Fenâ ve Bekâ
Dünyayı bir Cennet saydı sayanlar,
Düştü arkasına hep aldananlar;
Dahası takılıp yolda kalanlar;
Ziyan olup, heder olup gittiler.
Tasa olup, keder olup gittiler.
Yol pek uzun, hedef de hayli ırak,
Yürünen zeminde diken ve pıtrak,
Bir de bilinmezse nerde son durak;
Dere olur, yokuş olur, zâr olur,
Tipi olur, boran olur, kar olur.
Emeller âdeta kuyu içinde,
Kurumuş derenin suyu içinde;
Varılmaz sâhilin koyu içinde...
Sînelerde yeis, yürekler hissiz,
Çevre vefasız, düşman merhametsiz.
Dünya bir fırıldak pek çok köşeli,
Her yanında inci-mercan döşeli,
İnsanoğlu bu tuzağa düşeli;
Dermansız ve alîl, mahkûm ve sefil,
Şeytanın ağında, şeytana vekil.
Duruş aldatıcı, görünüş yalan,
Gelen çok olsa da yok mu yok kalan.
Gafillere plân üstüne plân..
Yıkılıp gidenler hadd ü hesapsız,
Ayaktakilerse bütün dermansız.
***
İzler var yolda izler ki silinmez,
O’na yürümüş bir Ulu bilinmez;
Herkes elenir ammâ O elenmez;
Sonsuzluk yolunda tek kudsî rehber,
Zirvelere ermiş Yüce Peygamber.
Işık ordusunun biricik nûru,
Garip rûhların neş’esi, sürûru,
Sığınanların aşılmayan sûru..
O’na dayananlar şâd olur-gider,
Ebetlere kadar yâd olur-gider.
Kulluğunla fahre erdik Sultanım!
Işığında yola girdik Sultanım!
Sayende sevdik, sevildik Sultanım!
Sen’siz yol aşılmaz, kervan yürümez!
Sen’siz mahşer olmaz, kimse dirilmez!
- tarihinde hazırlandı.