Bir Zihin Yapıcı Olarak Fethullah Gülen
Fethullah Gülen'in eğitimciliği, kurulması için tavsiye ve teşviklerde bulunduğu okullar ve üniversiteye hazırlık kurslarıyla özdeşleşen ‘resmî' eğitim hizmetlerinden ibaret değildir. Onun İslâm'a bakış açısını tahlil etmeye çalışırken arz edildiği üzere, Fethullah Gülen, insanı bütün zihnî fakülteleri, kalbi, ruhu, vicdanı ve bedeniyle bir bütün olarak ele almakta ve bu bütünde önceliği ruha ve bununla aynı veya ikinci derecede zihne vermektedir. Kendi bedenî eğitimini çok ihmal etmemesine rağmen, bir beden eğitimcisi olmadığı için bu konu üzerinde çok durmamış, fakat eğitime sürekli zihin ve ruh açısından yaklaşmıştır: Bunu, onun şu sözlerinde rahatlıkla görebiliriz: "Terbiyenin bedene ait olan kısmını hemen hemen herkes bilir ama, asıl işe yarayan fikrî ve hissî terbiyeyi anlayan çok azdır. Oysaki, birinci şıkta daha ziyâde adalî güçleriyle beden insanları, ikinci şıkta ise ruh ve manâ insanları yetişir." (Ölçü veya Yoldaki Işıklar, 150)
Vaizlik Görevi ve Konferanslar
Fethullah Gülen, 1959 yılında, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın açmış olduğu sınavı kazanarak imamlık hakkı elde etmiş ve Edirne Üç Şerefeli Camii'nde imamlığa başlamıştır. Olabildiğince heyecanlı, enerjik ve son derece hassas bir yapıya sahip olan Gülen, konuşmaktan daha çok dinlemeyi ve yazmaktan daha çok okumayı seven bir insan olarak, Üç Şerefeli Camii'nde görev yaptığı dönemde Cuma günleri Cuma namazından önce vaaz eder, daha sonra hutbeyi dinlemek için Selimiye Camii'ne gelir ve namazını orada kılardı. Aldığı maaşını kitaplara ve dergilere yatırır, onları okuduktan sonra pek çoğunu başkalarına hediye eder, günlerini yarı aç-yarı tok geçirirdi.
Yanlışlara karşı olabildiğince duyarlı, doğruların en küçüğünü bile takdir eden heyecanlı yapısıyla, insanlarla zihin ve gönül alışverişinde bulunmak, Fethullah Gülen'in hayatının apayrı bir araştırma isteyen en önemli yanlarından biridir. Bu bakımdan o, tavsiye ve teşvikçiliğini yaptığı özel okul ve üniversiteye hazırlık kurslarıyla kamuoyuna mal olan eğitim hamlesinden önce, esasen vaazlarıyla tanınırdı. 1962-1963 yıllarında İskenderun'da asker iken bile, komutanından aldığı izinle Cuma günleri şehirde bir camide vaaz etmişti. Askerlik görevinin ardından Edirne ve Kırklareli'nde devam eden meslek hayatı, 1966 yılında İzmir'e nakliyle birlikte ayrı bir safhaya girdi. Bir yandan İzmir Kestanepazarı Kur'ân Kursu'nda öğretmenlik yaparken, bir yandan da Kestanepazarı Camii'nde vaaz veriyordu. Artık o günden itibaren, daha sonra Edremit, Manisa ve İzmir Bornova'da devam edecek olan vaizlik hayatıyla önce İzmir'de, sonra Ege Bölgesi'nde, daha sonra da Türkiye'de Fethullah Hoca adıyla çok dinlenen bir vaiz olarak tanınacak ve vaazlarının alındığı bantlar pek çok kişiye ulaşacaktır.
"Asrın Getirdiği Tereddütler"in Giderilmesi ve Sorulara Cevaplar
Fethullah Gülen, bu yıllarda yalnız vaaz vermekle kalmamış, İzmir'deki ilk senelerinde kahve sohbetlerinde bulunmuş, daha sonra Ege Bölgesi'nden başlayarak, tüm Türkiye'yi içine alacak konferanslar serisine başlamıştır. Bu konferanslarında tabiî ilimlerle Kur'ân arasındaki münasebet, İslâm'da sosyal adalet ve Darwinizm gibi konuları işleyen Fethullah Gülen, yine aynı yıllarda bazen namazdan sonra camide, bazen bir evde, bazen kırlarda kendisine özellikle üniversite öğrencileri tarafından sorulan sorulara ayrıntılı cevaplar vermiştir. Vaazlarının, konferanslarının ve kendisine sorulan soruların konularına baktığımızda, Fethullah Gülen'in hem aksiyon yanını, hem İslâm'a yaklaşımını ve özellikle bir eğitimci olarak hangi konulara ağırlık verdiğini daha kolay anlayabiliriz. Bazen üzerinde haftalarca durduğu vaaz konularının başlıcalarını Tevhid delilleri (Allah'ın varlık ve Birliğinin delilleri), bilâhare Ölüm Ötesi Hayat adıyla kitaplaştırılan ve birkaç ay devam eden seri Haşir Akidesi, yine aylarca devam eden Çocuk Terbiyesi, aile hayatı ve benzerleri oluştururken, 1989'da fahrî olarak yeniden başladığı vaazlarında ise bir yıl boyunca bütün yönleriyle Peygamberimiz Hz. Muhammed'i (sav) anlatmış, 1990-1992 yıllarında verdiği aylık vaazlarında ise daha çok marifetullah (Allah'ı tanıma), muhabetullah (Allah sevgisi), irade ve ruh insanı olma, anne-baba hakları, kardeşlik, merhamet ve sabır gibi konuları işlemiştir.
Fethullah Gülen'in, kendisine yöneltilen sorulara verdiği ayrıntılı cevaplar, daha sonra Asrın Getirdiği Tereddütler adıyla 4 cilt halinde yayınlanmış ve ciltlerden her biri, Türkiye'de en çok okunan kitaplar listesinde ilk sıraları almıştır.
Bunlar ve daha başka, cevaplarıyla birlikte kitaplara geçmiş sorular gibi, özel sohbetler ve bu sohbetler esnasında sorulan sorulara da cevap vermek, Gülen'in zihin inşa ediciliğinin yöntemlerinden biridir. Fethullah Gülen, mütevazi ve mahcup yapısına paralel olarak, genellikle kendisine soru sorulmadıkça konuşmaz. Bunun bir başka sebebi, alıcı olmayan, merak etmeyen, zihnî, tefekkürî derdi bulunmayan insanlara herhalde bir şey anlatılamayacağı veya anlatmanın gereksizliği de olabilir. Fethullah Gülen, yukarıdaki sorular türünde ve daha çok kısmen kalabalık bir grup önünde sorulan sorulara ayrıntılı cevaplar verir. Buna karşılık, gerek bu sorulara cevaplarında, gerekse daha küçük sohbet gruplarında sorulan sorulara verdiği cevaplarda, sorunun aydınlığa kavuşması kadar, irşadı esas ve dolayısıyla muhatabı dikkate alır. Yani, gerek soruyu soran, gerekse dinleyici konumunda bulunan diğer insanlar, sorunun aydınlatılmış olması kadar, cevaptan istifade etmeli ve onunla bir meselelerini çözmüş olmalı, ayrıca bu cevap, onların kalp hayatında bir tesir icra etmelidir. Bu bakımdan, cevap bazen, sorulan sorunun tam karşılığı olarak değil de, soruyu soranın ve diğer muhatapların en çok istifade edeceği şekilde gelebilir. Bunun yanısıra, Fethullah Gülen, çok defa bir sorudan hareketle muhataplara söylemek istediği bazı şeyleri söyler; bunlar, o soruyla doğrudan alâkalı olmayabilir; fakat cevapla bir mesaj verilmekte, bir hatırlatma yapılmakta, bir uyarıda bulunulmakta veya bir başka mesele çözülmektedir.
Fethullah Gülen, gerek vaazlarında, gerek sohbetlerinde ve gerekse sorulara verdiği cevaplarda çok dikkatli konuşur. Hitabet gücü, herkes tarafından kabul edilen bir vakıadır. Bu, şüphesiz Allah vergisi olmakla birlikte, aynı zamanda üzerinde çalışılarak kazanılmış bir kabiliyettir de. Çocukken hızlı konuşan Fethullah Gülen, daha sonra bizzat kendi kendine diksiyon eğitimiyle mevcut hitabet gücünü kazanmıştır. İkinci olarak, Gülen, kelimeleri ve kavramları, yazarken olduğu gibi, konuşurken de yerli yerinde kullanır. Dili ve belâğati çok iyi bilen biri olarak, kendince yanlış bir kelime kullandığı hissine kapıldığı ve kanaatine vardığı bir yerde, hemen o kelimeyi değiştirir. Bundan başka, eğer kullandığı bir kelime veya cümlenin ya da dile getirdiği herhangi bir düşüncenin dinleyenlerin herhangi biri tarafından yanlış anlaşılabileceği sonucuna varırsa, o kişiyle daha sonra özel olarak görüşür, kendisine açıklamada bulunur ve muhtemel yanlış anlamayı izale eder.
Gülen, hem cami vaazlarında, hem sohbetlerinde ve kendisine sorulan sorulara verdiği cevaplarda, konuya göre şüphesiz farklılıklar ve farklı derecelerde olsa da, aklın iknası kadar kalbin tatminine ve diğer melekelerin de gerekli gıdayı almalarına dikkat eder. Telmih, istiare, kinaye, tevriye gibi sanatları çokça kullanan Gülen, bu şekilde, hem söze farklı ve birden fazla manâyı, hem de fonksiyonu aynı anda yüklemiş olur. Dolayısıyla, onun üslubunu anlamayan veya kendisini ilk dinleyenlerin iltifat zannedecekleri bir sözle ikazda bulunurken, ikaz zannedecekleri bir sözle de iltifatta bulunuyor olabilir. Bundan dolayıdır ki, sözleri zaman zaman dinleyiciler tarafından farklı yorumlanabilir. Bu konuda yanlıştan kaçınmak için, onun düşünce yapısını, bakış açısını, üslûbunu ve dilini en azından belli ölçülerde kavramış olmak gerekir.
Fethullah Gülen, kendisine sorulan soruların hiç birine yazılı olarak cevap vermemiştir. Önceden kendisine hangi soruların sorulacağını da tabiî olarak bilmemekte ve sorulan sorulara irticalî (o anda ve sözlü) olarak cevap vermektedir. Dolayısıyla, çok çeşitli konuları kapsayan bu sorulara verdiği cevaplar, onun ilmî şahsiyetini ve zihin yapıcılığını görmeye yetecektir.
Fethullah Gülen, tefsir, hadis ve fıkıh gibi İslâmî ilimlere, usulleriyle birlikte oldukça vâkıftır. Fakat, bu sahalarda herhangi bir eser kaleme almamıştır. Bununla birlikte, zaman zaman özel mahiyette ders verdiği olur ve bu alanlarda yetiştirdiği talebeler mevcuttur. "Ömrüm Sünnet'i araştırmakla geçti" diyen Gülen, hadis ve siyerde, özellikle siyer felsefesinde "yed-i tûlâ sahibidir" dersek, mübalâğa etmiş olmayız. Bunlardan başka, hâl olmasının yanısıra, ayrıca bir ilim dalı olan Tasavvuf'ta da, bir uzmandan, yani ‘mutasavvıf'tan öte bilgi ve tecrübe sahibi bulunan Gülen'in, Doğu, Batı felsefelerine de önemli ölçüde vukufiyeti vardır. Ayrıca, ‘tabiî' bilimlerin prensipleri, oturdukları temeller ve dayandıkları kanunlar hakkında da ansiklopedik bilgi sahibidir. Kısaca Gülen, âlim-ârif-entelektüel'in kesişme veya birleşme noktasıdır.
Gülen'de Entelektüel Boyut ve Eserleri
Fethullah Gülen, aynı zamanda düzenli yazan bir yazardır. Eserlerinin pek çoğu, yaptığı sohbetlerin, derslerin ve kendisine sorulan sorulara verdiği cevapların bir araya getirilmesinden oluşmuş da olsa, bizzat kaleme aldığı eserler de vardır. Gerçi bunların hiç birini bir kitap olarak yazmamış, sadece, kavramlar çerçevesinde Tasavvuf'u, belki daha doğru bir tabirle, İslâm'ın ruhî hayatını anlattığı Kalbin Zümrüt Tepeleri'nde bir sıra takip etmişse de, bizzat kaleminden çıkan diğer kitapları, makalelerinin derlenmesinden oluşmuştur. Yüksek, önemli ölçüde orijinal ve bizzat Gülen'e has bir üslûpla yazılan bu makaleler, 01.02.1979 tarihinden bu yana aylık "ilmî, edebî, ahlâkî" Sızıntı dergisinde; Temmuz-Ağustos-Eylül 1988 yılından beri 3 aylık dînî-ilmî-ahlâkî Yeni Ümit dergisinde ve Ekim-Kasım-Aralık 1998 yılından bu yana 3 aylık kültür-edebiyat-sanat dergisi Yağmur'da düzenli olarak çıkmaktadır. Bunlardan İngilizce'ye çevrilenler de, Ocak-Şubat-Mart 1993'ten beri İngiltere'de Truestar ve daha sonra A.B.D.'de Light şirketi tarafından yayınlanan 3 aylık İngilizce eğitim, bilim ve kültür dergisi The Fountain'da yayınlanmaktadır.
Denebilir ki Fethullah Gülen, Türk edebiyatına, hattâ dünya edebiyatına, ne yazık ki farkına varması gerekenlerin farkına varmadığı biri bütünüyle yeni, diğeri, benzerleri tarihte olsa da, yine kendine has bir nitelik ve üslûpta iki yenilik getirmiştir. Bunlardan birincisi, onun resimleri konuşturmasıdır. Sızıntı'nın ilk sayılarında başlayan bu resimleri konuşturma, yani her resmin altına, o resimle uyumlu bir mesaj, bir ölçü, bir düşünce, bir değerlendirme koyma, çok defa aynı konuda yazılacak bir makaleden çok daha anlamlı, canlı ve etkileyici bir yöntem olarak, Fethullah Gülen tarafından büyük bir sabır ve maharetle sürdürülmektedir. Fethullah Gülen'in, düşüncelerini ifade ve inanç, düşünce ve davranışlar adına yol gösterme adına kullandığı, tarihte emsali az, Türkiye'de hemen hemen hiç görülmeyen diğer teknik, düşünce mesajlarını ‘hikmet parıltıları' şeklinde, yoğun anlatım diyebileceğimiz müstakil cümleler ve paragraflar halinde sunmaktır. Yine Sızıntı'nın hemen her sayısında gördüğümüz bu tekniğin ürünleri, bu çalışma boyunca kendisinden önemli iktibaslarda bulunduğumuz Ölçü veya Yoldaki Işıklar adıyla bir kitap halinde toplanmış bulunmaktadır.
Fethullah Gülen'in şiirleri ve şairlik yönü de, yine onun üzerinde durması gerekenler, yani hiç olmazsa edebiyatçılar tarafından, ne yazık ki yine ihmal edilen bir konudur. Gülen, Türkçe gibi, Arapça ve Farsça'yı da iyi bilen, Osmanlıca'ya, bu arada edebiyata ve edebî sanatlara vakıf, belâğatı bilmenin ötesinde okutan, Doğu'nun ve Batı'nın önemli ediplerini, kendisi ifade etmemiş de olsa, onu eskiden beri tanıyan bazı yakın arkadaşlarına göre Camus ve Sartre gibi varoluşçuları Fransızca asıllarından okuyacak ölçüde çok iyi tanıyan, hafızasında Türkçe, Arapça ve Farsça olmak üzere en az 1000'i aşkın şiir bulunan – kendisini asla öyle görmese de – bir ediptir. O, hiçbir zaman "sanat sanat içindir" veya "sanat toplum içindir" gibi düşünce, tartışma ve tercihlere pirim vermeden, dimağının nesire sığmayan ürünlerini, kalbinin terennümlerini çocukluğundan beri mısralara dökmüş ve bunlardan Kırık Mızrap adlı şiir kitabı ortaya çıkmıştır.
Gülen için şiir, dağları ve ovaları, vadileri ve yarları, denizleri ve karaları, inişleri ve yokuşları, çiçekleri ve ağaçları, hüzünleri ve sevinçleriyle, İmam-ı Gazzalî'nin, "İmkân çerçevesinde kâinat şu halinden daha güzel olamaz" diyerek kemâlini ifade ettiği varlığın ve insanın dünyasının düzenini, çokluk içindeki birliğini, karmaşık görünen âhengini seslendirmelidir. Bizzat kendi ifadesiyle, "şiir, kâinatın ruhunda saklı bulunan güzellik ve tenasübün, varlığın çehresindeki tebessüm ve dil-rubâ keyfiyetin şairane ruhlarda ifade edilmesinden başka bir şey değildir. Şiir, öteleri kurcalama yolunda duyulan ‘hây-hû' veya bu uğurdaki cehdin iniltileridir. Şiir, ‘O Bilinmez Mevcud'u aramayı hedef seçtiği için, düşüncede buğu buğu esrar, geçilen yollarda alaca karanlık ve çok yönleriyle kapalı bir iklime ait zor anlaşılır çok buudlu bir ses olmakla birlikte, gerçek şiirin ikliminde gözler aydınlığa erer, uzaklar yakın olur ve ruhlar sönmeyen bir azim ve şevke ulaşır." (Kırık Mızrap 1-2, 461–63)
20. asır Türk edebiyatında başta Necip Fazıl, Yahya Kemal, hattâ Mehmet Akif Ersoy olmak üzere önemli şairler yetişmiştir. Bunlardan ayrı olarak, zamana bağlı değişik akımların etkisinde fanteziler, anlaşmazlıklar ağında şiir söylemeğe çalışanlar da olmuştur. Gülen'e göre, "şiirde her duyulup düşünülen şey tasavvur edilebilmeli, tasavvurlar firesiz olarak muhakemeden geçirilebilmeli ve şairin iç dünyasında birer esinti halinde beliren bu gizli unsurlar, kelime ve cümlelerle soluklanacakları âna kadar mevcudiyet ve canlılıklarını koruyabilmeli" ve "kelimelere başkaldırmış" bir mesaj, bir inilti halinde ruhlara aksetmelidir (a.g.e. 462) Şiir bizatihî gaye olamayacağı için, onda da irşad esas alınmalı ve dolayısıyla herkes onda kendini bulabilmelidir. Bu yüzden, gerçek bir şair, ötelerle sermest, Sonsuz'la kesilmeyen bir alış-veriş içinde, eşyanın düzenine ve perde gerisine vakıf, ruhları perçeminden kavramış, söyleyişinde zahiren basit gibi görünse de, şekle şekil, manâya manâ olarak değer ve yer veren ve her manâya kendine has elbiseyi giydirebilme kabiliyetiyle her seviyedeki insana seslenebilen evrensel kişidir. Dolayısıyla, onun kelimelerinde, mısralarında, beyitlerinde ve kıtalarında yaprak yaprak gül açar; deniz görmemiş bir hayvan bakıcısının ilk defa denizi gördüğünde onu güzel bir otlağa benzetmesi gibi, her şeyi dünyevî aklın zahirî nazarına göre değerlendirenler, onun ifadelerini tek katmanlı sığ bir su birikintisi sansalar da, esasen onun şiiri inildikçe sonuna ulaşılamayan ve dibi bulunamayan, her bir samimi cehdde ele inci-mercan veren bir okyanus gibidir. İşte, kanaatimce Gülen'in şairliği bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Fethullah Gülen'in şu ana kadar yayınlanmış bulunan kitaplarından Sonsuz Nur, 2 cilt halinde ve "Prophet Muhammad: The Infinite Light" (yeniden edit edilen son baskısı: "Prophet Muhammad: Aspects of His Life"); Asrın Getirdiği Tereddütler'den seçme bir cilt "Questions This Modern Age Puts to Islam" (yeniden edit edilen son baskısı "Questions and Answers about Faith"); İnancın Gölgesinde, tek cilt halinde "Essentials of Islamic Faith"; Kalbin Zümrüt Tepeleri, "Key Concepts in the Practice of Sufism"; makalelerinden yapılan seçmeler "Towards the Lost Paradise", makale, şiir, ölçü veya hikmet parıltıları ve resim değerlendirmelerinden oluşan Renkler Kuşağında Hakikat Tomurcukları, "Truths Through Colours"; Ölçü veya Yoldaki Işıklar'dan yapılan seçmeler "Criteria or Lights of the Way" (yeniden edit edilen son baskısı "Pearls of Wisdom") adlarıyla İngilizce'ye çevrilmiş; ayrıca, Cihad'la ilgili yazdıklarından yapılan bir özetle, Sonsuz Nur adlı kitabında Peygamberimiz'in askerî yanını anlattığı bölüm "Prophet Muhammad as Commander" adıyla yayınlanmıştır.
Fethullah Gülen'in eserlerinden Sonsuz Nur, Asrın Getirdiği Tereddütler'den bir cilt, İnancın Gölgesinde, makalelerinden bir cilt, Ölçü veya Yoldaki Işıklar'dan yine bir cilt Almanca'ya; Sonsuz Nur, Asrın Getirdiği Tereddütler'den bir cilt, Kitap ve Sünnet Perspektifinde Kader ve İ'lâ-yı Kelimetullah veya Cihad Arapça'ya; Asrın Getirdiğ Tereddütler'den bir cilt Rusça'ya; İnancın Gölgesinde Bulgarca'ya ve Kırık Mızrap 1, Arnavutlukça'ya çevrilip yayınlanmıştır. İnancın Gölgesinde, İspanyolca ve Yunanca'ya da çevrilmektedir.
Fethullah Gülen'le etraflı röportaj gerçekleştiren Eyüp Can, bu röportajını Ufuk Turu adıyla; Nevval Sevindi, Fethullah Gülen ile New York Sohbeti adıyla kitaplaştırmışlardır. Bunlardan ayrı olarak, Gülen'in, 1989-1991 yılları arasında fahrî olarak İzmir, İstanbul, Ankara gibi illerde verdiği vaazları videoya alınmış ve resmî izinle yayına arz edilmiş, aynı şekilde, özellikle 1973-1980 yılları arasında resmi devlet memuru olarak verdiği vaazlar, konferanslar teybe kaydedilmiş ve yine resmi izinle yayınlanmıştır.
Ali Ünal, Bir Portre Denemesi, Nil Yayınları, İstanbul, 2002
- tarihinde hazırlandı.