Izdırap ve Çile
Ruhun bir diğer önemli dinamiği, ızdırap ve çiledir. Kendisine peygamberlik gelmeden önce de geldikten sonra da Efendimiz (sav), insanlığın içinde bulunduğu maddi-manevi sefalet ve dalalet tabloları karşısında hep ızdıraptan iki büklüm olmuştur. O kadar ki, zaman zaman inzivaya çekilip, tek başına kaldığını siyer kitapları kaydediyor. Peygamberlikten sonraki ızdırabına ise, Kur'an-ı Kerim, iki yerde açık, bir yerde işareten temas eder ki, bunlardan: "Her halde sen, onlar bu söze inanmıyorlar diye üzüntünden kendini helak edeceksin" ayeti, oldukça manidar ve bir o kadar da ürperticidir. Eğer iman ve Kur'an hakikatlerinin neşv u neması ve ma'şeri vicdanda mâkes bulması hususunda ızdıraptan haftada birkaç gün uykumuz kaçmıyorsa, ileride uykumuzu kaçıracak şeyler olacak demektir.
Ruh, ızdırap ve çile ile kemale erer; gönül, bunlarla inkişaf eder. Çile görmemiş ruhlar ham, gönüller de kolu kanadı kırık ve ölgündür. Çile, çalışmaya ve o yolla elde edilen şeylere kat kat değer kazandırır. Çilesiz elde edilenler ise mirastan gelen mal gibidir; gelişi emeksiz, gidişi de üzüntüsüz olur. Evet, ancak, binbir ızdırapla kazanılan şeylerdir ki, muhafazası uğrunda canlar feda edilir... Bir millet ve bir medeniyet büyük muzdarip ve çilekeşlerin öncülüğünde kurulmuş ise sıhhatli, istikrarlı ve gelecek adına ümit vericidir. Aksine, hayatında bir kere olsun ağlamamış, inlememiş ve sancı çekmemişlerin elinin altında doğmuş ve gelişmişse, zayi olmaya namzet ve talihsizdir.
- tarihinde hazırlandı.