Bakara, 2/124
وَإِذِ ابْتَلٰى إِبْرَاه۪يمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَأَتَمَّهُنَّ قَالَ إِنّ۪ي جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ إِمَاماً
"Ve şunu da hatırla ki, bir zamanlar Rabbi İbrahim'i birtakım kelimelerle imtihana tâbi tutup da, o da onları tam olarak yerine getirince, Allah ona: 'Ben seni insanlara mukteda bih bir imam yapacağım.' buyurdu." (Bakara sûresi, 2/124)
Bu âyetin tefsiriyle alâkalı bazı rivayetlere dayanarak, Hz. İbrahim yeryüzünde ilk defa sünnet olan, ilk defa misafir ağırlayan, ilk defa tırnaklarını kesen, bıyıklarını kısaltan, ilk defa... vs. diyorlar.[1] Bu hususlar, Allah Resûlü'nün beyanı çerçevesinde, fıtratla alâkalı şeylerse -ki öyle olduğunda şüphe yok- daha önce de var oldukları söylenebilir. Öyle ise buradaki evveliyete izafî bir evveliyet nazarıyla bakmak uygun olacaktır. İhtimal bu sözün mânâsı, sizin mensup olduğunuz halka itibarıyladır. Yoksa Hz. Âdem'den bu yana gelen insanların ilk sünnet olanı, ilk tırnak keseni vs. değil. Nitekim, Hz. Musa da, bir yerde وَأَنَا أَوَّلُ الْمُؤْمِن۪ينَ "İman edenlerin ilkiyim."[2] diyor ki, onun da ilk mü'min olmadığı açıktır; öyle ise o da izafîdir. Bu açıdan, İbrahim'in (aleyhisselâm) imtihanı meselesinde söylenebilecek en sahih söz, ona imtihan adına ne verildiyse, onu en ekmel ve en etemm bir şekilde yapmış olmasıdır ve şirke ait her şeyi mübtedilerin dahi anlayabileceği şekilde reddetmesidir.
Zaten, "belâ" kelimesiyle aynı kökten gelen "ibtilâ" tecrübe ve imtihan mânâlarına gelir. Türkçe'de sınama ve deneme sözcükleriyle de karşılayabileceğimiz bu kelime ya test ederek bazı muzmeratı, iç muhtevayı ve bâtınî müktesebatı ortaya koyma; ya da bir şeyin güzel-çirkin, iyi-kötü, seviyeli-seviyesiz evsafını meydana çıkarma şeklinde anlaşılmıştır ki, insanın kalbî ve ruhî hayatının yanında, bedenî ve cismanî bir mahiyeti de haiz olması, birinci derinliği itibarıyla ötelere ve Hakk'a açık olması, ikinci yanı cihetiyle de, yine onun insanî kemalâtının hedeflendiği ilâhî teklifler karşısında insanoğlu hep bir ikilem içinde olacak, hep bir takdir ve tercih durumunda bulunacak, bazen seçeneklerini isabetli kullanacak, bazen de sevap olanı bulamayacaktır ki, işte bu da hem kazananı hem de kaybedeni olan apaçık bir ibtilâ ve imtihandır.
[1] Beyhakî, Şuabü'l-iman, 5/211.
[2] A'raf sûresi, 7/143.
- tarihinde hazırlandı.