısır'ın, rüyasında bile göremediği şekeri, şükürler olsun ben dişimin dibinde buldum."
- tarihinde hazırlandı.