Bakara, 2/193
وَقَاتِلُوهُمْ حَتّٰى لاَ تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدّ۪ينُ لِلّٰهِ
"Fitne tamamen yok edilinceye ve din de yalnız Allah için oluncaya kadar savaşın." (Bakara sûresi, 2/193)
Bu âyetin yorumu adına söylenebilecek en güzel sözlerden biri İbn Ömer, Abdullah b. Zübeyr ile Haccac-ı Zalim arasında cereyan eden hâdiseler esnasında söylenmiştir. Şöyle ki, iki kişi İbn Ömer'e gelirler ve aralarında şöyle bir konuşma cereyan eder:
-İnsanlar zayi oluyor, herkes ölüyor. Sana gelince; evet Allah Resûlü'ne arkadaşlık etmiş olan sen, evinde oturuyor, bizimle beraber cihad etmiyorsun.
-Allah'ın kardeş kanı akıtmayı haram kılması, benim sizinle beraber olmama mânidir.
-Ama Allah "Fitne yok edilinceye kadar onlarla savaşın." buyuruyor.
Ve işte İbn Ömer'in dünya çapındaki değerlendirmesi:
-Biz, fitne olmayıp, din Allah için oluncaya kadar hep o kavgayı verdik. Size gelince, din Allah'tan başkaları için olsun diye ve fitne çıkarmak için çarpışıyorsunuz...[1]
Mekke dönemi ki, peygamberlik süresinin yarısından fazlasını teşkil eder. Allah Resûlü mücadelesini hep "Allah'ın yeni bir emri gelinceye kadar bağışlayıcı olun ve hoşgörü ile davranın." çizgisinde ve اُدْعُ إِلٰى سَب۪يلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّت۪ي هِيَ أَحْسَنُ "İnsanları Rabbinin yolu (olan İslâm)'a hikmet ve güzel öğütlerle çağır ve onlarla tartışmalarını en güzel bir üslûp içinde sürdür."[2] esprisine göre devam ettirmiştir. 13-14 sene karşı tarafın kin, nefret, gayız; tecavüz, tehcir ve baskılarına karşı Müslümanlar af, hoşgörü ve sevgiyle mukabelede bulunmaktan asla geri kalmamışlardır. Bağışlamanın, iyi niyetin, şefkatle kucaklamanın dahi yumuşatamadığı bu haşin fıtratlara karşı, temel esprisi, dine tecavüz edilmemesi, insanların öldürülmemesi, nesillerin zebil olmaması esasına dayanan, caydırıcılık ve dinin anlatılmasına zemin hazırlama mülâhazasıyla kuvvet kullanma dönemine geçilmiştir.
Önceleri afv u safh, daha sonra tedafüî bir tavır, bilahare de hem evrenselliğin gereği, koskocaman bir âlemde, sadece kuvvete hak tanıyan, kuvvet kullanarak bâtılı hak gösteren ve çapulculuğa alışmış bulunan densizlere haddini bildirmek, hem de insan tabiatında bulunan ve önü alınamayan kavga duygusunu, tutkusunu zapturapt altına almak, disipline etmek, muhtemel taşkınlıkları önlemek için, işareti geçmiş kitaplarda Hz. Sahibu's-seyf maddî cihada mezun ve memur kılınmıştır. Evet, önce sadece izin, sonra da harp ve sulh meselelerini belirleyen bir sürü emir.. elbette ki öyle olacaktı; zira şiddete, hiddete, katle, teşride açık olan insan tabiatı eğer böyle disipline edilmeseydi, kavga başlayınca, işin hakemliğini duyguları kan, düşünceleri kan, kan gölü içindeki harp kahramanları (!) yapacaktı ki, böyle hakemlerin verecekleri kararların nasıl olacağı bellidir. Onun içindir ki Kur'ân ve Sünnet, beşerî boşlukların sebebiyet vereceği noktaları tutmuş, nizam-intizam altına almış ve insan hislerinden kaynaklanacak bütün muhtemel suiistimallerin kapılarını kapamıştır; kapamış, önce tedafüî muharebe prensipleriyle, daha sonra da şartlar gerektirdiğinde taarruz emirleriyle meselenin farklı buudlarının da bulunduğunu ortaya koymuştur.
[1] Buhârî, tefsir (2) 30.
[2] Nahl sûresi, 16/125.
- tarihinde hazırlandı.