İslâm'da Hak ve Halk Dengesi
Hak, adalet, eşitlik ve evrensel güven gibi konuları, belli hedeflere ulaşmada birer vesile ve belli doktrinleri gerçekleştirmede birer vasıta olarak kullananlara karşılık İslâm, bu âlemşümul değerleri, halkın mutluluğu ve Hakk'ın hoşnutluğu birleşik noktasında ele alarak, hem Yaradan'ın hem de yaratılanların isteklerini birden gerçekleştirmiştir. O, Müslümanların da bu espriye bağlı kalmalarını ister. Bu itibarla, eğer bugün Müslümanlar da konunun hassasiyeti ölçüsünde "hak", "adalet", "eşitlik" derken bu yüksek mülâhazalarını cismanî ve nefsani isteklerine alet etmez ve Hakk'a bağlı götürürlerse, şimdilerde olmasa da yarın herkesin imreneceği bir konuma yükselecekleri muhakkaktır. Bu konum, Allah'ı sevme, Allah tarafından sevilme ve insanlar tarafından da gıpta ile takip edilme konumudur. Böyle bir payeyi ihraz eden en birinci sâik ise, İslâm'ın yenilmez gücü ve Müslümanın imrendirici hayat tarzıdır.
İslâm'ın, dıştan ithal edilen herhangi bir ideoloji ve doktrin gibi propagandaya ihtiyacı yoktur. O'nun referansı kendisi ve vefalı temsilcilerinin tavırlarıdır. O, her zaman hakkın yanında olmayı, hakkı tutup kaldırmayı yeğler ve hakka saygıyı en büyük ibadet sayar.
"Hâlik'ın nâmütenahî adı var, en başı Hak;
Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak" Âkif
mülâhazaları, bu espriye bağlı söylenmiş ve hiçbir zaman vazgeçemeyeceğimiz bir gerçeğin sesi ve soluğudur. İslâm, her zaman, kuvvetin hakta olduğu prensibine göre hareket eder ve asla, zalim ve azgın kuvvetlerin dayatmaları karşısında "pes" etmez. Hep dik durur, merdane yürür; ne zulmü alkışlar ne de zalime serfürû eder.
"Baş eğmeyiz edânîye dünyâ-yı dûn içün;
Allah'adır tevekkülümüz, itimadımız" Bâki
der ve koşar hedefine..
- tarihinde hazırlandı.