Yunus, 10/11
وَلَوْ يُعَجِّلُ اللّٰهُ لِلنَّاسِ الشَّرَّ اسْتِعْجَالَهُمْ بِالْخَيْرِ لَقُضِيَ إِلَيْهِمْ أَجَلُهُمْ فَنَذَرُ الَّذ۪ينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءَنَا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
"Eğer Allah, insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi, şerri de acele verseydi, hemen onların ecelleri bitirilmiş olurdu. Fakat Bize kavuşmayı beklemeyenleri Biz, azgınlıkları içinde bocalar bir hâlde (kendi başlarına) bırakırız." (Yunus sûresi, 10/11)
Şerre yapılan duaları, Cenâb-ı Hakk'ın anında hemen kabul etmemesi aslında bizim için bir lütuftur. Yoksa her an ağzımızdan, bizim için veya bir başkası için, "Allah canını alsın, belâsını versin..." gibi şer dualar çıkabilmektedir. Ne var ki, Halîm olan Rabb-i Kerîmimiz, onları kabul etmede bizim gibi acele etmiyor. Evet, şayet O da her edilen duaya icabet etse, anında herkesin işi bitirilmiş olur. Kaldı ki bazen öyle bir zaman diliminde dua yapılmıştır ki, o âna mahsus olmak üzere Cenâb-ı Hak, "Şu anda kim ne isterse vereceğim." demiş olabilir. Yani o saat, bir saat-i icabe olup da, o esnada kul ne isterse ona icabet edilebilir.
Ayrıca bu, sadece kavlî duaya münhasır da değildir; bazen fiilî duayı da içine alabilir. Öyleyse tam o saat-i icabede yapılan işler de dua kapsamı içinde mütalâa edilebilir ki, her zaman dikkatli olmak icap eder. Zaten Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) de, şu hadisleri ile bu konuda sıkı sıkı tenbihte bulunmaktadır:
"Nefislerinize, çocuklarınıza, mallarınıza beddua etmeyin. (Eğer) Allah'ın saat-i icabesine tevafuk ederse, Allah da o duayı kabul buyurur."[1]
Durum böyle olduğu hâlde, bazı kimseler nebi veya nebilerin vârislerine karşı, inkâr ve meydan okuma sadedinde;
وَإِذْ قَالُوا اللّٰهُمَّ إِنْ كَانَ هٰذَا هُوَ الْحَقَّ مِنْ عِندِكَ فَأَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِنَ السَّمَاءِ
"Allah'ım, eğer bu, Senin nezd-i ulûhiyetinden gelmiş bir kitap ise, hemen bizim üzerimize gökten taş yağdırıver..."[2] veya وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ "Eğer iddianızda doğru iseniz, bu söz ne zaman gerçekleşecek, derler."[3] gibi sözler sarfedebilmektedirler.
Bazıları muvakkat bir can sıkıntısı esnasında; bazıları da hasımların saldırı ve tecavüzleri anında sabredemeyip şer isteğinde bulunabilmektedirler. Oysaki Allah, mevsimi gelince, mutlaka o münkirleri cezalandıracaktır. Öyle ise mü'minler, muvakkat sıkıntılar karşısında dişlerini sıkıp sabretmeli; dua ederken de belâların def ü ref'ine dua etmelidirler. Ayrıca din ve iman düşmanlarının tecavüzlerini de Hz. Allâmü'l-Guyûb'a havale edip O'nun bugün veya yarın vereceği ceza konusunda acele etmemelidirler. Zira O dilerse hemen ceza verir; dilerse suçun büyüklüğüne göre erteler ve ahirette onları daha elim bir azapla azaplandırır. Hatta dilerse onları da hidayete erdirir ve sana kardeş yapar.
Bu itibarla da mü'min kat'iyen kötülüğe dua etmemeli; ihtiyatlı ve Allah'ın hükümlerine karşı saygılı olmalı; maruz kaldığı şeyler tahammülfersâ bir hâl alınca da:
يَا قَاضِيَ الْحَاجَاتِ وَيَا دَافِعَ الْبَلِيَّاتِ إِقْضِ حَوَايِجَنَا وَادْفَعْ عَنَّا الْبَلاَيَا[4]
demeli, sabr-ı cemil üslûbuyla hâlini ve tahammülsüzlüğünü Rabbine şikâyet etmelidir.
[1] Müslim, zühd 74; Ebû Dâvûd, vitr 27.
[2] Enfâl sûresi, 8/32.
[3] Yunus sûresi, 10/48; Enbiyâ sûresi, 21/38; Neml sûresi, 27/71.
[4] "Ey ihtiyaç ve hâcetleri gideren, belâları def u ref' eden Allah'ım! Bizim ihtiyaçlarımızı gider, belâları bizden uzaklaştır ve kaldır Yâ Rabbi!"
- tarihinde hazırlandı.