İnatçı ve Azgın Şeytan

Şeytanın Rabbine karşı tuğyanı, Nisa Sure-i celilesinde şöyle anlatılır: "Allah'a şirk koşanlar, Allah'ı bırakarak yalnız dişilere taparlar. Ve onlar böylece, inatçı ve azgın şeytandan başkasına tapmazlar. Allah onu lanetledi. O da, "Andolsun ki, senin kullarından belirli bir pay edineceğim; elbette onları saptıracağım, herhalde onları kuruntularla oyalayacağım; elbette onlara emredeceğim ve hayvanların kulaklarını yaracaklar ve yine onlara emredeceğim, Allah'ın yarattığını değiştirecekler" dedi. Ve artık kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost ve arkadaş edinirse herhalde açık bir ziyana uğramıştır. Şeytan onlara vaadde bulunur, onları kuruntulara düşürür. Şeytan onlara kuru ve boş aldanma vadeder." (Nisa, 4/117-120)

Şimdi de, bu ayetten anlaşılması gereken bazı hususları kısaca izah edelim: "Allah'a şirk koşanlar, Allah'ı bırakarak ancak dişilere dua ederler; dişileri çağırır ve Allah'ı (cc) bırakır onlara kulluk yaparlar." Merhum Hamdi Yazır'ın bu ayetle ilgili tahlili fevkalade güzeldir: "Onların gönül verip yalvardıkları veya namına davet ettikleri mabutları dişiler olur. Bunların nazarında ilah mefhumu ve mabud tasavvuru herşeyden evvel bir kadın hayâlidir. Ve bunun içindir ki, putlarının ekserisi kadın suretinde ve kadın ismindedir. Bunlar nefislerinden başka bir fâil (yapıcı) görmek istemediklerinden, mabudlarını müessir, hakim ve faal olmak üzere değil, kendilerine itaat etmek mevkiinde bulunacak, hevalarına râm olacak dişi unsurlarda ve münfail (te'sirde kalan) durumlarda ararlar. Ve bu halet-i ruhiyeden dolayıdır ki, bir işte kendilerine bir başkan seçecek olsalar, böyle yumuşakları ve acizleri seçerler.

Müşrik ruhunun, mabuddan gayesi kadındır. Onun nazarında taabbüdün en büyük misali kadına taabbüddür. O, bütün zevkini ve bütün ilhamını kadından almak ister, kadın zevki onun için en büyük lezzettir.

Onun bütün hülyalarının başında bir kadın hayali vardır. Ve bundan dolayı, her oturduğu yerde, her hürmet edeceği mevkide güzel bir kadın resmi arar. Putların ve hele ekserisinin kadın ismiyle isimlendirilmiş olması da, böyle toplumlarda, kadına tapmanın ruhlara hakim olmasından doğmuştur. Putların mevkii buna bir remiz ve bir timsal olmaktan ibarettir. Bu suretle fevkalade veya muhayyel güzellerin resimleri genelleştirilerek, onların hayalleri karşısında diğer kadınlar tahkir edilecektir. Hatta en çirkin bir kadının, en güzel bir puttan daha kıymetli olması gerekirken, mabudunu kadın telakki eden müşriklerin elinde hakiki kadınlar öyle aşağılık hâle getirilirler ki, hürmet şöyle dursun, onlar en basit insanî haklardan dahi mahrum edilirler.

İddiaya bakarsınız kadın herşeydir, tatbikata bakarsınız, kadın oyuncakların en sefili haline gelmiştir. İşte bu, müşriklerin öyle bir dalaleti ve şeytanların öyle bir desisesidir ki, herhangi bir şeyi sevecek olsalar, ona mutlaka bir kadın iması karıştırırlar. Güneşe taparlar, onu dişi tasavvur ederler; yıldıza taparlar, onu da dişi sayarlar; meleklere taparlar, onlara da -haşa- Allah'ın kızları derler.. ve bu suretle bütün ibadet zevkini şehvette toplayıp, hak ve hakikatları hayallere feda ederek, kadın hayalleri karşısında gerçek kadınları ayaklar altında süründürürler.

''Ve onlar böylece, inatçı ve azgın şeytandan başkasına tapmazlar." Bunu onlara yaptıran, o azgınlık eden şeytandır. Onların dişilere tapmaları ya şeytana tapmanın aynı veya mukaddimesi yada neticesidir. Muhabbetlerinin en hâlisini Allah'a tahsis etmeyip de mecazî mahbuplara sarfedenler, şeytana aldanmaktan, şeytana kul olmaktan kurtulamazlar. Ve bu çizgideki "Kadınlar şeytanın ağlarıdır" denilmiştir. Şeytanlar başka yol ile aldatamadıklarını en çok böyle bir çelişki ağında çırpınan kadınla aldatırlar." (1)

Bu mevzuya işaretle Allah Rasulü: "Kadın şeytan suretinde gelir-gider. Sizden birisi bir kadın görürse hemen hanımına dönsün. Bu hareket onun nefsindekini giderir" (2) buyurmaktadır. Ve yine Allah Rasulü, müminlerin, şeytanın bu tuzağına düşmemeleri için ikaz sadedinde şöyle buyurmaktadır: "Dikkat edin! Bir erkek yabancı bir kadınla başbaşa kaldığında muhakkak üçüncüsü şeytandır." (3) Ayette şeytana, "hayır ile alakası olmayan" anlamına gelen "Merîd" denilmektedir. Türkçedeki "meret" kelimesi, ihtimal bunun bozulmuş halidir. Aslında bu kelimenin kökünde "kaypaklık" manası da vardır ki, şeytanın mümeyyiz hallerinden birisi de işte bu kaypaklığıdır.

O merîd şeytan lanetlenince, Cenab-ı Hakk'a karşı küstahça, hâlen veya kâlen beş hususu söylemiş ve bu suretle Allah'ın kullarına musallat olarak onlardan nasiplenmeye karar vermiştir. İşte bunlar şirkin başı ve sapıklığın da kaynağıdır.

Şeytan, Cenab-ı Hakk'a karşı, insanları saptıracağını söyledikten sonra söze: "Herhalde onları kuruntularla oyalayacağım" şeklinde başlaması bize şunu anlatıyor ki; şeytanın insanları saptırmakta, onların kalplerine attığı ümniyeler kadar kuvvetli bir başka silahı yoktur. Diğer bir ifadeyle, şeytanın insanları saptırmakta en büyük ve en kuvvetli hilesi, kalplere attığı ümniyelerdir.

Ümniye; dipsiz emeller, boş ümitler, yalan sevdalar, batıl idealler ve manasız kuruntular demektir.

Ümniye, insanlarda iki şey meydana getirir: Hırs ve uzun emel. Bunlar, insanla beraber doğmuş bir çok kötü ahlakın da menşei sayılan, hatta insanın ayrılmaz bir parçası olan öyle iki özelliktir ki Allah Rasulü: "Ademoğlu ihtiyarlarken onda iki huy gençleşir: Hırs ve uzun emel" (4) buyurarak bu hakikati ifade etmektedir.

Hırs, iç huzursuzluk ve bir çok ma'nevî hastalığı da beraber getiren bir hastalıktır. Hırslı insan emeline nail olabilmek için, zamanla inandığı esaslardan dahi taviz verebilir. Uzun emel ise, insana ahireti unutturur.

Burada, asrımızda çok yaygın olan dünya ve ukbada insana, hiç bir fayda sağlamayacak mahiyetteki boş ideallerin, şeytanın telkini olduğunu belirtmekte fayda var.

İdealizm: Varlığın düşünceden ibaret olduğunu söyleyen ve onun felsefesini, bu temel üzerine yerleştiren bir görüşün adıdır. Bu felsefe umumi manada, her türlü varlığı, düşüncenin bir meyvesi ya da bizzat düşüncenin kendisi kabul eden bütün anlayışlara açıktır.

İdealizm, Yunanca "İdea" kelimesinden türetilmiştir. "İdea" ise, sinirlerin intibahı olmaksızın, kafada canlanan bir hayal ve bir imge (gerçekleşmesine imkan bulunmayan veya gerçekleşmesi çok güç olan düşünce) demektir. Bu manada ideacılığın kurucusu antik çağ Yunan filozofu Platon'dur.

İdealistler, bütün hakikatin aslının "benlik"te olduğunu kabul ettiklerinden, nefsin ümniyelerini, her hakikatin menşei gibi farzederler. Bu faraziye sebebiyle de, tarihte muvaffak olmuş bütün büyük adamları idealci kabul etmektedirler.

Tabii ki iş bu kadarla da kalmaz; Uluhiyet ve nübüvvete ait meseleleri de bu yanlış yolla hallettiklerini ifadeden de geri durmazlar. Peygamberi bile, bir gaye-i hayâle bağlanmış, sonra da nübüvvet davasıyla ortaya atılmış bir idealist gibi göstermek isterler.

Ne kadar ters bir yaklaşım! Oysaki Cenab-ı Hakk, bu mevzuda şöyle ferman etmektedir:

"(Ey Muhammed!) Biz, senden önce hiçbir Rasûl ve nebî göndermedik ki, o, bir temennide bulunduğunda, şeytan onun dileğine ille de (beşerî arzular) katmaya kalkışmasın. Ne var ki Allah, şeytanın katacağı şeyi iptal eder. Sonra Allah, kendi ayetlerini (peygamberlerin kalbinde ve zihninde) sağlam olarak yerleştirir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Allah, şeytanın böyle yapmasına müsaade eder ki) kalplerinde hastalık olanlar ve kalpleri katılaşanlar için, şeytanın kattığı şeyi bir imtihan (vesilesi) yapsın. Zalimler, gerçekten (haktan) oldukça uzak bir ayrılık içindedirler." (Hac, 22/52-53)

Kur'an-ı Kerim, bilhassa bu ayette, nübüvvet ve risaletin bir ümniye ve bir ideal işi olmadığını anlatmaktadır zaten. Konuştuğu zaman vahiyle konuşan bir nebiye, ümniye de yakışmaz. Zira nübüvvet, tamamen Allah'tandır. İdeallere ise şeytan karışabilir.

Onun için çekinmeden söyleyebiliriz ki, yüzde yüz masum ve yüzde yüz doğru hiçbir ideal yoktur. Zaten aksini kabul de, şeytanın bir başka oyunudur. Zira heves, bazen fikir suretinde görünebilir.

Şayet şeytan sağdan gelirse, bu ümniyeler din ve diyanet adına yapılır.. yapılır ve böylece nice sapık kuruntulara girilir. Bir mümin için şeytanın en tehlikeli oyunu da, onun sağdan gelmesidir. Çünkü şimdiye kadar şeytanın bu oyunuyla, nice serkeş kendini veli ve nice sapık kendini beklenen son mehdi zannetmiş.. yine nice yalancı, peygamberliğini ve nice firavun da ilahlığını ilan etmiştir. Zavallı insanlık, şimdiye kadar nice liderlerin arkasından sürüklendi ki, bunların ekserisi, yuları şeytanın elinde birer azgındı.


[1] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, 3/86
[2] Müslim, Nikah 9; Ebu Davud, Nikah 43; Müsned, 3/330
[3] Tirmizi, Rada' 16
[4] Buhari, Rikak, 5; Müslim, Zekat, 115; Tirmizi, Zühd, 27
Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.