Peygamber ve Nebilerin Seçkin Olmasının İnsanlık Açısından Önemi
Allah'ın, böyle iç donanımlı, masûn ve mâsûm yüksek karakterleri insanlığa göndermesi, takılıp yollarda kalma, şaşkınlığa düşüp zayi olma durumunda bulunan bizlere, yaratılıp vücuda mazhar olma nimeti kadar, hatta ondan da önemli ayrı bir ikramdır; evet var olma bir ihsan, var olduktan sonra bütün kâinat ve hâdiselerin bir elçi vasıtasıyla izahı, yorumlanması, yorumlanıp uhrevî ve ilâhî derinliklerinin ortaya çıkarılması ise ayrı bir lütuf ve ikramdır. Kirlenmemiş, saf her insan tabiatı ve körelmemiş her vicdan, farklı seviyede de olsa, bu izah ve yorumları değerlendirmek suretiyle ruhanîleri imrendirebilecek seviyeler üstü seviyeye ulaşabilir ve ulaşmıştır. Buna mukabil, kibir, zulüm, inhiraf ve körü körüne taklit kıskacında yaşayanlar ise, var olma lütfunu sezemedikleri gibi, ikinci ihsan ve ikram konusunda da -şart-ı âdi plânında iradelerine bağlı olarak- kendi körlük, sağırlık ve kalpsizliklerine takılıp kalmış ve "Ona bir melek indirilseydi de, O'nunla beraber o da inzarda bulunsaydı." (Furkan, 25/7) diyerek temerrüt göstermiş ve bütün bütün ufuklarını karartmışlardır.
Peygamber göndermek ve gönderilecek şahsı belirlemek Allah'a ait umûr-u âliyedendir. Bu itibarla da, O'na bakan her iş ve icraat "Her işte hikmeti vardır/Abes fiil işlemez Allah" (İbrahim Hakkı) mantığına bağlanmalı ve sonra da aklın idrak ufku ölçüsünde O'nun hikmetleri aranmalıdır. Aslında, gönderilecek elçinin bizden biri olması; hayat buutları itibarıyla duyduklarımızı duyması, bizim hoşlandıklarımızdan zevk alabilmesi, her türlü elem ve lezzetlerimizi paylaşabilmesi, zaruret saydıklarımızı ve ihtiyaçlarımızı ruhunda hissedebilmesi, hedef kitle ve muhataplarının yüklenmesi gerekli olan sorumlulukları onun da yüklenmesi, arkasından gidecek kimseler için taklit, daha doğrusu ittiba edilir olması.. hâsılı, her zaman Hak mesajlarının semavîliği içinde arzîliğini de temsil edebilmesi gibi önemli hikmet ve maslahatlardan söz etmek mümkündür; ama biz yine de, "Bu işin iç yüzünü ancak Allah bilir." der, "fe lillâhi'l-huccetü'l-bâliğa" hakikatine inkıyadımızı yeniler ve o "Alîm" u "Hakîm" karşısında sükûtu en büyük hikmet sayarak, dilimizi kalbimize bağlayıp temkin murakabesine dalmayı yeğleriz.
- tarihinde hazırlandı.