Hafız Sadi Kayhan
1953 yılında Kurşunlu Medresesine gittim. Hocaefendi de orada talebeydi. Tanışmamız burada oldu. Ancak o devrelerde Medreseler bakımsızdı. Talebeyi himaye eden hamiyet sahibi insan çok azdı. Onun için bizim medresede patatesten başka yemek pişmezdi. Her oda yemeğini kendi pişirir ve yemek pişirme nöbetle yapılırdı. Ancak Hocaefendi'nin odasında yemekleri hep o yapardı. Yanındakilere, "ben sizin ananızım" derdi. Her yemekten evvel iştahımı kabartır ve "Size öyle bir yemek yaptım ki parmağınızı ısıracaksınız" derdi. Biz de bugün başka bir yemek yiyeceğiz zannederdik. Halbuki yine önümüze patates yemeği gelirdi. Ancak Hocaefendi her defasında patatesin başka bir türlü yemeğini yapardı.
Kendi işini daima kendisi yapardı. Onu bir iş gördürmek için başkasına iş buyururken görmedi. Elinden geldiğince başkalarının işini görmeyi severdi ve severek yardımda bulunurdu.
Halkın kanaatine mal olmuş bazı yanlış düşünceleri hiç çekinmeden tenkit ederdi. Bu mevzuda pervasızdı. Bilhassa, mübalağalı anlatımların hep karşısında olmuştur.
Halkın sevdiği ve okuyup dinlediği bazı kıssalar vardı. O bu kıssaların birer uydurma olduğunu söyler ve karşı çıkardı. Biz onun bu tür davranışlarını o gün için yadırgardık. Halbuki aradan seneler geçtikten sonra onun ne kadar haklı olduğunu anladık.
İlmin izzetini muhafazada onun kadar hassas davrananı hatırlamıyorum. O günlerde bir cenaze olduğunda bizi götürürler, hatim okuturlar ve cebimize üç beş kuruş harçlık koyarlardı. Biz böyle bir günü dört gözle beklerdik. Çoğumuz itibariyle fakirdik, paraya ihtiyacımız vardı. Fakat Hocaefendi ne kadar ihtiyaç sahibi de olsa böyle yerlere gitmezdi. Hatta gidenlere de mani olmaya çalışırdı. Bu esnada kavgaya varan münakaşaları dahi olmuştur.
Çok temiz giyinirdi. Kendi eşyasını başkasına kullandırmazdı. Hatta üzerine oturduğu bir postu vardı. Bazen arkadaşlar ona oturmak isterdi. Hocaefendi latife yollu, "arkadaş, ben kolay kolay, kimseye post kaptırmam" der ve postuna kimseyi oturtmazdı.
Eşyayla münasebeti çok derindendi. Bizi hiç ilgilendirmeyen şeylerle o çok yakından ilgilenirdi. Yeni gördüğü bir şey olursa muhakkak bütün tafsilatıyla onu öğrenmeye çalışırdı. İnsanları tanımada da hassa davranırdı. Bir arkadaşımızın ziyaretçisi gelse, onun kimliği hakkında muhakkak malumat edinirdi. Tabii ki bir daha da o şahsı unutmazdı. Biz onun bu huyuna hayret ederdik. Araştırmacı bir ruha sahipti, diyebilirim.
O bizim medresemizin maddi manevi çekip çevireni durumundaydı. Bu mevzuda kimse onunla boy ölçüşmeye kalkmazdı. Hepimiz bu durumu kabullenmiştik. Bize kendisinin katiyyen böyle bir zorlaması yoktu. Ancak onda bir heybet vardı ki yanında bulunan herkese bu tesir eder ve ona karşı saygı duyardı. Haksızlığa tahammülü yoktu. Bu haksızlık kim tarafından yapılırsa yapılsın muhakkak ona karşı bir tavır koyar ve bizleri de böyle davranmaya teşvik ederdi.
- tarihinde hazırlandı.