Kâinatın Yaratılışı

Güneş, dünyamızın da içinde bulunduğu gök sisteminin merkezi durumunda olup, çevresindeki gezegenlere ve dolaştığı alana, ısı ve ışık yayan büyük bir gök cismidir. Dünyadan 105 bin kat daha büyük ve takriben 4,6 milyar yaşında olan güneşin içindeki sıcaklık 15 milyon dereceye kadar varmaktadır. Ondan uzaya doğru fışkıran sıcak gaz sütunlarının uzunluğu 400 bin km.yi bulduğu söylenmektedir. Onu teleskoplarla gözlemleyenlerin onun ihtişam ve heybeti karşısında dehşete kapıldıkları da bir gerçektir. Güneşe, onu emrine musahhar kılan ve zimamını elinde bulunduran Yüce Allah'ın musahhariyeti noktasından bakıldığında bu kadar dehşetli ve celalli olan güneşin yeryüzünde oldukça zayıf, hakir ve insanoğlunun hizmetine musahhar bir hizmetçi olduğu görülecektir. O, ısı ve ışık yayarken, bir taraftan yeryüzünü ısıtıp aydınlatmakta, diğer taraftan ise bitkilere fotosentez yaptırarak yeryüzünde hayatın beka ve devamına hizmet etmektedir.

Güneş Sisteminin Teşekkülü

Dünya ise, üzerinde Allah'ın türlü türlü nimetleriyle perverde olduğumuz ve Kur'an'da kendisinden bir 'beşik' (Bkz. en-Nebe, 78/6) olarak bahsedilen, Cenab-ı Hak tarafından insanın hizmetine tahsis edilmiş bir tayyare, bir semavi gemi ve bir binektir. Dünyanın böylesine muhteşem bir şekilde hazırlanması ve güneşin belli saatlerinde doğup, dev bir mum gibi dünyayı aydınlatması, belli saatlerinde de gidip guruba kapanarak insanın istirahatine zemin hazırlaması ve onun kendi manzûmesi içindeki hareketi, kendine bağlı cisimler üzerindeki müessiriyeti, ziyası, renkleri, farklı istidatların gönüllerine farklı ilhamları ile öteden beri düşünürlerin kafasını hep meşgul edegelmiştir. İlk çağdan beri düşünce, fikir ve ilim adamları; güneş sisteminin teşekkülü, dünyanın meydana gelmesi ve bunun semâvi sistemlerle münasebetleri vs. gibi konular hakkında pek çok nazariyeler ortaya atmışlardır.

Buffon'un Nazariyesi

Dünya ve güneşle ilgili -bir nazariye de olsa- ilk derli toplu malumatı Buffon vermiştir. Buffon'a göre güneş, önceleri garip, yalnız, kimsesiz bir yerde bir gaz yığını halinde meskun olup halihazırdaki bütün aktiviteleri kendi içinde ketmedilmiş bir vaziyetteydi. Daha sonraları bir kuyruklu yıldız gelerek ona çarptı; derken onun yüzünde bir kısım damlacıklar ve lekeler meydana geldi. Sonra da bu damlacıklar, güneşin etrafındaki peykler haline dönüştü. Evet güneşin hacmi o kadar büyüktür ki, o koca peykler onun etrafında birer damlacık kadar sayılırlar. Bu nazariye, ilk bakışta akıl ve mantığa uygun gelebilir. Zira Allah (celle celalühü) isterse bir kuyruklu yıldızı güneşe çarptırır, sonra ondan damlacıklar hasıl eder ve o damlacıklar ani'l-merkez (merkezkaç) bir hareketle ondan uzaklaşır, ile'l-merkez (merkezçek) esasına göre de onun etrafında dönmeye başlarlar. Ve böylece küreler ve peykler bugünkü konumlarıyla ortaya çıkar. Buffon'un bu nazariyesi matematik değer olarak isbat edilemediği gibi bir hayli tenkit de görmüştür.

Filozof Kant

Bu meseleye biraz daha çeki düzen verip daha bir sistemleştiren kişi ise Alman filozofu Kant'tır. Ona göre; güneşe herhangi bir kuyruklu yıldız çarpmamıştır. Güneş, müthiş bir gaz yığını halinde kendi yörüngesinde hareket ederken birdenbire hareketinde bir hızlanma olmuş, bu hareket şiddetlendiğinde de bu koca gaz yığını hızla soğumaya başlamış ve bu soğuma neticesinde güneşten bir kısım parçalar kopmuştur ki, kopan bu parçalar, bir taraftan 'ani'l- merkez' diğer yandan 'ile'l-merkez' hareketlere bağlı olarak güneşin etrafında dönmeye başlamış ve böylece güneş sistemi oluşmuştur. Her ne kadar Kant, bir matematikçi olmasa da onun bu görüşleri ilim dünyasında bir hayli zaman hüsn-ü kabul görmüştür.

Matematikçi Laplace

Konuyu, Kant'tan daha derli toplu bir şekilde ele alan ve onun nazariyesini daha da geliştiren, Fransız matematikçi Laplace'tir. Laplace, Kant'ın nazariyesinin matematikle ispatını yapmış ve onu daha da popülerleştirmiştir. Ama bu nazariye de belli bir süre sonra eskimiş ve onun görüşleri de kendisinden sonra gelen Maxwell'in tenkidinden nasibini almıştır. Maxwell; hem Kant'ın, hem de Laplace'in yanıldıklarını ileri sürerek güneş ve gezegenlerin bulunduğu sistemlerin sahasının çok geniş olduğunu ve güneşin çekim alanını aşacak uzaklıkta daha pek çok sistemin varlığını ve bunların, güneşin çekim dairesi alanına girmesinin mümkün olmadığını iddia etmiştir. Öyle ki ona göre, güneşin çekimi, bunları ne cezbedebilir ne de etrafında döndürebilir.

Astronom Sir James Jeans

Kant ve Laplace'ın nazariyelerini daha ilmi bir kritiğe tabi tutan kişi büyük astronom Sir James Jeans olmuştur. O da kendi fikirlerini delilleriyle ortaya koymuş ve bugün dahi nazariyesi hakim olan Alman fizik bilgini Weizsacker'a kadar ilim dünyası onun fikirleriyle uğraşmıştır. Weizsacker'a göre başlangıçta mekânın her tarafı gaz ve buhar gibi duman halindedir. Atomik kanuna göre atom parçacıkları yavaş yavaş bir araya gelerek kütleleri oluşturmuşlardır. Meydana gelen her kütle, merkez-çek durumuyla etrafındakileri çekmiş ve bu kütleler, yavaş yavaş büyümeye başlamışlardır. Başlangıçta böyle olduğu gibi daha sonra da bu parçalanma ve kütleleşme mütemadiyen sürüp gitmiştir. Yani kâinatta daima atomik parçalanmalar ve çözülmeler olmaktadır ve olacaktır da. Yani sürekli atomlar, bir araya gelerek yeni terkipler ve yeni kütleler oluşturacaklardır. Bir mânâda ömürlerini tamamlayan güneşler, atomik kanunla parçalanarak iyonlaşmaya doğru giderken beri tarafta enerji, iyon, atomlar derken moleküller toparlanacak ve yine büyük büyük kütleleri meydana getireceklerdir.

Kainat Bir Bütündür

Bu nazariyelerin ortak bir paydada tahlilini yaptığımızda şunları söyleyebiliriz: Evvekiler de sonra gelenler de başlangıçta kâinatı bir bütün olarak görmektedirler. Bu, onlara göre önceleri bir gaz yığınıdır. Sonra atom, molekül ya da partiküllerin çarpışıp bir araya gelerek merkez-çek kuvvetler hasıl etmeleri ve büyük büyük kütleleri meydana getirmeleri şeklinde devam etmektedir. Bu büyüme, bir bakıma anne karnındaki bir cenine benzetilebilir. Zira anne karnındaki yavru ilk önce bir yumurtacıktan ibarettir. Daha sonra bu yumurta içindeki cenin, yavaş yavaş beslendikçe büyüyüp gelişir ve belli bir cesamete ulaşır. Tıpkı bunun gibi, atom parçaları da bir araya gelerek terkipler ve kütleleri oluştururlar ve neticede çok büyük kütlelere sahip uzayın dev cisimleri meydana gelir. Bütün bunlar, baştan bu yana kâinatların yaratılışıyla ilgili ileriye sürülmüş faraziyelerdir. İfade değişikliği, üslubun âmileştirilmesi nazar-ı itibara alınmayacak olursa, genel kanaat bu çerçevede yoğunlaşmaktadır. Artık gelecek sayıda Kur'an'da kainatın yaratılışına geçebiliriz.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.