Duhâ, 93/5
وَلَسَوْفَ يُعْط۪يكَ رَبُّكَ فَتَرْضٰى
"Doğrusu Rabbin, sana vereceklerini öyle bir verecek ki, hem O'ndan hem de verdiklerinden tam razı olacaksın." (Duhâ sûresi, 93/5)
Bu âyet-i kerimedeki فَتَرْضٰى "Razı olup, hoşnut kalacaksın." kaydını makam-ı rıza olarak anlamak uygun olabilir. Şöyle ki, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) mebdede bir nüve mahiyetinde makam-ı rızanın mazharı olarak dünyaya gelmiştir. Evet bu mazhariyet başlangıçta tıpkı bir çekirdek gibidir. Nasıl bir çekirdek toprağın bağrına atılır, sonra bir rüşeym olur; derken gelişir, büyür ve semalara ser çeker. Aynen öyle de Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Allah'ın kendisine ihsan ettiği iradesi, cehd ve azmiyle bilkuvve olan rıza makamına mazhariyeti, tasavvurlar üstü bir performansla bilfiil hâline getirmiştir. Öyleyse وَلَسَوْفَ يُعْط۪يكَ رَبُّكَ فَتَرْضٰى daki rıza-yı mutlak, neticesi nazara alınarak denebilir ki, O, mutlaka makam-ı rızaya ulaşacaktır. Meseleyi "ulaşacaksın" diye istikbal eksenli ele almanın sebebi ise وَلَسَوْفَ sözcüğüdür.
Aslında böyle güzel bir akıbet, dünyaya gelen ve Rabbin emri, yasakları çerçevesinde hayat süren hemen herkes için geçerlidir. Yeter ki bu kimse, kendisine verilen istidatları yanlış istikametlerde değerlendirmesin.
Ayrıca hem وَلَلْاٰخِرَةُ deki "lâm" hem de وَلَسَوْفَ deki "lâm" ikisi de "lâm-ı ibtida" ile beraber "lâm-ı kasem"e de muhtemil bulunduklarından, önceki cümlede neticenin hayırlı olacağı kasemle temin, ikincisinde tekit edilmiştir. Yani acıyla tatlıyla, elemle lezzetle, mudâyakalarla-müsaadelerle seni olgunlaştıra olgunlaştıra öyle bir evc-i kemale ulaştıracaktır ki, sen ulaştığın o zirvede ruhanî ve cismanî, ruhî ve fikrî rıza mazhariyetlerinle kendini hoşnutluk çağlayanları içinde bulacaksın. Bugün için seninle o rıza meltemleri arasında fıtrî bir sürecin tabiî tezahürü olan سَوْفَ ye takılı bir kısa müddet var. "Ûlâ"nın seneleri "uhrâ"nın saniyelerine bile muadil olmadığına göre uhrevî bir mülâhaza ile hele bir ân-ı seyyâle daha sabret; göreceksin ılgıt ılgıt rıza meltemlerinin estiğinin, mantuku ifham edilmektedir.
İşte o zaman, ne mukteda bih, ne de muktediler için hiçbir tasa ve inkisar kalmayacak, hiçbir endişe ve kaygı da söz konusu olmayacaktır. Mukteda bih, hem kendi adına hem de ümmeti hesabına hoşnutluk görecek, hoşnutluk duyacak ve "nefs-i râziye" olmanın bütün mazhariyetlerini yaşayacak; böyle bir hoşnutluğa Sonsuz'un cevabı ise, onu ve onları "nefs-i marziye"nin tasavvurlar üstü zirvelerine ulaştırarak damlaya derya, zerreye güneş, fâniye bâki olma eltâfını bahşederek, zılliyet ve asliyet nispetleri mahfuz, عَسٰى أَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا "... Böylece Rabbinin seni makam-ı mahmuda eriştireceğini umabilirsin." (İsrâ sûresi, 17/79) hakikatiyle serfiraz kılacaktır.
اَللّٰهُمَّ اجْعَلْنَا مِنْ عِبَادِكَ الْحَمَّاد۪ينَ وَاحْشُرْنَا تَحْتَ لِوَاءِ مُحَمَّدٍ صَلّٰى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
- tarihinde hazırlandı.