"Tebeî Nazar, Muhali Mümkin Görür"

'Tebeî nazar, muhali mümkin görür.' sözünü açıklar mısınız?

Bu cümle, günümüzün dalâlet, küfür ve küfranının sâiklerinden biridir. Eğer insan, nazarını derinleştirip bir şeye 'aslî' ve 'kasdî' bir nazarla bakmaz, bir meseleyi sebep ve neticeleri ile mütalaa etmez/edemez ve tefekkürünü tefekkür ölçüleri ve gerçek tefekkür çerçevesi içinde sağlam olarak ele alamazsa, çok muhalleri (imkânsız) mümkin, çok mümkinleri de muhal görebilir.

Bu cümleden olarak dalâlet içinde çırpınıp duran nice kimseler vardır ki, onlar, Allah'ın varlığını -hâşâ- muhal, esbabın ve tabiatın eşyayı var edebileceğini de mümkin görmektedirler. İşte bu, tebeî bir nazar sonucudur. Bu görüşün müntesiplerine, 'Tabiat ve bütün esbâp bir araya gelse insanın bir kulağını veya burnunu icad edemezler. Böyle olduğu halde, şu bir sanat harikası olan insanı nasıl oluyor da tabiat ve tesadüf esintilerine verebiliyorsunuz?' deyiverseniz bu defa da sana 'O kadar derin düşünme!' diyeceklerdir.

Böyleleri çok güzel işlenmiş bir mermerin, dağdan yuvarlana yuvarlana bu hali almasına ihtimal ve imkân verebilirler. Ne var ki insafları üzerlerinde iken 'Böyle bir şey olur mu?' deseniz, bu defa da size güler ve 'Böyle bir şeyin olması akla mantığa terstir.' deyiverirler. Evet, her şeye tebeî bir nazarla bakanlar, öyle bir hamâkat ve belâhet içindedir ki, onlara 'İnsan tabiat tezgahlarında yaratılmıştır.' denilse, ihtimal düşünmeden onu kabul edeceklerdir.

İşte bütün bunlar, tebeî bir nazar neticesinde verilen hükümlerdir. O bakımdan da nazarın kasdî olması ve aslî bir hal alması çok önemlidir. Böyle bir nazarla insan, herhangi bir mevzuu tefekkür ederken, geçmiş malumatıyla hal-i hazırdaki durumu birbirine karıştırıp mezcederek çok yeni terkiplere ulaşabilir.

İnsanın mahiyetine bakıldığında, onun hiçbir uzvunun tesadüfe havale edilmesi, hele insânî mahiyetinin tesadüflere verilmesi katiyen mümkün değildir. Nitekim insanın vücudundaki sadece bir tek hücrenin kendi kendine meydana gelmesi, ihtimal hesapları içinde şu kadar milyarda bir ihtimalle ifade edilmektedir. Hücrelerin baş başa verip bir varlığı teşkil etme ve belli bir çizgide faaliyetlerini sürdürmesi için de, herhalde milyar defa milyar ihtimallerden ancak bir ihtimal söz konusu olabilir. Böyle bir şeyin olabileceğine ihtimal vermek ise tamamen hamâkat ve deliliktir.

Ayrıca insan sadece câmid bir cisimden ibaret de değildir. Mesela gözün görmesi ve beynin o baş döndürücü fonksiyonlarını eda etmesi akıllara durgunluk verecek keyfiyettedir. Yine böbrekten beyne kadar çalışan her uzuv, yedeği ile beraber yaratılmıştır. Dahası, dikkat edildiğinde, bazı organların yedeğiyle beraber çift yaratıldığı görülecektir. Bu muhteşem nizamın tebeî bir nazarla da olsa tabiata, esbâba ve tesadüflere havale edilmesi, hamâkattan başka bir şey değildir. Mevzuu Bediüzzaman'ın vermiş olduğu bir misal ışığında az daha açalım:

Bir insan düşünelim. Bu insan, fevkalâde mükemmel tefriş edilmiş (donatılmış) bir sarayın içine giriyor. İçeride koltuklardan halılara kadar bütün eşyanın muntazam bir şekilde düzenlendiğini müşahede ediyor. Ayrıca yemek masasının üzerinde de çok nefis yemeklerin, envai çeşit tatlıların ve içeceklerin olduğunu görüyor. Sarayda kendisinden başka da kimse olmadığı için kendi kendine şu soruyu soruyor: 'Acaba bu sarayı kim tefriş etmiş?' Ama kimseyi göremiyor. Ancak ortada bulunan bir kitap gözüne ilişiyor. Kitabı açıp okumaya başlıyor. Bakıyor ki, o kitap, 'Koltuklar şuraya konulacak, sofrada yemek çeşitleri şu sıraya göre tertip edilecek' türünden sarayın tefrişiyle alakalı bilgilerden bahsediyor. Bunun üzerine hemen karar veriyor: 'Tamam buldum. Bu sarayı tanzim eden, kuran, yapan işte bu kitap!'

Evet, bu zavallı, o muhteşem dizaynla alakalı hakiki ve ciddi bir sebep bulamadığından tebeî bir nazarla, muhali mümkin görerek olmayacak bir hükme varıyor. Zira o sarayı tanzim edenin bir kitap olması muhaldir. Halbuki o insan, az derince düşünebilseydi, o kitabın bir program kitabı olduğunu, o sarayın da o programa göre tanzim edildiğini ve o programı hazırlayan yüce bir Zât'ın bulunduğunu anlayacaktı. Evet, bu Zât, evvela o sarayı tanzim etmiş, sonra da o sarayın programını bir kitap haline getirmiştir. İşte kâinat da böyle bir program kitabıdır. Bu kitabı hazırlayıp, kudret ve iradesiyle bizim nazarımıza arz eden Allah Teâlâ'dır. Cenâb-ı Hak, -hâşâ- bir kitap değildir. O, tabiat, tabiattaki kanunlar veya tesadüfler de değildir. Belki bütün bu tevafuklar, Cenâb-ı Hakk'ın kalem-i kudreti ve kalem-i kaderiyle sergilenen eserleridir.

Evet, tebeî nazar, çok büyük gibi görünen pek çok entelektüel cüceyi baştan çıkarıp, onları perişan ve derbeder etmiştir. Tevhide dair bu meselenin detaylarını, mevzuyla alakalı yazılan eserlere havale ederek, şimdilik bu kadarlıkla iktifa ediyorum.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.