Kendi Devrine Ait Olan Gaybî Haberler
1. Başta Buhârî, Müslim bütün hadis kitapları ittifakla şu hâdiseyi naklediyorlar:
Bir gün Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) minbere çıkmış.. nazarı gaybî âlemler ufkunda ve öfke şeklinde tezahür eden celâlî tecellîler arasında, cemaatine demet demet vâridât sunuyordu. Bir ara: "Bugün bana her istediğinizi sorun!" buyurdu. Herkes soruyor, O da cevap veriyordu. Tam o esnada bir genç ayağa kalktı: "Benim babam kim yâ Resûlallah?" dedi. Herhâlde, az da olsa babası hakkında dedikodu vardı. Böyle bir şâyia ise genci tedirgin ediyordu. O gün bir fırsat bulmuş ve her zaman -Hakk'ın izniyle- gayba gözleri açık Allah Resûlü'ne babasının kim olduğunu sormuştu. Efendimiz cevap verdi: "Senin baban Huzâfe'dir." Genç artık müsterihti; zira aldığı cevap onu memnun etmişti. Bundan böyle o da aksine ihtimal verilmeyecek şekilde bir babaya nisbet edilecek ve kendisine Abdullah b. Huzâfetü's-Sehmî denecekti.
İşte böyle, herkesin bir şeyler sorduğu esnada Allah Resûlü'nün o andaki ruh hâletini çok iyi kavrayan biri, evet o koca Ömer (radıyallâhu anh) birden ayağa fırladı ve: رَضِينَا بِاللّٰهِ رَبّاً وَبِاْلإِسْلاَمِ دِيناً وَبِمُحَمَّدٍ نَبِيّاً"Biz, Rab olarak Allah'tan, din olarak İslâm'dan ve peygamber olarak da Hz. Muhammed'den (sallallâhu aleyhi ve sellem) razıyız." dedi. Onun bu ince, mânidar karşılığı Allah Resûlü'nün sinesinde esen itminan esintilerinin tezahür menfezlerini araladı. Derken celâlî tecellîler yerlerini üns esintilerine bıraktılar.[1]
Bu hâdise o gün mescidi dolduran sahabeler huzurunda cereyan etmişti. Bütün sahabe, Allah Resûlü'nün dediklerini tasdik ediyor ve âdeta sükûtlarıyla "Sadakte!" diyorlardı.
2. Müslim naklediyor: Hadisin ravisi ise Hz. Ömer (radıyallâhu anh).. buyuruyor ki: "Bedir'de bulunuyorduk. Allah Resûlü, muharebe adına stratejisini tam tespit etmiş ve kavganın cereyan edeceği yerleri dolaşıyordu. Bir ara yine gözleri, aralanan gaybî perdelerin verâsında ve bakışları istikbal ufkunda eliyle bazı yerleri işaret ederek: 'Burası Ebû Cehil'in öldürüleceği yer; şurası Utbe'nin, şurası Şeybe'nin ve şurası da Velid'in sırtının yere geleceği yer...' Ve daha birçok isim saydı." Muharebeden sonra Hz. Ömer kasem ile diyor ki: "Allah Resûlü nereyi ve kim için işaret etmişse, hepsini o yerlerde ölü olarak bulduk."[2]
Evet, hayatlarında Allah Resûlü'nü dilleriyle tasdik etmeyen bu insanlar, şimdi murdar cesetleriyle O'nun sıdkına ve doğruluğuna şehadette bulunuyorlardı. Zira O haber veriyor ve verdiği haberler, santim şaşmadan aynen tahakkuk ediyordu.
3. Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde, şöyle bir hâdisenin nakledildiğini görüyoruz:
Allah Resûlü, ashabıyla beraber mescitte oturuyordu. Bir aralık: "Biraz sonra buraya nâsiyesi, yüzü temiz bir insan gelecek, şu kapıdan içeriye girecek. O, Yemen'in en hayırlılarındandır ve alnında, meleğin elini sürdüğü bir iz taşımaktadır." dedi. Bir müddet sonra aynen, Allah Resûlü'nün haber verdiği gibi bir insan gelip O'nun huzurunda diz çöktü ve Müslüman olduğunu ilân etti. Tertemiz, pırıl pırıl, görkemli ve edep âbidesi bu insan, Cerîr b. Abdillah el-Becelî'den başkası değildi.[3]
4. Beyhakî'nin Delâilü'n-Nübüvve'sinde şu hâdise naklediliyor:
Ebû Süfyan, Mekke'nin fethi esnasında Müslüman olmuş, ancak iman gönlüne tam oturmamıştı. Allah Resûlü, Kâbe'yi tavaf ederken, Ebû Süfyan da orada dolaşıyordu. Bir ara aklından geçti: "Acaba, yeniden bir ordu toplayıp şunun karşısına çıksam nasıl olur?" Tam o esnada Allah Resûlü, Ebû Süfyan'ın yanına sokuldu ve kulağına eğilerek: "O zaman yine seni mağlup ederiz." buyurdu. Ebû Süfyan, işi anlamıştı. O ana kadar kalbinde titrek duran iman, birden oturaklaştı.. olduğu yerde havaya zıplayarak: "Allah'a tevbe ve istiğfar ediyorum." dedi.[4]
Ebû Süfyan'ın bir anlık aklından geçenleri, Allah Resûlü'ne kim haber vermişti? İşte Ebû Süfyan, bu davranışıyla gösteriyordu ki, O, Allah'ın Resûlü'ydü ve doğru söylüyordu...
5. Yine muteber hadis kitaplarında şu hâdise naklediliyor: Umeyr b. Vehb -ki, cahiliye devrinin "şeytan adam"ıydı.[5]- Safvan b. Ümeyye ile oturup anlaştılar. Umeyr b. Vehb Medine'ye gidecek, Bedir esirleri arasındaki oğlu için geldiğini söyleyecek ve zehir sürdüğü kılıcıyla Allah Resûlü'nü öldürecekti. Buna karşılık da Safvan b. Ümeyye onun borçlarını üzerine alacak ve ona bir şey olursa ailesine bakacaktı.
Umeyr, kılıcını biledi ve yola koyuldu. Medine'ye geldiğinde alıp mescide getirdiler. Fakat sahabenin Umeyr'e hiç itimadı yoktu. Onun için de, kimse onu Allah Resûlü'yle yalnız bırakmaya razı değildi. Hepsi etten, kemikten kale gibi Allah Resûlü'nün etrafına dizilmiş onu gözetliyorlardı. Umeyr mescide girince, Allah Resûlü, niçin geldiğini sordu. Umeyr, bir sürü yalan söyledi; fakat hiçbirine de Allah Resûlü'nü inandıramadı. Sonunda İki Cihan Serveri şöyle buyurdu: "Mademki sen doğruyu söylemiyorsun, o hâlde ben söyleyeyim: Sen Safvan ile şurada şöyle şöyle konuştun ve beni öldürmek için geldin. Buna karşılık da Safvan senin borcunu ödeyip ailene bakacaktı."
Umeyr, beyninden vurulmuşa döndü, derhal Allah Resûlü'nün ellerine sarılarak Müslüman oldu. Ve daha sonra İslâm'ı i'lâ yolunda öyle çalıştı ki onun vesilesiyle birçok kişi İslâm'la tanıştı.[6]
Umeyr ile Safvan arasında geçen bu konuşmayı Allah Resûlü nereden duymuştu? Arada bunca mesafe varken, bu haberi O'na kim ulaştırmıştı?
İnanan-inanmayan herkes bu ve benzeri vak'aları heceleyedursun, biz diğer fasla geçelim...
[1] Buhârî, ilim 28-29; mevâkîtü's-salât 11; Müslim, fezâil 134-138.
[2] Müslim, cennet 76; Nesâî, cenâiz 117
[3] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/359-360, 364.
[4] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, 5/102; İbn Kesîr, el-Bidâye ve'n-nihâye, 4/348.
[5] İbn Hişâm, es-Sîratü'n-nebeviyye, 3/212; İbn Esîr, Üsdü'l-gâbe, 4/300.
[6] Taberânî, el-Mu'cemu'l-kebîr, 17/56-62; İbn Esîr, Üsdü'l-gâbe, 4/300-301.
- tarihinde hazırlandı.