Tasavvuf Büyüklerinin Yaklaşımı
Diğer tasavvuf büyüklerine göre de, ötelerden beslenen semavi akıl, cismani arzuların boynunda bir kement gibidir. Hırs, öfke, şehvet gibi bedeni istekler o zinciri kırmadan katiyen kendilerini ifade etme fırsatını bulamazlar. Bu manadaki akıl, insani değerleri korumanın polattan kilidi ve ebedi saadetlerin de büyülü anahtarıdır. Akıl, nefse bağlı arzuların çenesinde bir gem, ağzında bir fermuar ve ruhu sonsuza uçuran bir melek kanadıdır. Nefis, her an ayrı bir hezeyanla insanı, çok değişik problemlere sürüklemesine karşılık, akıl, onun oyunlarını bozan semavi bir güçtür; hem öyle bir güçtür ki, eğer kalbe bağlanıp onun varidatıyla beslenmesini sürdürebilirse, onun yere serip üzerine çullanamayacağı düşman yok gibidir. Aksine eğer o, kalpten koparılarak semavi iken türabileştirilirse, o zaman da düşmanlara rehberlik yapan bir haine dönüşür; gider şehvetin yanında yerini alır.. kine-nefrete arka çıkar.. cerbezeye girer ve semaviliğe karşı koymaya çalışır.. diyalektiğe dalar ve batılı hak göstermeye başlar.. demagojiyi marifet sayarak, sürekli ihtilaf ve iftiraklara sebebiyet verecek şekilde tartışmalara girer; girer ve başkalarını mağlup edip utandırmayı bir zafer gibi görür.. sık sık kalbini öldürür ve onun enkazı üzerinde nefsine otağlar kurar.. her gün birkaç defa şeytanı sevindirecek levsiyat içine girer ve ruhunu dinamitler..
İşte, bu ölçüde bağını koparmış ve bir azgınlık unsuru haline gelmiş akıl da, yine Mevlana'nın ifadesiyle, bir vehim ve zan kaynağıdır. Bu azgın akıl, Hz. Mustafa'nın (sav) önünde mutlaka kurban edilmeli ki; sonra da "Hasbiyallah" denilerek Allah'a yürünmelidir. Fuzuli merhumun da, bu meş'um akla diyeceği bir çift sözü vardır:
Ben akıldan isterim delalet,
Aklım bana gösterir dalalet..
- tarihinde hazırlandı.