Rûhumun Emeli
Ufkum açılıp da düşüncem çıkınca düze,
Çok şey hissettim varlıkla gelince yüz yüze.
Rengârenk her yan, tüllenen mânâ buğu buğu,
Bir tomurcuk açar gibi var olmaya doğru...
Her perdede ayrı bir visal, ayrı bir huzûr;
Vicdandaki irfanla bakınca her taraf nûr...
İç içe güzellik her köşe, iç içe mânâ,
Karşımda tabiat âdeta bir gül-i rânâ;
Sesler, renkler, buutlar.. bu ne müthiş hendese!
Vuruldum kâinat mûsıkîsindeki sese...
Gökler ayrı bir kanaviçe.. ve ötesinde,
Kudret; inse, cinne bir şey anlatma kasdinde.
Yer cıvıl cıvıl; insan, hayvan, ağaç ve toprak;
Semâ başlar üstünde bir kitap; yaprak yaprak...
Yüz yüze iki levha birbirine bakıyor,
Yıldızlar bizlere dâvet gamzesi çakıyor:
O’na dâvet, sonsuza dâvet bütün soluklar,
Her köşeye nûrlar taşıyor nûrdan oluklar.
Sen’den ey Yüce Mevlâ, Sen’den bütün bu işler!
Senden, ey bencil nefsim, senden bütün teşvişler!
Ey Rab! Sen’i bilmemek hasret, yakınlık ateş;
Sînelerde yanan kor ocaklardakine eş...
Hele aşkın, hele aşkın.! Aşkın tam bir Cennet!
Aşkınla dirilmeme ne olur inâyet et!
Esmâ ve sıfâtın her biri sır üstüne sır,
Sırların da ancak kapıkullarına hazır...
Sultanlık işim mi! Ben bir kulağı küpeli,
Kabul et, budur ey Rab rûhumun tek emeli..!
Sızıntı, Mayıs 1986, Cilt 8, Sayı 88
- tarihinde hazırlandı.