Medeniyet Oluşumunda Almanya ve Japonya Örneği
Kendi eksiklerimizi daha iyi görebilmek için, yanı başımızdaki Almanya ve Uzak Doğu’nun dev ülkesi Japonya’nın bu konuda bize iyi birer misal teşkil edeceğini düşünüyoruz.
Almanya her iki cihan harbini de ölümcül yaralarla atlattı. İçinde bulunduğumuz asrın ilk yarısını idrak ettiğimiz yıllarda Almanya, her yanıyla "harab eller, kimsesiz çöller/ Emek mahrumu günler, fikr-i ferdâ bilmez akşamlar" (Âkif) sözleriyle resmedilecek şekilde yıkık-dökük ve her yan baykuşlara bayram bir görünüm arzediyordu. Ama o, her şeye rağmen, kısa zamanda derlenip-toparlandı ve dev bir ülke olarak dünyanın karşısına dikildi. Oysaki biz, daha Alman birliğinin bile sözü edilmediği 19. asrın başlarında yenilenme rüyaları görmeye başlamıştık. Bizim yenilenme düşlerimiz bahislere konu oladursun Almanya, onca tahribata rağmen bugün bir rüyalar ülkesi olma iddiasında... Denebilir ki, Almanya, batılı olma avantajlarıyla iki defa kefeni gömlek yaptı ve kendi hayat felsefesine göre çok önemli "ba’sü ba’del mevt"ler gerçekleştirdi. Şayet Avrupalı devletlerin, dinî ve kültürel karâbetleri söz konusu olmasaydı, bugünkü Almanya da olmayacaktı. Almanya için bu farz ve takdirleri kabul etsek bile, bütün Batı âleminin belli bir süre düşmanca davranışlarıyla, hep tahditlere maruz kalmış Uzak Doğu’nun dev Japonya’sı var.
Bizim yenilenme plânlarımız neredeyse, Japonya’dan tam yarım asır öncesine dayanır. Bizden elli-altmış sene sonra yenilenme hummasına tutulan Japonya, bütün handikapları aştı, yakın tarihindeki iki büyük sarsıntısına rağmen bir solukta gelip bizi geçti; geçti ve dünyayı idare eden büyük ve güçlü aileler arasında yerini aldı. Biz, yeniden doğuş ve diriliş şiirleriyle teselli ola duralım; onlar çoktan Rönesanslarının meyvelerini dermeye başladılar bile. Biz, yüz elli senelik bir yolculuktan sonra, varacağımız hedeften daha çok, çıkış noktasının dedi-kodusuyla birbirimizi kemirip duralım; onlar, kırk yıl gibi kısa bir zaman içinde Batıyla aralarındaki mesafeyi kapatarak, çoktan çağlarıyla hesaplaşabilecek seviyeye ulaştılar. Evet Japonya, ekonomik gücü, teşebbüs aktivitesi, dünyanın dört bir yanındaki itibarı ve aktif yatırım kapasitesi açısından bugün dev bir güç.. böyle üst üste yenilenmeleri gerçekleştiren ve milletine daha müreffeh gelecekler vâdeden Japonya, dünyadan alacağı şeyleri alırken de atacağı şeyleri atarken de dikkatli oldu ve hep millî kimliğine sadık kaldı. Sadık kaldı da, ne tarihini hafife aldı, ne geçmişine sövdü, ne de ruh ve mânâ köklerini inkâr etti. O hep, az gelişmiş bir ülke olarak, bulunduğu nokta ile hedeflediği zirve arasındaki uçurumları realistçe görüp değerlendirdi; tutarlı projeler üretti; geri kalmışlığın bütün problemlerini büyük ölçüde ahlâkî temellere dayalı bir toplum organizasyonuyla çözebileceğine inandı; imkânsızlıkların ve ihtiyaçların hasıl ettiği boşlukları da, millî gurur, âidiyet, azim, metotlu hareket ve mesâi tanzimiyle doldurup, hem kendi olarak kalmasını başardı hem de çağın harikalarıyla hatırlanan bir millet haline geldi.
- tarihinde hazırlandı.