Peygamberlik İddiası İlâhî Bir Haktır
Efendimiz'den sonra nebi gelmediğine göre, kendisine doğrudan doğruya kitap verilen bir peygamberin gelmesi asla söz konusu olamaz. Çünkü Efendimiz hem en son nebi, hem de en son peygamberdir.
Televizyonda izlediğim bir programda bir şahıs, kendisinin peygamber olduğunu iddia ediyor ve bununla alakalı fikirlerini ortaya koyuyordu. Bu programda o şahsın ısrarla üç hata üzerinde durduğunu müşahede ettim.
Her şeyden önce 'Velâkin rasûlallahi ve hâteme'n-nebiyyîn-O, Allah'ın Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur.' (Ahzâb, 33/40) ayet-i kerimesinin ve 'Lâ nebiyye ba'dî-Benden sonra bir nebi gelmeyecektir.' hadis-i şerifinin açık ifadesiyle Peygamberimiz'den sonra bir peygamber gelmeyecektir. Bu sebeple Efendimiz'den sonra nebi geleceğini kabul etmek apaçık bir dalâlettir. Efendimiz'den sonra nebi gelmeyeceğine göre rasul hiç gelmeyecektir. Çünkü nebi, rasulden daha küçüktür. Nebi, kendisine vahy gelmeyen, ancak rüya ve değişik vasıtalarla düz insanlardan birkaç kademe önde biridir. Biz çok defa rüyalarımızda semboller görürüz; bir başkası yorumladığında onlarla bir hakikate ulaşılabilir. Nebiler ise, rüyalarında Allah'tan bir kısım emirler alırlar ve onunla kendileri tâbî bulundukları mürsel peygambere tebaiyetlerini sürdürürler. Ayrıca rasul kendisine kitap verilen nebidir. Nebilere ise kitap verilmez. Bu sebeple her rasul nebidir, ama her nebi rasul değildir. Buradan da anlaşılmaktadır ki, Efendimiz'den sonra nebi gelmediğine göre, kendisine doğrudan doğruya kitap verilen bir peygamberin gelmesi asla söz konusu olamaz. Çünkü Efendimiz hem en son nebi, hem de en son peygamberdir. İşte bu, o zatın birinci hatasıydı.
İddia Edene Delil Getirmek Düşer
Peygamberlik iddia eden kişi, iddia edenin yemin etmesi gerektiğini söyleyerek kendisine kitap geldiğine dair yemin etti. Yemin ve beyyine meselesinde bir hadisin ifadesiyle, 'İddia edene delil getirmek, inkar edene ise yemin etmek düşer.' Fukaha sadece bu hadisten yüzlerce fetva çıkarmıştır. Peygamberlik iddiasında bulunan kişi, bu prensibi de çarpıtarak verdi. Bu, onun ikinci büyük yanlışıydı. Esasen iddia makamında olan bir kişi, yeminden ziyade delil getirmelidir. Bu deliller karşısında karşı taraf kabul etmiyorsa o zaman yemin edilir.
Üçüncü hatası; yemin, beyyine ve delil meselesi dünyevî umura müteallik meselelerdedir. Tamamen İlâhî bir hak olan peygamberlik iddiası gibi bir meselede söz söylemek ve hele yemin etmek bir sapıklıktır. Efendimiz'in, 'Bir yerde siz herhangi biriyle bir anlaşma yapacağınız zaman Allah ve Peygamber'in adını kullanarak yapmayın. Çünkü Allah'ın ne murat buyurduğunu siz bilemezsiniz. Siz o anlaşmayı kendi adınıza yapınız.' hadis-i şerifi de bu hakikati ifade etmektedir. Peygamberlik meselesi, iki varlık arasında cereyan eden öyle gizli ve sırlı bir meseledir ki, o mevzuda bir insanın kalkıp yemin etmesi ve o yeminin bir başkasını bağlaması olacak şey değildir. Şayet böyle bir şey olsaydı, müşrikler Efendimiz'e 'Yemin et! Sen rasul musun değil misin?' derlerdi. Bu konuyla alakalı Allah Rasulü'nün hayatında yemin değil de sadece bir yerde 'ibtihal' meselesinin bahis mevzuu olduğunu görüyoruz. Necran'dan gelen bir grup Hıristiyan, Efendimiz'e 'Sen peygamber değilsin.' demişlerdi. Bunlara cevaben Efendimiz de; 'İsterseniz gelin çoluk çocuğumuzu ortaya koyalım, ben peygamberim diye yemin edeyim, siz de değilsin diye ısrar edin.' demiştir. Bunun üzerine onlar da bundan vazgeçmişler ve öyle bir şey de gerçekleşmemişti.
Evet, bu kadar tutarsız ve zayıf bir-iki paradoksla bir insanın kendini böyle bir makamda görmesi fevkalâde yanlış, yanlışın da ötesinde komiklik gibi bir şey...
- tarihinde hazırlandı.