Kur'ân ve Hadislerde Sünnetin Önemi
Sünnet, Kur'ân-ı Kerim'le birlikte İslâm'ın iki temel direğinden biridir ve sünnet olmadan, hadis olmadan İslâm düşünülemez. Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) söz, fiil ve takrîrlerinden oluşan sünnet, daha Efendimiz zamanında zihinlere, hafızalara ve kalblere nakşolmuş, ayrıca yazıya da geçmiştir. Sahabe-i kiram, büyük bir titizlikle sünnete uymuş, hayatını sünnete göre tanzim etmiş, sünneti muhafaza etmiş ve hiçbir fazlalık ve eksikliğe meydan vermeden tâbiîn-i izâma nakletmiştir. Dönemlerindeki fitne ateşleri sebebiyle hayatlarını zühd ve takva üzerinde İslâm'a ve İslâm'ın iki temeli olan Kur'ân ve Sünnete adayan tâbiînin, sayıları binleri aşan dev imamları, Kur'ân gibi Sünnete de sahip çıkmış ve karıştırmadan, bulandırmadan onu, kendilerinden sonraki nesle intikal ettirmişlerdir. Bu üç nesil, yani sahabe, tâbiîn ve tebe‑i tâbiîn, Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) mübarek ifadeleriyle, Efendimiz'den (sallallâhu aleyhi ve sellem) sonra gelecek insanların en hayırlılarını teşkil etmektedirler.[1]
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyuruyorlar; ravi-i hadis de, Câbir b. Abdillah: فَإِنَّ خَيْرَ الْحَدِيثِ كِتَابُ اللّٰهِ وَخَيْرُ الْهَدْىِ هَدْىُ مُحَمَّدٍ، وَشَرُّ اْلأُمُورِ مُحْدَثَاتُهَا وَكُلُّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَةٌ "Sözlerin en hayırlısı, Allah'ın kitabı Kur'ân'dır; tutulup gidilecek yolların en hayırlısı da Muhammed'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) yoludur, sünnetidir. İşlerin en şerlisi, sünnete muhalif olarak, sonradan ortaya çıkarılanlardır. Her bid'at da dalâlettir."[2]
Ve işte bu mevzuda hayatbahş olan birkaç ışıktan işaret:
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyuruyorlar:
كُلُّ أُمَّتِي يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ إِلاَّ مَنْ أَبَى. قَالُوا يَا رَسُولَ اللّٰهِ وَمَنْ يَأْبَى؟ قَالَ: مَنْ أَطَاعَنِي دَخَلَ الْجَنَّةَ وَمَنْ عَصَانِي فَقَدْ أَبَى
"Ümmetimden herkes Cennet'e girecektir, girmemekte direten müstesna." "Girmemekte direten kimdir yâ Resûlallah?" diye sordular. Allah Resûlü şu cevabı verdiler: "Bana itaat eden Cennet'e girer; bana isyan edense Cennet'e girmemekte inat ediyor demektir."[3]
Ve yine Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyuruyor:
إِنَّمَا مَثَلِي وَمَثَلُ أُمَّتِي كَمَثَلِ رَجُلٍ اِسْتَوْقَدً نَاراً فَجَعَلَتِ الدَّوَابُّ وَالْفِرَاشُ يَقَعْنَ فِيهَا، فَأَنَا آخِذٌ بِحُجَزِكمْ وَأَنْتُمْ تَقَحَّمُونَ فِيهَا
"Benimle ümmetimin misali ateş yakan adamın misali gibidir ki; hayvanlar ve kelebekler ateşin içine düşmeye başlarlar. Ben (ateşe düşmemeniz için) eteklerinizden tutuyorum; sizse onun içine atılıyorsunuz."[4]
Ve yine Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyuruyor:
لاَ أُلْفِيَنَّ أَحَدَكُمْ مُتَّكِئاً عَلَى أَرِيكَتِهِ يَأْتِيهِ اْلأَمْرُ مِنْ أَمْرِي مِمَّا أَمَرْتُ بِهِ أَوْ نَهَيْتُ عَنْهُ فَيَقُولُ لاَ نَدْرِي، مَا وَجَدْنَا فِي كِتَابِ اللّٰهِ اتَّبَعْنَاهُ
"Sakın herhangi birinizi koltuğuna gerilip oturmuş ve kendisine emir veya nehiylerimden biri gelir de 'Biz, onu bilmeyiz; (Allah'ın kitabı var. Sünnet diye bir şey bilmeyiz.) Kitabullah'ta ne varsa, ona uyarız.' diyor olarak bulmayayım (dediğini duymayayım.)"[5]
Ebû Dâvûd'un rivayetinde, yukarıdaki hadisin üstünde şunu da görüyoruz: أَلاَ إِنِّي أُوتِيتُ الْكِتَابَ وَمِثْلَهُ مَعَهُ "Dikkat edin! Şüphesiz bana Kitab verildi ve Kitab'la beraber onun bir misli daha verildi." Yani bana sünnet de verildi.
Ve yine Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyuruyor:
فَإِنَّهُ مَنْ يَعِشْ مِنْكُمْ بَعْدِي فَسَيَرَى اخْتِلاَفاً كَثِيراً، فَعَلَيْكُمْ بِسُنَّتِي وَسُنَّةِ الْخُلَفَاءِ الرَّاشِدِينَ الْمَهْدِيَّينَ تَمَسَّكُوا بِهَا وَعَضُّوا عَلَيْهَا بِالنَّوَاجِذِ، وَإِيَّاكُمْ وَمُحْدَثَاتِ اْلأُمُورِ، فَإِنَّ كُلَُّ مُحْدَثَةٍ بِدْعَةٌ وَكُلُّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَةٌ
"Benden sonra yaşayanlar, pek çok ihtilâf ve herc ü merc görecekler. Size sünnetimi ve doğruya götüren Râşid Halifelerin yolunu, sünnetini tavsiye ederim. Siz ona sımsıkı sarılın! Dişlerinizle sımsıkı tutunun sünnetime ve râşid halifelerin sünnetine! Sakının; sonradan çıkma işlerden sakının! Çünkü, her sonradan çıkma, bid'at, her bid'at da dalâlettir."[6]
Ve bazılarınca İbn Mâce'nin yerine Kütüb-ü Sitte'ye dahil edilen İmam Malik'in Muvatta'ında da Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), şöyle buyurmaktadır:
تَرَكْتُ فِيكُمْ أَمْرَيْنِ لَنْ تَضِلُّوا مَا تمَسََّكْتُمْ بِهِمَا: كِتَابَ اللّٰهِ وَسُنَّةَ نَبِيِّهِ
"Size iki şey bırakıyorum ki, onlara tutunduğunuz müddetçe asla dalâlete düşmezsiniz: Allah'ın kitabı ve Peygamberi'nin sünneti."[7]
Sünnet, Allah'ın nazarında ve Allah Resûlü'nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) nazarında budur. Hakikat bu iken, müsteşriklerin peşinde gidenlere, on dört asır Müslümanlara yol göstermiş, maden-i hakikat olmuş, Efendimiz'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve Allah'a ulaştıran bir köprü vazifesi görmüş ve Kur'ân-ı Kerim gibi nesilden nesile, sözle ve yazıyla intikal ede ede bugünlere gelmiş bulunan Resûlullah'ın sünnet-i seniyyesine leke bulaştırmaya çalışanlara, Arapça bile bilmeden sadece Kur'ân mealleriyle her meseleyi halledeceklerini zannedenlere, Allah'ın kitabında sorulduğu gibi sormak istiyoruz: فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ "Nereye gidiyorsunuz?!"[8]
[1] Buhârî, fedâilü'l-ashab 1; Müslim, fedâilü's-sahabe 210-212.
[2] Müslim, cuma 43; Nesâî, iydeyn 22; İbn Mâce, mukaddime 7.
[3] Buhârî, i'tisâm 2; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/361.
[4] Buhârî, rikâk 26; Müslim, fedâil 17-18.
[5] Tirmizî, ilim 10; Ebû Dâvûd, sünnet 5; İbn Mâce, mukaddime 2.
[6] Tirmizî, ilim 16; Ebû Dâvûd, sünnet 5; İbn Mâce, mukaddime 6.
[7] Muvatta, kader 3.
[8] Tekvîr sûresi, 81/26.
- tarihinde hazırlandı.