İslam Sanatı ve Kendi Kültürümüz
Esas yeri burası olmamakla beraber ifade etmeliyim ki, İslâm sanatı; tecrit yörüngesinde televvün arayışıyla ayrı bir enginlik ihtiva eder; o, tevhidi vurgularken, teşbih ve tecsime karşı açıkça tavrını ortaya koyar ve her zaman yorum kapısının açık bırakılması esprisiyle damlada deryayı göstermeye, zerrede güneşi resmetmeye ve bir kelimede kitapları ifadeye çalışır. Bu ana dinamo ve temel dinamiklerin tesirinde oluşan İslâm kültürüne gelince – kültürün, umum insanlığın mirası olduğu hikâyesini şimdilik kurcalamayalım – o, insan realitesiyle irtibatlı fikrî ve zihnî aktivitelerinin hepsine açık, hepsinin müşterek halitasından ibaret bir öz ve üsaredir. Biz onda, dünüyle–bugünüyle bize ait her şeyi hem de bütün canlılığıyla duyar, yaşar, geliştirir ve ma'şerî vicdanın kadirşinaslığına emanet ederiz.
Bu itibarla da, bugün bize düşen şey, yalnız ve yalnız kendi inanç ve düşünce sistemimize bağlı kalarak, kendi kültürümüz ve kültür ürünlerimize yönelip kendimiz olarak kalabilmenin mücadelesini vermek ve gerekirse yeni düşünce ve irfan iştikaklarını da kendi fikir atlasımız üzerinde gerçekleştirmeye çalışmaktır. Evet, gücümüz yettiğince hep kendi kaynaklarımıza bağlı kalmalı, kendi millî mecramızda ummana ulaşmayı düşünmeli ve kendi gök kubbemiz altında varlığı temaşa etmeye, onu bir kitap gibi okumaya, okuyup yorumlamaya ve yeni bilgi, yeni mülâhazalar ortaya koymaya gayret etmeliyiz.
- tarihinde hazırlandı.