Zaman Tanzimi

Allah yolunda hizmet etmek isteyen bir insanın bir ayı, bir haftası, bir günü ve bir senesi nasıl geçmelidir?

Kanaat-i âcizanemce, Müslümanların en çok geri kaldıkları hususların başında, soruda bahsedilen zaman ve mesai tanzimi gelmektedir. Aslında müminler, gayretli ve fedakâr olmalıdırlar ama, her nedense hayatlarını tanzim etmeye bir türlü yanaşmamakta ve dağınık yaşamaktadırlar. Ayrıca mesailerini tanzim edememenin yanında, onca fedakârlıklarına rağmen bir türlü hizmet düşüncelerini hayatlarının gayesi şeklinde sistemleştirememekteler. Müslümanlar, hizmet düşüncesini sadece yirmidört saatlik bir günün içine değil, belki günün bütün parçaları içine sokmaya alışmalı, gayeli, hedefli ve planlı yaşamalıdırlar.. bir gün öyle yaşayacaklarına ümidimiz tamdır.

Bu küçük girişten sonra, konuyla alakalı arzedeceğim daha başka hususlar da var. Birincisi, ferdin hayatına İslam'a hizmet düşünce ve anlayışının girmesi, biraz da o ferdin gönülden inanmasına ve bu işin sancısını yaşamasına bağlıdır. İşte böyle bir kişi, zaman tanzimini de bu işin sancılısı olduğu nispette düşünecek, hizmetini sabah ile öğle, öğleyle ikindi, ikindi ile akşam, akşam ile yatsı zaman dilimlerine bağlayacak ve, 'Eğer hizmet adına günün şu parçaları içinde çalışmam olmazsa hayatımda bütün bu zaman parçaları ölü geçmiş demektir.' diyecektir. Çünkü zaman, itibarî bir şeydir; onun hakiki vücudu yoktur. Zamana değer, hayatiyet ve canlılık kazandıran şey, o zaman zarfı içinde yapılan işlerdir; yani onun mazrufudur. Biz, 'Asr-ı Saadet' diyerek belli bir devreyi ve belli bir çağı alkışlarken, haddizatında herhangi bir zamanı değil, o zaman içinde yaşayan ve yaşananları dikkate alarak 'Asr-ı Saadet' diyoruz. Zaman ancak içinde cereyan eden şeyler itibariyle renklenir ve bir gökkuşağı halini alır. Bu şekilde dolu dolu yaşanan zamanın ân-ı seyyâlesi, başkalarının yüzlerce senesine bedeldir. Binaenaleyh zamana hakiki vücut ve kıymet kazandırma, onu değerlendirme ve insanların o zaman içinde yapacakları işlerle doğru orantılıdır.

İkinci olarak, bizim yirmi dört saatlik bir sermayemiz var. Bu yirmi dört saati, bizim son günümüz olabilir felsefe ve düşüncesi ile ele alıp, onu namaza göre programlayıp her parçası içine bir şeyler aktarmaya çalışırsak, o gerçek değerine ulaşır. 'Öğle öncesi zamanımız', 'öğle sonrası zamanımız', 'ikindi sonrası, akşam sonrası zamanımız' der ve namazla bölünen, namazla nuraniyet ve kıymet kazanan bu zaman parçaları arasında biz hizmet-i imaniye ve Kur'an'iye adına yeni yeni hamleler planlayıp ona göre yapılacak her şeyi yapar ve yaptığımız şeylerle iktifa etmeyerek, 'Daha yok mu?' yaklaşımı ile başka şeyler yapmanın planlamasına durur ve bunları gerçekleştirmek için de ikinci zaman parçasını değerlendirmeye koyuluruz. İşte o zaman bütün hayatımız nurlu ve tam ebediyete layık istikamette cereyan etmeye başlar.

Şayet bir insan, zamanını bu şekilde değerlendirebilirse, bir taraftan hakikaten zamanın kadrini, kıymetini bildiğini göstermiş olacak, diğer taraftan da soruda arzulanılan mesele kendi kendine tahakkuk edecektir. Böylece bir günümüzün içinde hizmet düşüncesi kendisini gösterdiği gibi haftamızın içinde de kendini gösterecektir. Ardından nurlu bir ay ve bu şekilde aydın aylardan müteşekkil nurlu bir sene meydana gelmiş olacaktır.

Biz, toplum olarak bu tür düşüncelerden mahrumuz. Ancak 'Hiç bir kül yoktur ki ondan bir kısım cüz'ler istisna edilmiş olmasın.' kaidesince yine de gayretiyle Müslümanların yüzünü ak eden bir çok insanın bulunduğu da bir gerçek. Ayrıca bu güzide topluluğun içinde de zamanını çok iyi tertip ve tanzim ederek değerlendiren insanları görmek her zaman mümkündür.

Ama keşke insanımız toptan zamanı tanzim edip değerlendirmesini bilseydi! Ne var ki, bunun yapılabilmesi öncelikle hizmet felsefemize tam inanmışlığa bağlıdır. Zira bağlılık olmayınca zorlamalarla bir şey yapmak ve yaptırmak mümkün olmaz. Cenab-ı Hak karşısındaki kulluğun tekrar ve terdadıyla (devamlı Allah'a müracaatla) iman insanda ikinci bir fıtrata dönüşmektedir. Konumuzda da durum aynıdır.

Zaman tanzimi vicdanlarımızda ikinci bir fıtrat haline gelince, biz de onun üzerine eğilecek ve onun her parçasına kendi ruh dünyamızı işlemeye çalışacak ve ruhsuz bir anın geçmesine fırsat vermeyeceğiz. Aslında Cenab-ı Hakk'ın namaz vakitleri gibi kıymetli anları, yirmi dört saatin içine koyması, O'nun zamana nur saçması ve onu yaşadığımızı bize hissettirmesi açısından çok önemlidir. Allah hafta nursuz kalmasın diye onu, içinde eşref-i saat bulunan Cuma ile nurlandırmıştır. İnsan o en mukaddes ve en şerefli saatte ellerini kaldırıp kemerbeste-i ubudiyet içinde Allah'a teveccüh edebilse hayatı adına ne sürprizlere şahit olacaktır.

Cenab-ı Hak, ayı dört cuma, aynı şekilde üçyüzaltmışbeş günlük seneyi de Ramazan-ı şerif ayı ile nurlandırmıştır. O'nun zaman içinde serpiştirdiği böyle nur kaynakları vardır ve bunlar gün, hafta ve ay içinde olduğu gibi sene içinde ve insan ömründe de vardır. Bununla Allah bize zamanın değerlendirilmesi dersini vermiştir. Dünden bugüne aklı başında kimseler küçük zaman parçalarını değerlendirmek suretiyle bütün hayatlarını nurlu yaşamaya muvaffak olmuşlardır.

Bizlere gelince bu konuda oldukça talihli sayılırız. Zira bu mevzuda bize çok ışık tutulmuş ve çok şeyler öğretilmiştir. Gün namaz vakitleriyle bölünerek ve ezanla vaktin geldiği ve geçmekte olduğu hatırlatılarak, zamanın kadrini bilme yolu gösterilmiş, bütün karanlıklar bertaraf edilerek aydın bir yola, nebilerin geçtiği bir şehraha hidayet edilmişizdir. İfrat ve mübalağa yapmaktan Rabbime sığınırım, fakat rahatlıkla şunu söylemeliyim ki, böyle bir zamanda din-i mübin-i İslam'a sahip çıkan insanların durumu, geçmiş devirlerdeki velilerin durumuyla müsavi sayılabilir. Evet, Cenab-ı Hakk'ın üzerimizde bu kadar lütfunun bulunduğu söz konusudur ve Rabbimiz'in bu kadar lütfu başımızın üzerinde bir bulut gibi dolaşmaktadır. Ama el uzatıp onu almak veya onun altına girip gölgesi altında yürümek, irade denilen muammayı kullanmak suretiyle bir manada bize bırakılmıştır.

Rabbim, irademizi kullanarak zamanı tanzim etmeye ve onun her anını dolu dolu değerlendirmeye bizleri muvaffak etsin!

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.