Ahir Zaman Fitneleri
Bir hadis-i şerifte: 'Âhir zamanda yaşları küçük, akılca kıt birtakım gençler zuhûr edecek. Yaratılmışın en hayırlısının sözünü söylerler, Kur'ân'ı okurlar. İmanları, gırtlaklarından öteye geçmez. Onlar, okun avı delip geçtiği gibi, dinden çıkarlar. Onları nerede görürseniz öldürünüz. Zira onları öldürene kıyamet günü Allah'ın vereceği bir ücret vardır.' buyuruluyor. Bu hadisin izahı nedir?
Hadisin ifade ettiği mânânın tahliline geçmeden önce, üzerinde durup hatırlatmakta fayda mülâhaza ettiğim bir hususu arz etmek istiyorum: Sahabe-i Kiram efendilerimizin hemen hepsi, değerler üstü değere sahiptirler ve bizim kriterlerimizle değerlendirmeye tâbi tutulmayacak kadar muallâdırlar. Günümüzde, onları kritiğe tâbi tutan bir kısım kendini bilmezler, onların büyük bir titizlikle üzerinde durup, kelimesi kelimesine bize o altın çağdan naklettiklerini kritiğe tabi tutmakta ve kendi vehimlerinde oluşturdukları sisle, dumanla onları karalamaya çalışmaktadırlar. Gariptir bunlar, İmrü'ü'l-Kays, Ferezdak, Tarafe ya da Mütenebbî gibi kimselerin sözlerini nahiv ve belâğatta esas aldıkları halde, hadis rivayetinde Sahabe'ye o ölçüde güvenmemektedirler. Oysaki Sahabe-i Kirâm, hadis rivayetinde insan üstü bir hassasiyet göstermiş ve fevkalâde titiz davranmışlardır; zira onlar bilmektedirler ki hadis, gayr-i metlüv vahiydir, ahzi ve muhafazası hususî ihtimam ister. Hadislerin her kelimesi tıpkı bir kuyumcu titizliğiyle seçilerek kullanılmış ve her birinin bir i'câz yönü söz konusudur.
Bir örnek olarak aynı i'câzı, Allah Resûlü'nün yukarıda zikredilen hadis-i şerifinde de görmek mümkündür. Kur'ân-ı Kerim, bir hakikat-ı külliyenin küçük bir kenarını göstererek, daha sonra zuhur edecek aynı tür hâdiseleri haber verdiği gibi; Allah Resûlü (sav) de, gayb-bîn gözüyle gördüğü gelecekle alâkalı olayları bu ve benzeri hadislerle haber vermiştir.
Bu hadis-i şerifte Allah Resûlü'nün (sav), âhir zamanda, dine girmeleriyle çıkmaları bir olan bazı kimseleri, avın bir tarafından girip öbür tarafından çıkan oka benzetmesi dikkat çekicidir. Bilindiği gibi ok, avın bir tarafından nasıl girmişse, kendisine bir şey takılmadan, bulaşmadan öbür tarafından da öyle çıkar. İşte İslâm'ı kabul ettik' deyip onunla müşerref göründüğü halde, onun ruh ve mânâsından hiç mi hiç istifade edemeyen kimselerin, böyle bir oka benzetilmeleri, teemmülsüz, tetkiksiz, hissiz, şuursuz câmidâne, süratle ve hiçbir şey duymadan İslâm'a girmesiyle çıkması bir bazı kimselerin hallerini ifade bakımından fevkalâde mânidârdır.
Yine Allah Resûlü (sav), âhir zaman fitneleriyle alâkalı başka bir hadislerinde: 'Ümmetimden bir kısım gruplar çıkacak, bunları bid'alar istila edecek, tıpkı kuduz, kuduza yakalanan kimsede hiçbir damar, hiçbir mafsal bırakmayıp her tarafını sardığı gibi, bu bid'a da onların her hallerine sirâyet edecektir.' buyurarak, o dönemde meydana gelen bid'atları, vücudun her organına sirâyet edip orada tesirini gösteren kuduz hastalığına benzetir. Bu misâl, Sünnet-i Seniyye'nin terkinin yanında bid'atların, insan hayatını dört bir yandan kuşatmasını ifade bakımından fevkalâde mânidardır. Zira bid'atlar, kişinin ruh dünyasına tıpkı bir virüs gibi girer, sonra da kılık-kıyafetten oturup-kalkmaya kadar onun her halinde kendisini gösterir.
Bu hadiste dikkat çeken bir başka husus da, Allah Resûlü'nün; 'Yaratılmışın en hayırlısının sözünü söyler ve Kur'ân okurlar..' ifadesidir. Aynı mânâda başka bir hadis-i şerifte de: 'Siz, kendi amellerinizi onların amellerinin yanında küçük görür ve hafife alırsınız.' buyurmaktadır ki, irtihal hâdisesinden kısa bir süre sonra, karmakarışık hâdiselerin sevimsiz lisanıyla Sahabe'ye bir kere daha 'Muhammedün Resulullah' dedirtecek keşmekeşi ifade açısından ne ürpertici bir üslûptur!
Bu hususta ilk dikkatimizi çeken hiç şüphesiz, Asr-ı Saadet'e yakın, o dönemde zuhur eden Hâricilîk olayıdır. Onlar, dinde, günaha giren bir insanın kâfir olacağına inanacak kadar hassas düşünmüş ve ibadet ü taatlerinde olabildiğine dikkatli davranmışlardır. Hatta bu çerçevede yalan söylemeyi küfür saydıklarından, onca taşkınlıklarına rağmen hadisçiler, onların rivayet ettikleri hadisleri kabul etmişlerdir. Yine onlar, Kur'ân varken yapılacak başka içtihatları kabul etmemiş; etmemiş ve bundan dolayı, Ebû Musa el-Eş'arî ile Amr İbn Âs'ın hakemlik için bir araya gelmelerini, Hz. Ali (ra) ile Hz. Muaviye'nin küfrüne vesile saymışlardır.. evet, Hz. Ali de, Muaviye de kâfir oldu demişlerdir.
Onlar, Müslümanlığı kendi hesaplarına bu kadar derince yaşamalarına rağmen, davranışlarında aşırı, saldırgan ve dengesizdirler. Evet onlar, Hz. Ali (ra) ve Hz. Muaviye gibi şerefli sahabilere kâfir dedikleri gibi, 'Lâ ilâhe illallâh' diyen pek çok kimseyi de kâfir saymaktadırlar. İşte bütün bunlar göstermektedir ki Hâricîler, Allah Resûlü'nün ifadeleri içinde, İslâmiyet'in içine bir ok gibi girmişler; girdikleri gibi de hiçbir şey elde etmeden ve duymadan çıkıvermişlerdir. Hz. Ali (ra), Sıffîn Savaşı'nda kolunda 'ben' veya 'ur' olan birini görünce, İbn Abbas'ın (ra), Efendimiz'in: 'İşte bunlar sana karşı savaşacak ey Ali!' sözünü hatırlatması üzerine, onların öldürülmesini kendi hakkaniyetine delil saymış ve Peygamberimizi her zaman doğru çıkaran Allah'a hamdetmişti...
Benzeri örneklerin, günümüzde de yaşandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Şöyle ki, Allah Resûlü (sav), Deccal'le ilgili bir hadislerinde, âhir zamanda Deccal'in ortaya çıktığı dönemde, Horasan civarında yetmiş bin taylasanlı (sarıklı) insanın ona iltihak edeceğini haber vermiştir. Bir dönemde komünist düşünce yaygınlaşmaya başladığında, kendisini Müslüman sayan nice insan, namaz kılıp hacca gittiği ve İslâm'ın diğer rükünlerini yerine getirdiği halde; İslâm'ın emirlerine karşı, '14 asır önce inmiş köhne düşünceler..' -haşa- deyip komünizm ideolojisine temennâ durmuşlardı.. durmuş, küfr ü küfrânın her tarafa yayılması karşısında yer yer hıçkıra hıçkıra ağladığı ve Rabbin huzurunda edeple durup ibadet ü taatte bulunduğu halde, bir vahşi sisteme karşı ses çıkarmamış, hatta 'ale'r-re'si ve'l-ayn' diyerek hüsnükabul göstermişlerdi.
Aynı şekilde, günümüzde, ibadetlerinde bir hayli hassas davrandıkları halde, İslâm'ın gurbetini kendine dert bile edinmeyen ve böylece amelî münafıklık içine düşen nice insan vardır.. hele bazılarının Müslümanlık adına bir kısım folklorik hareketlerle mütesellî olduklarını gördükçe, 'Acaba Allah Resûlü (sav)'in haber verdiği insanlar bunlar mı?' diye endişe duymamak elden gelmiyor.
Hâsılı; Allah Resûlü (sav), kıyamete yakın zamanda cereyan edecek çeşitli hâdiseleri, bu ve benzeri hadislerle haber vermiştir ki, O'nun gayb-bîn gözüyle görüp haber verdiği bu tür olayların bir bir cereyan etmesi, O'nun Sadık u Masdûk olduğunun apaçık delilidir.
- tarihinde hazırlandı.