Cihada Denk Tutulan Nasihat

"Zayıflara, hastalara, (Allah yolunda) harcayacak bir şey bulamayanlara, Allah ve elçisi için nasihat ettikleri takdirde cihada çıkmamalarından ötürü bir günah yoktur" (Tevbe, 9/91) buyuruluyor. Burada cihada denk tutulan nasihatın keyfiyeti ve sınırları nelerdir?

Cihad; Efendimiz'in (sas) de beyan ettikleri gibi dinimizde kendisine denk ikinci bir amel bulunmayan ve hususî önem arz eden bir ibadettir. Buna göre, Allah ve elçisi için nasihat'i 'cihad'a denk tutma meselesini, zannediyorum şu şekilde anlamak daha doğru olur. Nasıl ki, Hz. Peygamber Efendimiz (sav) geceyi ihya edemeyip, teheccüde kalkmadığında onu ikiye katlayarak, gündüz eda eder ve bunun, o gecenin ihyasına bedel olmasını beklerdi. Öyle de, herhangi bir mazeretinden dolayı cihada katılma imkânını bulamayanlar, yine Cenâb-ı Hakk'ın o engin rahmetine itimad edip nasihat ederek, bu nasihatın cihada bedel sayılmasını ümit edebilirler. Değilse, cihad kendisine farz ve buna hiçbir mani yokken onu terkedip Allah ve Resulü için insanlara nasihat etmekle o boşluk kapatılamaz!

Ancak, değişik devirlere göre cihadın şekli de farklı farklıdır. Bazen sırf bir nasihat, bazen birisine rehberlik yapmak, bazen de küfre karşı tavır belirlemek bir cihad olduğu gibi, çok defa hüsn-ü misal olma da bir cihad sayılabilir. Meselâ Asr-ı Saâdet'te belli bir süre hicret, aynen cihad telâkki edilmiştir. Öyle ki, Sahabe-i Kiram efendilerimizin çoğuna, İslâm'a ilk girişlerinde hicret de şart koşulmuş, hatta içlerinde hicret etme fırsatını bulamayanlar, hicret yapamamaktan hasıl olan boşluğu acaba nasıl doldurabiliriz?' endişesiyle fevkalade üzülmüşlerdir. Ebu Cehil'in anne bir kardeşi olan Ayyâş bu mahzun insanlardan biridir. Evet o, Mekke fethine kadar 20 yıllık hayatını zincirler içinde geçiren ve Kur'ân-ı Kerim'in 'mustad'afîn' tabiriyle anlattığı insanlardan biridir. Zaten bunun gibi mazereti olmayanlara Kur'ân: 'Arz geniş değil miydi? Niçin hicret etmediniz?' (Nisa/97) diyerek itapta bulunur. Demek ki o devrede hicret cihadın önemli bir buudu veya ta kendisi sayılıyor.

Başka misaller de var Asr-ı Saadette: Hastalık veya sakatlığından dolayı, ya da bakıma muhtaç anne-babası olduğu için cihada gidemeyenler bunlardan bazıları. Cihada iştirak etmek için kaçıp gelen bir gence Efendimiz (sav) '(Bakıma muhtaç) annen-baban var mı?' der ve ondan 'Evet' cevabını alınca 'Dön, sahipsiz annen-baban için cihad et' yani onların bakımını-görümünü yap, buyurarak, onun cihadının ana-babasına bakmak olduğuna işaret buyurur. İşte, bahsi geçen âyet-i kerime bu veya benzeri sebeplerle, her nasılsa cihada gidememiş olanlara, başkaları cephede cihad ederken veya emr-i bil-maruf nehy-i anil-münker yaparken etrafındakilere nasihat ederek o boşluğu kapatabileceklerine bir işaret sayılabilir.

Sorunun sonunda da 'cihada denk tutulan nasihatın keyfiyet ve sınırları'soruluyor ki, bu hususta da şunlar söylenebilir: Nasihatın Türkçemizdeki mânâsını, Farsça'dan bize geçen bir kelime ile ifade edecek olursak 'hayırhahlık' demek uygun olur zannediyorum. Birisi hakkında hayır düşünme, hayır isteme, onu sırat-ı müstakime, tevhide ulaştırma, gönlünü ibadet ü taat şuuruyla donatma, hizmet etme şuuru istikametine yöneltme, evet bunların hemen hepsi derecesine göre birer hayırhahlıktır.

Bir hadis-i şerifte belirtildiği üzere 'din nasihattır' sözü çok şümullü bir kavramdır. Yani meseleye Allah'ın anlatılması şeklinde yaklaşırsak, O'nun Zât-ı Uluhiyyetine yaraşır, yakışır şekilde anlatılması demektir. Ayrıca, O'nun anlatılıp sevdirilmesi, bu da kendi buudları içinde ayrı bir nasihattır. Resulullah'ın (sav) anlatılıp sevdirilmesi nasihatın ayrı bir yanıdır.

Meseleye bu zaviyeden bakıldığında, bütün insanların hidayetini, rüşdünü, cennete veya sırat-ı müstakime yönlendirilmesini hedef alarak hayırhahlık yapmak ise, büyük çapta bir nasihattır. Bundan başka, çok küçük bir bid'atı izale ederek bunun yerine bir sünneti ikame etme, dinin farzlarını vaciplerini, hayata hâkim kılma.. hepsi birer nasihattır. İşte bütün bu nasihatların elzemliği ölçüsünde, Allah katındaki kıymeti ve derinliği de artar...

Günümüzde, tevhid anlayışının sarsıldığı bir dönemde, Risale-i Nur mesleği olan ve onun hedefi sayılan 'Allah'a iman' hakikatını tesbit etme, onu insanların ruhuna perçinleme ve herkese kabul ettirme gibi bir nasihatı da bu kategoride bilhassa vurgulamak icabeder. Hatta böyle bir nasihat nasihatların zirveleşmiş şekli ve doruk noktasıdır.

Bunlardan alınacak sevaba gelince; bir sünneti ihya etmenin Allah katındaki önemi ne ise, bir sünnetin ihyasında o kadar sevap alınır. Bir farzı ihya edip hayata geçirmenin Allah katındaki kıymeti ne kadarsa, o farz ihya edildiğinde de o kadar sevap elde edilir. Ancak, Allah'ı tanıttırma, kalpleri ve ruhları O'nun marifet ve muhabbetiyle tezyin edip itminana erdirme, gönüllerin zevk-i ruhaniye açılmasını sağlama.. bunlar öyle farzlar üstü farzdır ki, bunlara vesile olunduğu takdirde kazanılacak sevabın çapı ve rıza-yı ilâhîye uygunluğu da o ölçüde olacaktır. Risale-i Nur talebelerinin hizmeti, üstadları gibi farzlar üstü farzlarla gelen varidâttır ve onlar da işte o ölçüde, Cenâb-ı Hakk'ın lütuflarına, inayetlerine, takdirlerine ve tebcillerine mazhar olurlar. Arkadan gelenler de durumlarını bu ölçülere göre ayarlamalıdırlar.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.