Çizgimizi hecelerken

Çizgimizi hecelerken

Müzakere Hadis-i Şerifi:

بسم الله الرحمن الرحيم
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِىَ اللهُ عَنْهُ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ سَلَكَ طَرِيقًا يَلْتَمِسُ فِيهِ عِلْمًا سَهَّلَ اللَّهُ لَهُ بِهِ طَرِيقًا إِلَى الْجَنَّةِ وَمَا اجْتَمَعَ قَوْمٌ فِي بَيْتٍ مِنْ بُيُوتِ اللَّهِ يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ وَيَتَدَارَسُونَهُ بَيْنَهُمْ إِلَّا نَزَلَتْ عَلَيْهِمْ السَّكِينَةُ وَغَشِيَتْهُمْ الرَّحْمَةُ وَحَفَّتْهُمْ الْمَلَائِكَةُ وَذَكَرَهُمْ اللَّهُ فِيمَنْ عِنْدَهُ. وَمَنْ بَطّأَ بِهِ عَمَلُهُ لَمْ يُسْرِعْ بِهِ نَسَبُهُ


Hz. Ebu Hureyre’den (r.a) Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) şöyle buyurdukları rivayet edilmiştir: “Kim ilim talebi maksadıyla bir yola girerse Allah (c.c.) ona bu sebeple cennete giden yolu kolaylaştırır. Herhangi bir topluluk Allah evlerinden birinde bir araya gelirler de Allah’ın kitabını okur ve onu aralarında müzakere ederlerse: 1- Muhakkak surette onların üzerine sekine iner. 2- Allah’ın rahmeti onları bürür. 3- Melekler onları çepeçevre kuşatır. 4- Allah, nezdindekilere onlardan takdirle bahseder. Bir insanı da ameli yavaşlatıp geri bırakırsa nesebi onu hızlandırıp öne geçiremez.” (Müslim, Zikir, 38)

Kendi kaynaklarımızdan beslenmenin önemi

Bugün bize düşen şey, yalnız ve yalnız kendi inanç ve düşünce sistemimize bağlı kalarak, kendi kültürümüz ve kültür ürünlerimize yönelip kendimiz olarak kalabilmenin mücadelesini vermek ve gerekirse yeni düşünce ve irfan iştikaklarını da kendi fikir atlasımız üzerinde gerçekleştirmeye çalışmaktır. Evet, gücümüz yettiğince hep kendi kaynaklarımıza bağlı kalmalı, kendi millî mecramızda ummana ulaşmayı düşünmeli ve kendi gök kubbemiz altında varlığı temaşa etmeye, onu bir kitap gibi okumaya, okuyup yorumlamaya ve yeni bilgi, yeni mülâhazalar ortaya koymaya gayret etmeliyiz.[1]

* * *

Kendimiz olma derken

Kendimiz olma derken, hiç kuşkusuz, kendi medeniyet mirasımızla ve kendi kültürümüzle örgülenen iç kimliğimizin öne çıkarılmasını ve onun yörüngeleşmesini kastediyoruz. Biz onu, toplumun bütün kesimlerinde hemen her zaman geçerli olan; milletin, hafıza, şuur ve vicdanından beslene beslene devam edegelen, yine onun duygu, düşünce, dil ve sanat telakkisinde duyulup temsil edilen.. örf, âdet ve geleneklerimizle hemen her zaman hayatın en önemli bir derinliği olarak yaşanan.. annelerimizin kucağında gördüğümüz ihtimamdan, atalarımızın millî karakterimizi aksettiren o babacan davranışlarına; eğitim sistemimizin millî ruh muhtevalı olmasından, eğitimcinin bu ruhu kusursuzca soluklamasına; mutfağımızdaki yemek üslûbundan bağımızda-bahçemizde ve tarlamızdaki temel tavırlarımıza; masa başındaki oturuş ve kalkışımızdan bir şantiyedeki iş ahlâkımıza; konuşma, yazma tarzımızdan başkalarıyla münasebetlerimize kadar hayatın her ünitesinde, bu ünitelerin her basamağında ve yürüdüğümüz yolların her durağında duyar, yaşar ve çevremize aksettiririz.[2]

* * *

Kendimiz olma/iç resim

İslâm’ın kökleri, zaman-mekân üstü sonsuzluk; muhatabı, gökler ve yer vüs’atinde mânevî genişliği olan insan kalbi; hedefi de, dünya ve ahiret saadetidir.

İslâm, ezelden ebede uzanan sırat-ı müstakîmin adı ve yeryüzünde insanların en şereflisinin kalbinden başlayarak bütün gönüllerin fethedilmesi ve herkesin “ebed” arzusunun gerçekleştirilmesi için gönderilmiş semavî bir nizamın unvanıdır.

İslâm, arza otağını kurduğu günden itibaren bütün gücüyle kalblere yönelmiş, gönülleri fethetmeye çalışmış, her vicdana kendi resmini çizmiş, sonra da hayatın bütün birimlerine yürümüştür.

Öyle ki, onun sinelerdeki derinliğiyle hayatın her faslı üzerindeki tesiri arasında hemen her zaman bir tenasüp söz konusu olagelmiştir.

Onun ruhlarda kabul görmesi ne kadar derin ve köklü ise, hayatımızdan taşan ve çevremizde mâkes bulan tesiri de o kadar aşkın ve o kadar kalıcıdır. Hatta diyebiliriz ki, İslâm adına çevremizde uyanan arzular, iştiyaklar, kabuller tamamen bu iç resmin derinliği ve ihatasıyla mütenasip olarak gerçekleşmektedir. Yani insan derûnundaki bu ilk kabul ne kadar derinse, çevredeki tesiri de o kadar güçlü olmakta ve toplumun ahlâkî, iktisadî, siyasî, idarî ve kültürel hayatı da her zaman bu iç iz’ana göre birer yön takip etmektedir.

Evet, toplum her yönüyle ondan önemli çizgiler taşımakta; sanat, edebiyat, bu iç muhtevanın renkleri, desenleri şeklinde dışarı vurmakta, her yerde varlık ve eşyanın satırları arasında o iç muhtevanın sesi, soluğu, şivesi duyulup hissedilmekte, görülen görülmeyen her şey, bize sessiz-sözsüz o iç muhtevanın lisanıyla duyulmadık besteler sunmaktadır.[3]

* * *

Kur’ân ve Sünnet vizesi/filtresi

Bir mü’min, ancak kendince yaşama ve yaşatma azmi içinde bulunduğu sürece ayakta kalabilir ve devrilmekten kurtulur. Bu hep böyle olagelmiştir; böyle olması da Allah’ın küllî meşietinin gereği bir âdet-i sübhâniyedir ki, bunu değiştirmeye kimsenin gücü yetmemiştir, yetmez de. Bu itibarla biz Müslümanlara düşen vazife, yeniden kendimize, kendi değerlerimize dönmek, kendimiz olarak kalmaya kararlı bulunmak ve gücümüz yettiği ölçüde kendi kaynaklarımızdan beslenmeye bakmaktır. İslâm dini, Kur’ân ve Sünnet kaynaklıdır; o, onların bağrından fışkırıp gelişmiştir.

Müslümanlar bu ilâhî nizama gönülden sahip çıkarak yaşayıp yaşattıkları sürece imrendiren bir millet olma konumunu korumuş ve hep başkalarına da örnek teşkil etmişlerdir. Aksine, kendi değerlerinden uzaklaşıp, yabancıların mukallidi, hevâ ve heveslerinin tutsağı haline geldiklerinde de sefaletten sefalete sürüklenmiş ve en utandırıcı durumlara maruz kalmışlardır. Bu açıdan bir Müslüman, ne olursa olsun kat’iyen kendi değerlerini ihmal etmemeli, yabancı kaynaklardan istifadeyi de kendi temel disiplinlerinin vizesine bağlamalı ve dıştan alacağı her şeyi onlarla filtre ederek almalıdır.[4]

* * *

Her türlü mazmunu, mefhumu, düşünce tarzını, yorumu ve telakkîyi onlara bağlı olarak götürme mecburiyetinde olduğumuz bir de temel esaslar vardır ki, kültür, bütün renkleriyle bu esaslar etrafında daireler çizer durur.. onlarla beslenir, gelişir ve derken, onlarla zaman-mekân üstü bir hâl alır.

Bu esasları, başta Kitap ve Sünnet olmak üzere, bu iki önemli umdenin referansı çerçevesinde Tefsir, Hadîs, Usûl-ü Tefsir, Usûl-ü Hadîs, Fıkıh ve Usûl-ü Fıkıh.. ana başlıklarıyla özetleyebiliriz.[5]

* * *

Kur’ân ve Sünnet’le beslenme

İslam Ruhu ne kadar mükemmel, lâhutî ve dinamik de olsa, onun müntesip ve temsilcilerinde sağlam ve mütemadî bir niyet, isabetli bir bakış ve değerlendirme, kararlı bir keşif ve içtihat azmi ve aradığı her şeyi onun içinde bulabileceği inanç ve güveni yoksa, onca zenginlik ve aşkınlığına rağmen, ondan tam istifade etmeleri mümkün olmayacaktır.

Dahası, ömür boyu bu semavî hazine ile iltisaklarını devam ettirseler de, açlık, sefalet ve türlü türlü ihtiyaç ve illetleri aşmada zorlanacaklardır; zorlanacaklardır zira her zaman KUR’ÂN VE SÜNNET’LE beslene gelen bir dünyanın başka şeylerle tatmin olması mümkün değildir.

Ben şahsen, KUR’ÂN VE SÜNNET’İN, ilk asırlardaki muhatapları seviyesinde ele alınıp değerlendirilebildiği takdirde, çağımızın pek çok kemikleşmiş problemlerinin çözülebileceğine ve gelecekteki muhtemel bunalım dalgalarının da kırılacağına, hiç olmazsa zararsız hâle geleceğine inanıyorum.

Aslında İslâm, bizim dünyamızda, her zaman analarımızın sütü gibi birinci besin kaynağımız olmuş.. duygu, düşünce ve değerlendirmelerimizde hep belirleyici bir rol oynamış.. evlerimizin içinde hep bizimle beraber olmuş, kesintisiz bütün hayatımızda soluklanmış.. ve ona karşı hiç mi hiç yabancılık hissetmemişizdir.[6]

* * *

Kur’ân ve Sünnet yörüngeli çizgimiz

İslâm düşünce sisteminin diğer bir özelliği de onun, diğer bilgi ve marifet kaynaklarından daha çok KİTAP VE SÜNNET me’hazli olduğudur.[7]

* * *

Yeryüzüne mirasçı olmak için, evvelâ, salâhate, yani DİNİN KUR’ÂN VE SÜNNET ÇİZGİSİNDE YAŞANMASINA ve İslâm’ın hayata hayat olmasına gayret etmek; sonra da çağın ilim ve fenlerine vâris olmak şarttır.[8]

* * *

Bediüzzaman, üzerinde titizlikle durulup düşünülmesi, araştırılıp insanlığa tanıtılması gerekli olan bir simadır. O, İslâm âleminin, inanç, moral ve vicdanî enginliğini hem de en katıksız ve müessir şekilde ortaya koyan çağın bir numaralı insanıdır. O, bütün ömrünü, KİTAP VE SÜNNET’İN GÖLGESİNDE, tecrübe ve mantığın kanatları altında, derin bir aşk ve heyecanla beraber hep bir muhakeme insanı olarak sürdürmüştür. O engin bir his insanı olmanın yanında, misyonuyla alâkalı meselelerde, hep KİTAP-SÜNNET YÖRÜNGELİ; muhakeme ve mantık televvünlü yaşamıştı.[9]

[1] M. Fethullah Gülen, İslâm Düşüncesinin Ana Karakteristiği, KENDİ DÜNYAMIZA DOĞRU, s. 64-65; Yeni Ümit, Nisan-1999
[2] M. Fethullah Gülen, Kültür Problemimiz Ya Da Kendimiz Olma, KENDİ DÜNYAMIZA DOĞRU, s. 36-37; Yeni Ümit, Temmuz-1998
[3] M. Fethullah Gülen, İslam Düşüncesinin Ana Karakteristiği, KENDİ DÜNYAMIZA DOĞRU, s. 61; Yeni Ümit, Nisan-1999
[4] M. Fethullah Gülen, İslam’a İcmali Bir Bakış, KENDİ DÜNYAMIZA DOĞRU; s. 189-190; Yeni Ümit, Temmuz-2003
[5] M. Fethullah Gülen, Kültür Mirasımızın Temel Kaynakları, KENDİ DÜNYAMIZA DOĞRU, s. 88; Yeni Ümit, Ekim-1999
[6] M. Fethullah Gülen, İslam Ruhu, KENDİ DÜNYAMIZA DOĞRU, s. 106; Yeni Ümit, Nisan-2000
[7] M. Fethullah Gülen, Dar Bir Zaviyeden Düşünce Sistemimiz, KENDİ DÜNYAMIZA DOĞRU, s. 116; Yeni Ümit, Temmuz-2000
[8] M. Fethullah Gülen, Yeryüzü Mirasçıları, RUHUMUZUN HEYKELİNİ DİKERKEN, s. 17; Yeni Ümit, Ocak-1993
[9] M. Fethullah Gülen, Düşünce ve Aksiyon İnsanı, RUHUMUZUN HEYKELİNİ DİKERKEN, s. 77, 78; Yeni Ümit, Ekim-1994

Not: Bu dosya, 22 Mayıs 2014 tarihinde Mehtap TV’de “Çizgimizi Hecelerken” programında müzakere edildi.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.