Cahiliye Dönemi Sadaka ve İyilikleri

Efendimiz (sav), cahiliyede verilen sadakaların, yapılan iyiliklerin sevabının olup olmadığını soran bir sahabiye, 'Sen ne ile Müslüman olduğunu zannediyorsun?' buyururlar. Buna göre, bugüne kadar yaptığımız maddî-manevî ibadetler, ileride düşebileceğimiz muhtemel vakalar adına birer recâ kaynağı olabilir mi?

Cahiliye döneminde zekat, sadaka kavramı var mıydı bilmiyorum, fakat cahiliye şiirlerinde işlenen iki önemli temadan biri cömertlik, diğeri de cesaretti. Bunlardan ilki, cömert davranma, gerektiğinde malını sarf etme; ikincisi de kahramanlıkta bulunma, yerinde hayatını dahi istihkar etme manalarına gelir. Bu iki önemli dinamik, daha sonra Müslümanlık tarafından da kullanılmış; bunlardan biri, münfikîn=infak edenler -ki, Kur'an-ı Kerim daha ikinci surede, 'Kendilerine ihsan ettiğimiz nimetlerden infak ederler' (Bakara, 2/3) buyurur- cemaatinin oluşmasına; diğeri de mücahidîn=dinin i'lası için canını ortaya koyanlar sınıfının meydana gelmesine dönüşmüştür.

İyilik Her Zaman İyiliktir

Eğer o insanlar, yaptıkları bu şeyleri hayır istikametinde, yani Allah için yapmışlarsa, bunlar birer recâ kaynağı olabilir; zira iyilik her zaman iyiliktir.

Mesela Efendimiz (sav), Ficar harplerine -ki bu harpler haram aylarının hürmetini çiğneyip Mekke'ye baskın yapanlara karşı Mekkeliler tarafından yapılan müdafaa harbi idi- fiilen iştirak etmiyordu ama Kâbe'nin korunması ve kendi yakınlarına yardımcı olmak için onlara ok taşıyor, mızraklarını hazırlayıp veriyordu. Aradan yıllar geçtikten sonra, peygamberlik döneminde buyurdular ki: 'Öyle bir şey olsa ben yine iştirak ederim.' demek o bir değer ifade ediyordu.

Yine aynı dönemde, bir başka sebepten Kâbe'nin hürmeti rencide edilince, 'Hılfu'l-Fudûl' diye bir anlaşma yapılıyor ve bu anlaşmaya Efendimiz de hayır adına taraf oluyordu. Aynı şekilde kendisine peygamberlik verildikten sonra içinde bulunduğu o işi takdirle, 'Öyle bir şey olsa, ben yine imza atar, onların içinde bulunurum' buyurmuşlardı. Ve Kâbe tamir edilirken yine sevap mülahazasıyla taş taşıyor, onlara yardım ediyordu ki, bunu da diğerleri gibi daha sonraları hayırla yâd edecekti...

İnsana Yapılan Her Hayır, Hayırdır

Bu açıdan ister cahiliye döneminde olsun, ister Müslümanlık döneminde olsun, -evvel ve ahir- insanlığı râci her hayır, hayırdır. Hayrın hayır olması münasebetiyle de, insanın yaptığı her hayır, bir yandan onu yeni hayırlara, güzelliklere sevk ederken, diğer yandan da fena şeylerden alıkor. Tıpkı Efendimiz'in bir hadis-i şeriflerinde anlattığı; mağaraya kapanmış üç kişinin yaptıkları halisane iyiliklerini saymak suretiyle, Allah'tan mağaranın ağzını kapatan taşın kendilerine bir kurtuluş yolu vermesini istemeleri ve bu iyilikleriyle o musibetten kurtulmaları gibi. Haddizatında orada sayılan fedakarlıklar, insanın nefsi adına çok zor şeylerdir ama bir gün gelmiş, onlar, mağaranın ağzındaki taşın yuvarlanıp gitmesine vesile olmuşlardır. Dünya hayatı adına o koskocaman taşın yuvarlanmasına vesile olan bu hayırlar, cennetle insanların yürüdükleri yolların üstüne düşmüş masiyet kayalarını da bertaraf edebilirler. Yine onlar, yerinde cehennem üzerinde bir köprü, yerinde insanı cennete uçuran bir peyk, yerinde de bir füze haline gelebilirler.

Tabii, yapılan bu hayırlar sadece müminlere değil, başkalarına yönelik de olabilir. Belki zekat bir vazife olması açısından başkalarına verilmeyebilir ama sadakanın verilmesinde, onların yedirilip içirilmesinde herhangi bir mahzur yoktur. Hatta onların ötesinde hayvanlara, ağaçlara bakma bile sevap sayılmıştır. Hatta bir kısım hadislerden hareketle denebilir ki, insanı ekolojik dengeyi koruması, onu gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktarması onun üzerine bir haktır. İşte bütün bunlar, icra edildikleri dönem itibariyle birer hayırdırlar ve insanın hasenat defterine yazılırlar. Daha sonraki dönem itibariyle de, bu hayırlar, insanı bir kısım kaymalardan alı kor, şerlerin kökünü keser, hayrı nemalandırır, geliştirir ve onların ifasını kolaylaştıran birer vesile haline gelebilirler.

Mü'min Olma Avantajı

İşte bu çerçeve içinde, eğer cahiliye döneminde her şeyi kurutan Allah bilmezlik düşüncesi içinde icra edilen hayırlar bile bu kadar velûd ve Efendimiz'in (sav) ifadesiyle kişinin İslam'a girmesine vesile oluyorsa, bunu bir mümin yaptığı zaman birler binlere, binler de milyonlara bâdi olabilir ve onu ileriye matuf bir kısım fenalıklardan koruyabilir. Korumuyor, bazen sürçüp düşüyoruz denecek olursa; nasıl ki Ramazan-ı şerifte merede-i şeytan zincire vurulmasıyla alakalı sahih hadislerin olmasına rağmen, Ramazan'da dünya kadar mefsetede şahit oluyoruz. Yine Kâbe'yi tavaf etme gibi çok kutsî bir ibadetin yapıldığı, adeta orada matmah-ı nazarın insan olduğu ve onun etrafında dönüldüğü bir yerde, Allah (cc), eziyet etmeyin dediği halde, insanlara tekme atılıyor, binlercesi ayaklar altında çiğneniyor.. demek o, tek düze yürüyen insanlarla pek meşgul olmuyor.. camiye giden, şartların olabildiğine zorlaştığı zamanlarda bile dine, imana hizmet eden insanlarla uğraşıyor. Bu açıdan denebilir ki eğer onlar Ramazan-ı şerifte zincire vurulmasa, insanlar şerlerden hiç kurtulmaz. Aynen öyle de, eğer insanlar, cennet yolunda giderken o kadar handikaplara girmeden selametle yürüyebiliyorlarsa, demek yaptıkları hayır ve iyilikler buna vesile oluyor, o hasımlar karşısında çok da şirretliğe girmiyorlar. Demek bu kadar ağır şartlar altında din-i mübin-i İslam'a hizmet etmeye kilitlenmiş bu insanları Cenab-ı Hak koruyor ve onların hasenatı, belalardan kurtulmaları adına birer paratoner oluyor.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.