Lokman, 31/17
يَا بُنَيَّ أَقِمِ الصَّلٰوةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَاصْبِرْ عَلٰى مَا أَصَابَكَ إِنَّ ذٰلِكَ مِنْ عَزْمِ اْلأُمُورِ
"Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azim ve kararlılık gerektiren ağır işlerdendir." (Lokman sûresi, 31/17)
Burada Kur'ân-ı Kerim'in peşi peşine zikrettiği önemli dört husus var: Namaz kılma, iyiliği emretme, kötülüğü nehyetme ve başa geleceklere sabır. Namaz bütün ibadetlerin pîri ve İslâmiyet'in de orta direğidir. Emr-i bi'l-mâruf da dinin müeyyidâtındandır. Bir mü'min şahsî istitaat ve ferdî sorumluluğunu aşarak toplumdaki yanlışlıkları düzeltme yoluna girince, başına bir sürü gailelerin geleceği kaçınılmazdır. Ne kadar yılların kazandırdığı alışkanlıkları terk etme durumunda kalan veya menfaati zedelenen kişi ve kuruluş varsa, hepsi ona karşı çıkacak ve onu baskı altına alacaklardır. İşte böyle bir durumda mü'min bütün bunlara karşı direnip, çizgisini koruma mecburiyetindedir. Tarihe bu gözle bakıldığında bunun çok örneklerini görmek mümkündür. Başta Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), büyük mücadelesinde tek başına kaldığı hâlde dahi önünü kesen hiçbir şey karşısında asla sarsılmamış, sabır ve metanetle yoluna devam etmiştir.
Demek ki Müslümanlığı hakikî mânâda yaşama ve başkalarına telkinin bahis mevzuu olduğu her yerde sabır da söz konusu. Bir başka âyet bu hususu daha net bir biçimde vurgular:
وَاسْتَع۪ينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلٰوةِ "Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin."[1] Yani her çeşidiyle sabır ve her şekliyle namaza sığınarak yolunuza devam ediniz. Aslında günde beş defa, kırk rekât namaza devam ve sebat dahi iyi bir sabır örneği. Bu büyük ibadet, Allah karşısında saygıyla kalbi ürperenlerin dışındakilere çok zor ve ağır olsa gerek.
وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلاَّ عَلٰى الْخَاشِعِينَ "Gerçi bu zor bir iştir ama içi saygıyla ürperenlere değil."[2] âyeti de bunu dile getirmektedir.
Ayrıca burada, hem namazın hem de emr-i bi'l-mâruf ve nehyi ani'l-münker'in diğer ümmetler için de söz konusu olduğu vurgulanmakta ve bu aynı zamanda bir mü'mine hitap üslûbu içinde sunulmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki Hz. Lokman, daha önce oğluna يَا بُنَيَّ لاَ تُشْرِكْ بِاللّٰهِ إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظ۪يمٌ "Oğulcağızım, sakın Allah'a eş-ortak koşma; bilmelisin ki şirk büyük bir zulümdür."[3] diyerek münkeratın en büyüğü ve çirkininden vazgeçirdikten sonra, burada da ona İslâm esaslarının en büyük rüknü ve cihadın hemen her zaman, herkes için geçerli bir buudu olan emr-i bi'l-mâruf ve nehyi ani'l-münkeri hatırlatarak en önemli bir ibadetin yanında umum ubûdiyetin müeyyidesine de dikkatleri çekip daha işin başında şer'î muvazenenin ehemmiyetini vurguluyor.
وَاصْبِرْ عَلٰى مَا أَصَابَكَ إِنَّ ذٰلِكَ مِنْ عَزْمِ اْلأُمُورِ
"Başına gelen şeylere sabret, bunlar azim ve kararlılık gerektiren ağır işlerdendir." fermanına gelince, bu hem müstakil bir sorumluluk hem de önceki iki vazifeden ötürü başa gelmesi mukadder hâdiselere karşı bir teyakkuz mânâsına gelmektedir.
[1] Bakara sûresi, 2/45.
[2] Bakara sûresi, 2/45.
[3] Lokman sûresi, 31/13.
- tarihinde hazırlandı.