Cennette Kıskançlık Var mı?
Ahirette, cennet ehlinin gözünün görmediği, kulağının işitmediği, insanoğlunun hayaline bile misafir olmamış nimetlerle donatacak olan Allah'ın, bir diğer önemli ihsan ve lütfu da, cennet ehlinin kalplerinden kin ve haset (kıskançlık) duygusunu kökünden söküp çıkarmasıdır. Kur'an bu hakikati A'raf Suresi 43. ayetinde şöyle ifade eder: '(Cennette) onların altlarından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız.'
Mükafat, Amelin Cinsindendir
'Mükafat, amelin cinsindendir' kaidesince, nasıl dünya hayatında, iman uğrunda çekilen sıkıntı ve meşakkatler, sıkıntısız, meşakkatsiz ebedi bir hayatla bedellendiriliyor; nasıl burada yaşanan açlık ve susuzluk -Allah Rasulü'nün Ebu Hureyre'ye olan ifadelerinde görüldüğü gibi- ahirette açlık ve susuzluğun çekilmemesini netice veriyor, aynen öyle de insanın, dünyada eskilerin 'emraz-ı kalbiyye' dedikleri kin, nefret, öfke, haset, gayz, hırs vb. duygu ve tutkular veya hastalıklarla mücadele ederek kendini aşması, ahirette, bunların onun kalbinden sökülüp atılması ile mükafatlandırılacaktır. Mütekabiliyet çizgisinde bu kabil misalleri çoğaltabiliriz. Mesela; bir insanı, hemcinsine karşı olan zaafını kendi iradesiyle aşması beşeri temayüllerine karşı koyması ve iffetli olmaya çalışarak sürekli ruh insanı olma yolunda bulunması, her halde ukbada cennet hurileriyle taltif edilmeyi netice verecektir. Öyleyse, rahatça bu dünyanın ahiret ile içli dışlı olduğunu söyleyebiliriz. Burada ahiret hesabına tohumlar atılır, orada ürünler alınır; burada zahmet çekilir orada rahata erilir. Kaldı ki Allah (cc) insanı dünyadaki mahiyeti ile cennete koysaydı, insanı iradesi ile bütün bütün hilm ü silmi tercihi -cennetle bile olsa- imkansız olurdu. Bu ise cennette, cehennem benzeri bir hayat anlamına gelirdi ki bu da nimetten daha çok nikmet (azap) olurdu. Bu açıdan, cennet ehlinin sinelerinden kin ve hasedin sökülüp atılması onları cennete koyma kadar önemli bir nimettir.
Mutlu İnsan Olmak
İsterseniz bu meseleyi biraz açabiliriz: Dünyada insanları idare etmek amacıyla, ortaya atılmış bulunan kapitalizm ve komünizm gibi sistemler, yıllarca dünya kadar insanı aldattılar ve hala da aldatmaya devam ediyorlar. -Aradaki küçük farklar mahfuz- insanı 'ekonomik hayvan' olarak gören bu sistemler, maalesef yürürlükte oldukları ülke insanlarına hemen hemen hiçbir mutluluk (külliyet ve devamlılık planında) verememişlerdir. Zaten o sistemlerden biri yıkılıp, gitti. Diğeri de gün geçtikçe bozulan ekonomik durumu, uyuşturucu, içki, kadın vb. kötü alışkanlıkların girdabına düşmüş gençleri ve toplumun bütün katmanlarında kendini gösteren ahlaki çöküntü ile çoktan yıkılma çanları çalmaya başladı bile. Aslında bütün bu sistemlerin unuttukları bir şey var ki, o da; insanın sadece maddeden ibaret olmadığı. Zira insan maddenin yanı sıra, kendi içine doğru enfüsi derinliği olan ve bu yanlarıyla da tatmin arayan bir varlıktır. İşte bu açıdan, onun cennette altından ırmaklar akan, yemyeşil vadilerde yaşaması bile bir açıdan onu mutlu etmeye yetmeyebilir. Yani, böylesi bir vasatta da olsa, kalbinden komşusuna karşı kin, nefret, haset içinde bulunan bir insanın mutlu olması düşünülemez. Zira o henüz kalbi huzuru yakalayamamıştır. Bu ise cennet içinde cehennemi bir azaptır. Öyleyse, başta haset ve kin olmak üzere, benzeri duyguların kalplerden sökülüp atılması, cennetin gerçek mahiyetini tatmaya ve onu duymaya yarayacak kıymetler üstü kıymeti haiz bir nimettir.
Karanlık Aydınlar!
Bu, günümüzde olduğu gibi, o dönemde de din hakikati yerine bir kısım ümniyelere, ütopyalara gönül bağlayan aptal-aydınları resmetmektedir. Aslında, Marksizm'in de komünizmin de, kapitalizmin de temelinde, esası dinden kaçışa dayanan hep bu kuruntu, ütopya ve kehanetler vardır. Ve acıdır; böyle bir ümniyede tarihi tekerrürler devam edip durmuş; Yahudileri Hıristiyanlar, onları da bir kısım Müslümanlar takip etmeden geri kalmamışlardır. Evet, bugün daha öncekiler gibi Müslümanlar da, Kur'an'ın 'emaniy' dediği ümniye ve kuruntular içinde bocalayıp durmaktadır. Alem-i İslam çapında şu andaki halimiz bunun en büyük şahididir. Allah Rasulü (sav), Buhari, Müslim ve Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde geçen bir hadis-i şerifleriyle bize bu gerçeği açıklarken 'Siz, sizden öncekilerin yollarına karış karış, adım adım uyacaksınız, hatta onlar kelerin deliğine girseler, siz de onlara tabi olacaksınız. (Yani kelerin deliğine siz de gireceksiniz) Sahabe: 'Ya Rasulallah! Onlar Yahudi ve Hıristiyanlar mı?' diye sorunca, Allah Rasulü (sav): 'Başka kim olacak?'buyurur. 'Emaniy' kelimesi, ümniyenin çoğulu olması ve manasının da insanın kendi hayalinde bir kısım düşlere dalması, realize edilmesi imkansız hülyalar peşinde koşmasıdır ki, bir manada idealizmle karşılansa da, temelde tahakkuku imkansız faraziye ve nazariye demektir. Bunlardan bazılarının tahakkuku mümkün görünse de, umumiyet itibariyle hemen hepsi havada şeylerdir ve bunları kalıcı kılmak, hedeflenen noktaya ulaştırmak muhaldir.. ve netice itibariyle, ümniyeci için aldatan bir kehanet, aldanan kitleler için de öldüren bir hasrettir. Şimdi, eğer bir toplumda, aydın doğru tespitte bulunamıyor, yarı münevver ve gafil kitleler de bu türlü tutarsız kehanetler arkasından koşuyorsa, topyekün bir millet hiç olmazların ağında yok olmaya namzet demektir.
- tarihinde hazırlandı.