Bize Düşen Anlatmak

Allah bizi insanların hidayetine vesile kıldığından, bizim ihmalimizle onların cehenneme gidişlerinde suç bizim ise onların bunda suçu nedir? Yok eğer günah onlarınsa, ahirette bizim yakamızı niçin tutsunlar ve biz neden onların hâline ağlayıp sızlayalım?

Soruda iki husus üzerinde durulmaktadır: Konunun, bir Hakk'a dilbeste olmuş ehl-i hidayete, bir de inanmamış ehl-i dalâlet ve ehl-i küfre bakan tarafı var.

Ehl-i hidayet, bir vazife olarak inandığı, bulduğu, bildiği, tattığı, dolduğu, doyduğu ve onunla olgunlaştığı hakikatleri başkalarına ulaştırmalı ve onları da kurtarmalıdır. Bu, evvela insanî ve vicdanî bir borçtur. Bilen insan, mahiyetinde ve vicdanında Hakk'ın bir ihsanı olarak bulunan bu hakikati, bilmeyenlere anlatmalı ve Allah'a giden yolları onlara da açıp göstermelidir. Başkalarına hak ve hakikatleri anlatma mevzuu, insanî bir mesele olmasının yanında, hem Allah'ın ayât-ı beyyinatıyla, hem de Efendimiz (aleyhissalâtü vesselam)'ın nurlu beyanlarıyla bizzat emrettiği ve belki de birçok müminin öbür alemde kurtuluş reçetesi olabilecek çok yüce bir vazifedir.

İsterseniz şimdi konuyla alakalı Cenab-ı Hakk'ın dediklerine bir göz atalım: 'Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin velileri ve yardımcılarıdır. Onlar insanları iyiliklere teşvik edip kötülükleri men ederler.' (Tevbe, 9/71) Başka bir ayette: 'Ey müminler! İçinizden hayra çağıran, iyiliği yayıp kötülükleri önlemeye çalışan bir topluluk bulunsun. İşte selâmet ve felahı bulacak olanlar da bunlardır.' (Âl-i İmran, 3/104) Allah (celle celâluhû), insanlara hakkı duyuranları her zaman şerefli bir ümmet olarak ele almıştır: 'Siz milletlerin en hayırlısı olarak çıkarıldınız. Siz Allah'ın emrettiği iyi şeyleri emredersiniz, kötülüklerden de nehy edersiniz. Zira sizler Allah'a tam inanırsınız.' (Âl-i İmran, 3/110)

Üzerimize insanî bir borç olan bu meseleye İlahî iklimden gelen tayflar ışık tutmuştur. Pek çok ayet ve hadisle bu mevzu herhangi bir tevil ve tefsire tabi tutulmayacak kadar açık ve nettir. Dolayısıyla bizler bundan, her halükârda İlahi hakikatleri anlatmakla mükellef olduğumuzu anlıyoruz. Hatta bir gün yeryüzünde hiç kimse kalmasa, dış dünyalarda, Sirius yıldızına bağlı bir kolonide, Herkül burcunun etrafında ayrı bir sistemde Samanyolu'nun bilmem hangi bucağında insanlar olabileceği ihtimaliyle oralara doğru kentler kura kura sıçrayacak, atlayacak, ferden olmasa bile nev'en o noktalara ulaşmayı düşünecek, düşleyecek ve gönlümüzün ilhamlarını orada bulunan (eğer varsa) insanların sinelerine de boşaltacağız. Onlarla hemhal olacak ve onlara da Allah'a giden yolları göstereceğiz. Peygamber Efendimiz'in buyurdukları gibi, 'Kûlû lâilâhe illallah tüflihû' Yani: 'Lâ ilâhe illallah deyin, felah bulun, kurtuluşa erin' diyecek ve hep bununla soluklanacağız. Bu, bizim vazifemiz. Onların vazifesi de bu sese kulak vermek, kendilerini huzura çağıran bu nidayı dinlemek ve gezdikleri her yerde doğru yolu araştırıp onu bulmaya çalışmaktır.

Biz vazifemizi yapmazsak, bundan dolayı hem insanlara hem de Cenab-ı Hakk'a karşı olan sorumluluğumuzu yerine getirmemiş oluruz; dinî bir vazifeyi yapmadığımızdan ötürü de hesaba çekiliriz. Cenab-ı Hak yakamızdan tutar ve: 'Biliyordunuz, niye bildirmediniz? Tanıyordunuz, niye tanıttırmadınız? Doğru yolu görüyordunuz, niye işaret etmediniz? Işıklara vâkıftınız, neden başkalarının dikkat nazarlarını o tarafa çekmediniz?' der. Aynı zamanda bizler onlara karşı insanî vazifemizi yapmadığımızdan dolayı da vicdansızlık yapmış oluruz. Onların dalâlet ve küfürlerini gördükçe burada vicdânî azap çeker, adeta cehennem hayatı yaşarız. Bir nas ışığında arz ediyorum; o gün Cenab-ı Hak onlara da şöyle diyecektir: 'Siz böyle bir İslam dini gördünüz, duydunuz, tattınız da neden ona inanma lüzumu hissetmediniz? En ince teferruatına kadar behîmî hislerinizin hepsini tatmin ettiniz de bu mevzuda niçin tam tatmin olacağınız yolu araştırmadınız? Hatta en bunalımlı olduğunuz sıkıntılı ve krizli anlarınızda dahi bir kerecik olsun bu yola tevessül etmeyi düşünmediniz? Diğer bir ifadeyle; dünyevî refahınız adına her kapıyı çaldınız, her çareye başvurdunuz, değişik sistemleri denediniz, neden bir kerecik olsun, semâvî olduğunu az buçuk duyduğunuz hak dini hayata hayat kılmayı düşünmediniz?'

Netice itibari ile Cenab-ı Hak herkesi kendi günahıyla muâheze edecektir. Biz onlara hakikati duyurmakla mükellef olduğumuzdan vazifemizdeki kusurdan ötürü muâheze olacağız. Onlar da araştırmadıklarından ve eğer duymuşlarsa hakikate yürekten kulak vermediklerinden ötürü muâheze olacaklar. Rabbim bizleri emr-i bi'l-maruf yapma imkânına sahipken, onu yapmamak suretiyle baş aşağı gitmekten muhafaza buyursun! (Amin)

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.