Diriliş Ümidi ve Beklentisi
Günlerin bahara döndüğü, şafakların şafakları kovaladığı şimdilerde hem ümitleniyor, hem bekliyor hem de Rabbimiz'e yalvarıyoruz: Bize ruhumuzun heykelini ikame edecek, kalbimizi cennet yamaçları gibi yemyeşil hale getirecek ve gönüllerimizi ulûhiyet hariminin sırlarına ulaştıracak meşîet destekli irade versin!. Ve milletimize Muhammedî (sav) çizgide yenilenme yollarını göstersin!
Bunu istemek ve beklemek hem hakkımız, hem vazifemiz, hem de îmanımızın gereğidir. Ancak, bu hakkı kullanırken, bu vazifeyi yerine getirirken sık sık şanlı geçmişimize mürâcaat etmemiz ve dünümüzü muhteşem kılan değerlerimize sığınmamız da şarttır. Batı böyle bir Rönesans gerçekleştirip günümüzün medeniyetine doğru yürürken, Hıristiyanlığa sığınmış, Yunan'ı örnek almış ve eski Roma'yla zifaf olmuştu. Bu kabil esaslar başka medeniyetler için de her zaman söz konusudur. Öyleyse biz de kendi mâzi, kendi mânâ köklerimize sığınacak ve örneklerimizi zamanın bulandıramadığı lâhûtîliğin enginliklerinden alacağız. Felsefî düşünceden tasavvuf gerçeğine, dinin yerleşmiş tarz-ı telâkkisinden ahlâkî buuduna kadar birer kanaviçe gibi, her zaman onunla övündüğümüz ve bizim için de zamanın altın dilimi sayılan ak çağlardan alacak ve onun üzerinde atkı atkı geleceğin dantelasını öreceğiz. Bu dantelada, Mevlânâ Taftazâni ile yan yana gelecek, Yunus Mahdum Kulu ile aynı seccade üzerinde oturacak, Fuzûlî Akif'i kucaklayacak, Uluğ Bey Ebû Hanife'ye selâm çakacak, Hoca Dehhanî İmam Gazâli'yle diz dize gelecek, Muhyiddin İbn-i Arabî İbn-i Sina'ya gül atacak, İmam-ı Rabbanî Bediüzzaman'ın bişâreti ile coşacak.. ve koskocaman bir geçmiş, o devâsâ düşünceleri, devâsâ kametleriyle bir araya gelecek ve bize kurtuluşun ve dirilişin büyüsünü fısıldayacak...
- tarihinde hazırlandı.