Demokrasi

Demokrasiden Geriye Dönülmez [1]

Demokrasiden geriye dönülmez, sözünü Gazeteciler ve Yazarlar vakfının ilk toplantısında söyledim. Bu bizim için de herkes için de hatta inanan için de inanmayan hatta bir yönüyle uzlaştırıcı bir zemindir. Bunun aleyhinde olmayı çok anlamsız buluyorum.-

Diyelim ki biz bir zaman Mutlak idareyle idare ediliyorduk. O günlerde Fransa'yı bile vesayetine alan Kanuni'ye denseydi ki senin bu sisteminden daha mükemmel bir sistem var, inandıramazlardı ona. Denebilir ki maşeri vicdan açısından hüsnü kabul görecek bir sistem ve bugün herkes bu demokrasinin yelpazeleri altında belli duygu ve düşüncesini daha rahat yaşayabilir. Devlet idaresiyle alakalı çok az bir şey bu işin dışında kalır. Eğer bu mevzuuyla alakalı bir şey söylenecekse bence onu demokrasiyi aşmış insanlar söylemeliler. Çok erkendir bugün için. Sistem odur. Biz bugün daha demokrasi tam değil diyoruz. Öyleyse hal-i hazırda olan nedir? Demokrasi gelince bir gün, şimdilerde iki ayağı bir kap içine koyan demokrasiye biz ne diyeceğiz acaba? Spekülasyonlara girmemek gerekir bence.

Önce bir demokrasi otursun, demokrasiyi yeterli bulmayıp insanî bulmayıp da küreselleşen bir dünyada sistemin arızalarına binaen şu tarafı rötuşlanmalı, bu tarafı rötuşlanmalı diyecek insanlar varsa onları alakadar eden bir meseleyi bugün benim bahis mevzuu etmem yakışıksız olur. Tarihe karışmam gibi bir şey olur. Meselenin bir diğer yanı şudur: Ben sadece Allah'ı anlatmayı vazife edinmiş bir insanım. Allah'ı anlatıp Allah'a inanma etrafında insanların kalplerini marifetle, muhabbetle, zevk i ruhaniyle kenetleme peşindeyim. Benim gibi düşünenlerle, Mevlana'yla, Ahmed Yesevi'yle, Yunus Emre'yle, Hacı Bektaşi Veli'yle beraber Bediüzzaman'la beraber hep aynı düşünceyi paylaştım. Onu insanları bağlayıcı önemli bir esas olduğuna inanıyorum. Bu açıdan da ben bu saf, bu duru düşünceme başka dünyevî mülahazalar katmayı Rabbimle aramdaki münasebeti bulandırma sayıyorum, onunla pazarlık, saygısızlık sayıyorum. Siyasetin işin içine girmesini, siyasetle bir yere varmayı Rabbimle aramdaki münasebet açısından Rabbimle aramdaki münasebete toz dokundurma kabul ediyor ve saygısızlık sayıyorum. Hatta kendime göre diyorum ki eğer buna misyon denecekse, hanüman dediğim, marifet dediğim, zevk i ruhani dediğim bu mesele, insanları gönülde pekiştirme, sonra irade de pekiştirme, sonra teşebbüste bir araya getirme meselesi bu mevzuda benim yapacağım bir şey kalmazsa benim yeryüzünde durmam abestir.

El Sıkma Meselesi

-Hanımların elini sıkmıyorsunuz, Başbakan içeriye girerken çok büyük olgunluk gösterdi, elini uzatmadı diyorsunuz, elbette ki siz ona içtihat diyorsunuz. Necmettin Erbakan'ın kadınların elini sıktığı söyleniyor. Siz daha çağa uygun söylemler söyleyen birisi olarak görülüyorsunuz. Mesela Bülent Ecevit böyle bir yorumda bulundu. Ama bazı davranışlarınızda daha farklılıklar var'

- Bu da yine demokratik çerçeve içersinde kabul edilmeli. Sayın Başbakanın olgunluğunu veya bir başkasının o mevzudaki öyle davranmasını onun demokrasi anlayışındaki seviyesine atfederim. Bence bu ülkede herkes kendi konumu ve kendi anlayışı ile kabul edilmeli. Bir bayanın elinin sıkılmaması meselesi, bir gericilik gibi algılanmamalı. Yanlış olur, insanların kanaatları vardır, tarzı telakkileri vardır. Eğer bütün insanlık adına yapacağım şeyler hepsi gelip bir el sıkma meselesinde kilitleniyorsa doğrusu hakikaten ben de incinmiş olurum. Ama bayan olsun bay olsun yapacağım dünya kadar centilmenlik varsa başımı ayaklarının altına kaldırım taşı gibi koymaya kadar bunların hepsini tereddüt etmeden yaparım. Fakat bazı meselelere getirip işi bağlamak, insanları onunla yorumlamak, takılmışlık gibi geliyor bana.

Kurban Derisi Toplama Demokratik Bir Hak mıdır

Açık oturumlar oldu, atv'de de oldu. Türk Hava Kurumu da toplasın. Zaten netice olarak o programda da öyle bağlandı, öyle neticelendi. Başkaları da toplasın. Demokratik ülkelerde bu böyle olur. Amerika'da, İngiltere'de dünya kadar vakıflar, vakıf hastaneleri, okulları var. Hıristiyanların var, Yahudilerin var. Bunlar bu türlü yardımları topluyor ve sonra özel okullar, üniversiteler açıyorlar. Dünyanın her yerinde tatbik edile gelen demokrasiden bu ülkenin insanı da nasibini alıyor. Bence bunu çok görmemek lazım. Bence bunu bir hava kurumuna karşı bir faaliyet bir hareket olarak da görmek de bence yanlıştır. Demokrasinin gereği o.

Farklı Yaşam Tarzı ve Görüş Farklılıkları Ne Olacak?

-Peki efendim Türkiye'de çok farklı bakış açıları, görüş açıları var. Ve zaten son zamanlarda laik-dinci, Kürt-Türk gibi çatışmalar yaşıyoruz. Daha doğrusu bu tip bölünmeler meydana getirilmeye çalışılıyor. Herkesinde kendisine göre bir inancı var. Tabii ki Türkiye'de herkes sizin yaşamış olduğunuz bu inançlar sistemine uymuyor. O zaman o sizden farklı insanlar için ne tip bir şey öngörüyorsunuz. Beraber yaşama adına ne tür bir şey öngörüyorsunuz.

-Günümüz insanına neden olduğu nazarıyla bakıyorum. Zannediyorum düşüne düşüne, konuşa konuşa, meseleleri müzakere ede ede eğer başkalarına anlatmayı planladığım bir şeyim varsa, dinim adına, milletim adına bunları anlatmada yarar görüyorsam, medenilere meselelerin anlatılması ikna yoluyladır. İlmi usullerle metodolojinin değerlendirilmesiyle ancak mümkün olacaktır. Kaba kuvvetle, huşunetle, hırçınlıkla şimdiye kadar bedeviler bir yere varsa bile ki vahşete varmışlardır. Medeni insanların bir yere vardığı gösterilemez.

-Pek ikna olunmadı diyelim efendim, illa ki demokrasilerde herkes sonunda aynı şekilde düşünmek zorunda değil, ikna olmuyor. Yine de yaşamaya devam edeceğiz. Nasıl devam edeceğiz?

- Bu bizim iknaa dönük bir tavrımız olabilir de. Herkese ille de ikna etmek, kendi anlayışımıza çekme meselesi değildir. Başta arzettiğim gibi herkesin bir kere başta kendi konumunda kabul etme meselesi var. Benim ekonomi adına parlak bir düşüncem varsa, inanç adına parlak bir düşüncem varsa, insanlara huzur, itminan verecek, aşk adına, şevk adına, marifet adına, zevk i ruhani adına inşirah verecek bir düşüncem varsa ben bunları anlatmaya çalışırım. Kabul eder veya etmez. Ben öyle inandığım için, yararlı olduğuna inandığım için onları anlatırım. Kabul etmediği zaman onlarla kopma meselesi mevzubahis değildir. Temelde herkesi kendi konumunda kabul etme, onları öyle kabul ederek onlarla diyalog yollarını araştırma meselesi vardır. Ve arkadaşlarım, yakınımda bulunan insanlar bilirler. Bana göre iyi insan, yüksek performans sahibi iyi bir insan akreplerle, yılanlarla anlaşmasını bilen iyi bir insandır. Herkesle mutlaka bir koalisyonu olabilmelidir bu insanın. Ve zaten zannediyorum dünyada gelişen hadiselerde cebren, zoraki olarak bizi böyle bir noktaya itiyor. Küreselleşen bir dünyada, Amerikalılarla sırt sırta vereceğimiz bir binada, böyle bir dünyada kavganın yeri yoktur.

Demokrasi Bütün İhtiyaçlarımızı Karşılamalı [2]

Türkiye'de hemen hemen inanmayan insan yok gibi. Kimisi dini inançlarını dolu dolu yapıyor, kimisi az yapıyor. Ama kimin Allah indinde makbul olduğunu tahmin etmeye gücümüz yetmez. Bazen birisi bir "Lailahe illallah"la kurtulur, bazen birisi sabahlara kadar ibadet yapar da kurtulamaz. O mevzuda bizim anlayışımız ölçü değildir. Ölçü ihlastır, samimiyettir ve Allah'ın vereceği karardır. Elbette zahiri bir takım ölçü ve prensipler mevcuttur. Ancak nihai karar Allah'ındır. Bu mevzuda kimin önde kimin arkada olduğunu bilemeyiz. Birilerini geride görmek yanlıştır. Mefhum kargaşasının yanında bir de bu mesele var. Laisizmi sekülerizm olarak anlayan kimseler tamamen meseleye dünyevilik şeklinde yaklaşıyor. Öyle olunca idaremizin içinde hiç bir uhrevilik olmasın, hiç bir ukba olmasın diyorlar. Oysaki bana göre -mümkündür veya değildir- Demokrasi, insanların bütün ihtiyaçlarını karşılamaya cami' bir sistem şeklinde dizayn edilirse şayet, ben, kabre kadar benim hayatımı yaşamaya yaradığı gibi, kabirden öte benim problemlerime cevap vermesini de çok arzu ederim.

Mahşerdeki problemlerimi tekeffül etmesini isterim. Ben bu problemin nasıl çözüleceğini düşünmedim, fakat geleceğin çok iyi demokratlatmış, demokrasiyi iyi bir zemine oturtmuş insanlarının düşünmesini arzu ederim. Çünkü ben sadece bir bedenden ibaret değilim. Benim bir de ruh yanım var. Fizik yanımın yanında metafizik yanım var, dünyeviliğimin yanında uhreviliğim var. Bütün yanlarımla ele alındığım zaman ben bir bütün olarak ele alınmış olacağım. Her yönümle ele alınmalıyım ki demokrasinin bana vaadettiği huzuru soluklayabileyim. Mükemmel bir demokrasi insanların fiziki ve metafiziki bütün ihtiyaçlarını da karşılamalı diye düşünüyorum. Bence yapılacak ilk iş duygu ve düşüncelerimizi ele alıp üslubumuzu değiştirmektir. Birbirimize karşı çok saygılı olmalıyız. O zaman bu kavgalar belli ölçüde dinecektir zannediyorum.

Demokrasi ve Dine Olan İhtiyaç

Din, beşer tabiatının tabii bir yanıdır. Denilebilir ki gerçek insani derinlik dinle gerçekleşir. Mükemmel bir demokrasi bence dini ihmal etmemelidir. Bu manada demokrasiye ulaşıldığında dinin, ruhi hayatımız adına, hasret ölçüsünde bir ihtiyaç olduğu görülecektir. Batı'da bir dönemde Jean Jaques Rousseaular, Renanlar, Voltaireler bunun gereksizliğine inandılar. Fakat sonra onu yerine koyma ihtiyacı hissettiler. Zatında olmasa bile insanlar için bunun gereği var dediler. Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk, dinin lüzumunu ısrarla vurgulamış. Hatta 25 kadar İmam Hatip o mevzudaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere o dönemde açılmış. Hiç bir dönemde dinden müstağni olunmamış. Ne monarşi döneminde, ne meşrutiyet döneminde ne de Cumhuriyet döneminde. Çağın büyük mütefekkirinin 'meşrutiyet-i meşrua' demesi de cumhuriyete açılma adına bence bir rampa olmasa bile bir rıhtımdır. Çünkü bu türlü meselelerde yavaş yavaş, biraz da toplumu alıştıra alıştıra gidilmelidir. Abraham Lincoln'ın insanları hürriyete kavuşturduktan sonra alıştırma meselesini ihmal etmesi neticesinde insarın esareti tercih etmesi esprisi gözden uzak tutulmamalıdır. Buradan hareketle demokrasi nedir, cumhuriyet nedir, ferdi hürriyet nedir, şahsi hukuk nedir, bunların çok iyi anlaşılabilmesi için meşrutiyet-i meşrua bu mevzuda çok önemli bir köprüdür. İnsanlar adeta demokrasiyi tahayyül ediyorlardı.

İslamın Siyasallaştırılması

Dinin lüzum-u hayatiyeti, önemi ve demokrasinin çok önemli bir ruh olduğu vurgulandıktan sonra belki o sistem bununla gerçek hayatiyete kavuşacak. Bu vurgulandıktan sonra dinin politize edilmesi meselesine gelinebilir. Din ne kadar mukaddes olursa olsun mukaddesiyet ifadesinin kabulü, ona bu şekilde yaklaşmanın bir diğer yanı da dini, dünyevi hiçbir şeye alet etmemektir. Maddi manevi şeylere alet etmemektir. Hatta din insanın manevi füyuzat hislerine de alet edilmemelidir. Şahsın şahsi cennete girişine bile alet edilmemelidir. Öyle ise dünyaya ait gelip geçici şeyler katiyyen dine bina edilmemelidir. Dinin politize edilmesi, imanın kudsi bir me'haz olarak bir kısım siyasi mülahazalara esas alınması, meselelere o mercekle bakılarak, kendi yorumlarımız, kendi idare anlayışlarımıza kudsiyet kazandırmak, onları kutsamak, dine tahkir edecek bir durum olabilir. Saniyen, siyasi düşüncemizi, mülahazamızı, parti anlayışımızı dine bina ettiğiniz zaman, dine bir yönüyle bizim eksikliklerimiz, bizim arızalarımız bizim kusurlarımız da akseder. Bize tepki dolayısıyla ona da tepki salar. Diğer bir yaklaşımla bize nefret duyan insanların nefretinden din de nasibini alır. Çünkü dini temsil ediyoruz. Din hakikatı öyle temsil edilmeli ki bütün siyasi ve gayr-ı siyasi mülahazaların üzerinde olsun. O büyük mütefekkir, milletinin imanını kurtarma istikametinde "Gönlümde ne cennet sevdası ne cehennem korkusu" diyerek meselelere yaklaşır. "25 milyon ( o zaman öyle) insanın imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım." der. Böylesine her türlü telaşenin üstünde verilen bir dersi hakikata zannederim şeytan-ı racimden başka kimse itiraz etmez. Din politize edildiği, onu biz temsil ediyoruz denildiği zaman, başkalarını adeta işin dışında görmüş oluruz. Oysa ki Türk toplumu içinde yüzde seksen, -hatta yüzde 98 bile deniliyor- dindar var. Belki Hıristiyanlar, Yahudiler de kendilerine dindar diyorlar. Bunların hepsini işin içine katarsak, meseleyi yüzdelerle ifade etmekte biraz zorlanırız. Eğer insanların inancına göre Allah değer verecek, onları değerler üstü değerlere ulaştıracaksa, biz o mevzuda saldırıda olmamalıyız. Burada herhangi bir kimseyi ya da siyasi bir yapıyı hedeflemiyorum. Dinin politize edilmesinin, din adına nasıl bir tehlike oluşturabileceğine dikkat çekmekteyim.

Demokrasiyi Henüz Hazmedemedik[3]

- Türkiye'de yaşanmakta olan gerilimden genel olarak bahseder misiniz?

Bir gerilimin yaşandığı Türkiye'de muhakkak bir gerçek. Fakat sebepleri, saikleri üzerinde herhalde durmak lazım. Toplumun genel yapısı bu mevzuda müessir bir faktör sayılabilir. Kimse alınmamalı. Bana göre toplumumuz, henüz rüştünü idrak etmiş değildir. Böyle bir aydınlama çağında, aydınlanmanın gerektirdiği hususları ortaya koyamamıştır. Bir ikincisi, demokrasiyi hazmedememişizdir. Herkese, düşünme, yazma, kendini ifade etme imkanını verdiği halde onu bazen yetersiz bulmuşuz. Bazen de ondan rahatsızlık duymuşuzdur, kanaati acizanemce. Bir diğer husus da gerilimlerin arkasında siyaset üzerine, siyasetler daha ziyade menfaat üzerine, çıkar üzerine bina edilmektedir. Çağın büyük mütefekkirinin ifadesiyle, menfaat üzerine dönen siyaset canavarlıktır. Zannediyorum yani siyaseti canavarlık haline getiren, çıkar üzerine siyaset kuran insanların tavrı oluyor.

Siyasi Çıkarlar Demokrasiyi Engelliyor

Siyasetteki çıkarla beraber demokrasiyi hazmedememe gibi hususlar da var. Bazıları demokrasiyi gereksiz fantezi buluyorlar. Bazıları da yanlış yorumluyorlar. Yanlış yorumlayanlar bazen baskı unsuru olarak kullanabiliyorlar. Diğerleri de onu dini düşünceye mani kabul ediyorlar. Çok da öyle olmayan, demokrasiye karşı bir tavır alınıyor. Zannediyorum, şu anda cephe demeyeyim ben, çünkü hep iyi düşünmek istiyorum, ama başka kelime de bilemediğimden ben onunla ifade edeceğim. Cephe haline gelmiş gibi. Cephelerde, işte birisinin demokrasiyi böyle, kendi sertliklerinin ifadesi olarak kullanmaları, başkalarının da onu yetersiz bulmaları gibi hususlar da var.

- Demokrasiyi baskı unsuru gibi kullanmak isteyenler kimler? Dine alet etmek isteyenler kimler?

Bunları tayin etmek, belirlemek oldukça zordur. Samimi de olmayabilirler. Dini ifade etme, dini yaşamaya manidir diyenleri belirlemek oldukça zordur. Çünkü öyle derler, öyle düşünürler de, temelde, esasen dini yaşamak adına bir istekleri yoktur. Diğer taraftan birileri de dindarlara karşı baskı yapıyordur ama, bunu yapanlar demokrasi adına yapıyordur. Yani samimi olmayabilirler. O açıdan da onları belirlemede zorlanabiliriz. Bazıları demokrasiyi gereksiz fantezi buluyorlar.

Demokrasi Bir Halk İdaresidir

- Peki biraz önce Türkiye'deki gerilimi anlatırken demokrasiyi içimize sindiremediğimizi belirttiniz ve bunun karşısında da baskı unsurları olduğunu, dini alet edenleri söylediniz. Oraya dönmek istiyorum. Demokrasiyle din arasındaki bağlantıyı kurar mısınız? Nedir bu? Şu anda sanki, ikisi birbiriyle atbaşı gitmiyormuş gibi bir izlenim var. Oysa hep söyleniyor. Türkiye'nin % 99'u Müslüman ve 70 küsur yıldır cumhuriyetle yönetiliyoruz, demokrasiyle yaşıyoruz 1946'dan, 50'den bu yana, Siz dinle demokrasi arasındaki bağlantıyı nasıl kuruyorsunuz?

Demokrasi bir halk idaresidir. Cumhuriyetin daha bir derinleşmiş şeklidir. Hayati, daha insani bir budunu teşkil eder. Bu açıdan eskiden beri bir manada onun varolduğu söylenebilir. Adı konmamıştır. Hatta biraz evvel isimlerinden bahsettiğim raşid halifeler döneminde bir cumhuriyetin var olduğundan, adı konmamış cumhuriyetin var olduğundan söz edilebilir. Bir demokrasinin var olduğundan, adı konmamış bir demokrasinin var olduğundan bahsedilebilir. Belki sistemler arası böyle tedavüller, iç içe girmeler vardır. Hemen her birerlerini bu sistemlerin bir diğeriyle bir yanından telif etmek mümkündür. Onun içinde mütalaa etmek mümkündür. Tabi bu arada cumhuriyet ve demokrasi, İslam'a, islami düşünceye, İslam'ın yaşanmasına, müsait birer zemin teşkil ederler. Bunları Müslümanlığa ters görmek, bence yanlış bir yorumdur, yanlış bir yaklaşımdır. Ancak hani keşke daha olgun, daha gelişmiş bir demokrasi olsa, Batılılar da onu istiyorlar, biz de çok defa onu istiyoruz. Yani öyle bir demokrasi olsa ki ferdi, içtimai bütün problemlerimizi çözse.

Dinin Siyasallaşması Demokrasiyi Tehlikeye Sokar mı?

- Bu soruyu biraz daha farklı bir biçimde sorabilir miyim? Dinin, çok ciddi biçimde siyasallaştığı bir dönemi yaşıyoruz, insanın kendi vicdanıyla, Tanrı arasındaki ilişki bir yana bırakıldı. Bu siyasi bir amaç için kullanılmaya başlandı. Siz dinin bu şekilde siyasallaşmasını rejim için tehlike görüyor musunuz?

Şimdi din siyasallaştı deniyor. Böyle bir kabul bazı kesimler dini siyasallaştırıyor, dini politize ediyor anlamına gelir. Ben o mevzuda bana bunu kim yapıyor falan derseniz, belki cevap vermede o hususta tasrihte bulunmada biraz zorlanırım. Ama bir mesele var ki, dinin politize edilmesi, siyasallaştırılması tehlikelidir ama rejim için tehlikeli olmaktan daha çok din için tehlikelidir. Esas dinin ruhunu karartma demektir. Çünkü din herkesin dinidir. Herkesin saygı duyacağı, herkesin onunla dünyevi huzuru temin edeceği, kalbi itminana ulaşacağı, insanın Allah'la irtibatının adıdır.

- Yani dindar olup da dini siyasete afet eden önce dine aykırı davranıyor.

Evet, bir kere dinin tehlikeye sokulup, dinin politize edilmesi, siyasallaştırılması esas dini tehlikeye atmak demektir. Çünkü siyasi mülahazayla dine sahip çıkanlar herşeyi siyasetlerine, siyasi mülahazalarına, siyasi hedeflerine alet etmek isterler.

- Bugün öyle bir durum var mı?

Evet olabilir. İnsanların niyetlerine giremediğimden, kalplerini bilemediğimden niyetlerini göremediğimden dolayı belki bazılarını elin yordamı gibi gözün de yordamı varsa şayet, göz yordamıyla öyle yorumlamak mümkündür. Ve çok tehlikelidir bu. Bir diğer taraftan, siyasiler siyasetlerine herşeyi alet ettikleri gibi aynı zamanda, din de onların temsilleri içinde kararır. Yani dindar biziz, dini biz temsil ederiz, dini hayata biz taşırız onu hayata biz hakim kılarız gibi mülahazalarla bu işin takipçileri olurlarsa şayet, onların kusurları evrensel olan dinin ruhuna raci olur. Din karartılmış olur. Bu da ayrıca tehlikeli bir husustur.

- Yani önce siyasallaşma dinin kendisine aykırıdır diyorsunuz. Ve inandıklarını ve din için uğraştıklarını söyleyenler önce kendi inançlarına aykırı davranıyorlar. Buradan hareketle bu aynı zamanda rejim içinde bir tehlike yaratır mı? Demokrasi için bir tehlike yaratır mı?

Bu yanlış anlamalar, yanlış yorumlamalar demokrasi için de rejim için de her zaman bir tehlike olabilir ama onların niyetlerini bu mevzudaki mülahazalarını, mütalaalarını tam bilemediğimden dolayı bir kere o cereyanlar tam şu istikamette cereyan ediyor, onu belirlemede zorlanacağım.

Gerilimi Demokrasi İle Aşabiliriz

Türk toplumunun çok uzlaşmaya anlaşmaya ihtiyacı olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bütün güçler ve kuvvetler Türkiye'de, hatta gücü temsil edenler demokratik davrandıkları zaman bu gaileleri aşabileceğimize inanıyorum. Ancak demokrasi ile, ancak Türkiye'deki mevcut hayata hakim bazı kriterlere saygılı olmakla bu badirenin aşılacağına inanıyorum. Hislerimize kapılarak ister medya açısından, ister devleti idare eden insanlar, ister partilerin başındaki liderler açısından hissi, mantığın, muhakemenin önüne geçirirsek şayet eğer çok yanlışlıklar yapılabilir. Hele bazı kimseler kuvveti temsil ediyorlarsa şayet. Genelde kuvvetin temsil edilmesi de kuvveti aklın, mantığın, muhakemenin önüne çıkarır. Nasıl olsa kuvvetle bu meseleyi çözüyoruz dedirtir onlara ve bu da Türkiye'de dengelerin alt üst olmasına sebebiyet verebilir. Herkesin herhalde çok dengeli olması lazım. Ben Türk toplumuna tavsiyede bulunma durumunda, konumunda değilim ama, düz bir vatandaş olarak hislerimi ifade etmede de bir beis görmüyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız bu mevzuda kendi sorumluluklarının şuurundadır. Zannediyorum dengeye çok hizmetleri olacaktır. Askerlerimiz bir yönüyle yaptıkları bazı şeylerden ötürü bazı çevrelerce, belki antidemokratik davranıyor sayılabilirler. Ama onlar konumlarının gereğini anayasanın kendilerine verdiği şeyleri yerine getiriyorlar. Hatta dahası, ben zannediyorum, onlar, bazı sivil kesimlerden daha demokrat. Biraz evvel arzettiğim mülahazalar açısından herhalde onların temsil ettikleri kuvvet şu partiler arasında birbirini istemeyen insanların elinde olsa bir gece hızlı bir baskınla gelirler hasımlarını bertaraf ederler onun yerine otururlar. Kuvvet ellerinde olduğu halde. Fakat çok mantıki davranıyorlar. Çok muhakemeli davranıyorlar. Epey zamandan beri. His öne çıkmıyor burada ve kuvvet, güç gösterisi şeklinde öne çıkmıyor. Bana demokraside daha dengeli geliyorlar, o açıdan. öyle bir tehlikenin var olup olmadığını da söyleyemeyeceğim. Başta bahsettiğim ustura sırtında yaşanıyor. Bir kriz var, geçmiş krizlerden daha büyük bir krizdir. Ne olacağı belirsiz. Eskiden işin neyin ne olacağı biraz belirli idi. Şimdi belirsiz olduğundan dolayı belki hepimiz birer kaos yaşıyoruz.

Demokrasiden Dönülmez [4]

Ünlü, Yazarlar Birliği konuşmanızda ''Demokrasiden geriye dönüş mümkün olmayacaktır'' sözünüz yankı yapmıştı. İslam'da demokrasi, demokraside İslam nasıl yaşayacak?

İslam'ı demokrasiye, demokrasiyi İslam' a zıt görmek yanlıştır. İslam'ın da tam yaşanamadığı dönemlerde belki halihazır demokrasiden geri olmuştur, mesela insan hakları çiğnenmiştir, devletin başında müstebit insanlar olmuştur. Bütün bunları bazı aydınlar da ifade ediyorlar.

Ama siz bazı İslami kesimlerce insanları pasifize etmekle suçlandınız.

Hiç önemli değil. İslam demokrasi, demokrasi İslam değildir. Demokrasi dünyanın yöneldiği bir sistemdir ama hala rötuşlanıyor, kendini bulmak için kabuk atıyor. Türkiye'de tam bir demokrasi olduğu söylenmiyor. ''Hala demokratlaşamadık. Onun için Gümrük Birliği'ne giremedik'' deniyor. Demek ki demokrasi bir kemale erme süreci yaşıyor. Demokrasi bir süreçtir, geriye dönülmesi mümkün değildir. İnanan insanlar da en azından diğer insanlar kadar demokrasiden yararlanmalı. Dinin emirlerinin zaten yüzde 95'ini ferdi, ailevi hayat. Zaten onlar yaşanıyor. Devleti alakadar eden şeylerde yüzde 5 nispetindeki şeyler de demokrasi iyi değerlendirilirse büyük ölçüde giderilebilir. Bunun ötesinde başka şeyler düşünülüyorsa, Türkiye'nin durumu bazı şeylere müsait değil. ''Bu din kendini kabul ettirecek. Tabii insanlar birdenbire 'yanıldım' diyemezler. Yavaş yavaş eriyecekler, fosilleşecekler. Arkadan pırıl pırıl genç nesiller gelecek'' diyordunuz.

Kimdir fosilleşme sürecine girenler?

İsim belirtmekten kaçınıyorum. Bir hayli aydın var, dün ''komünizm'' diyorlardı, bugün ''demokrasi'' diyorlar, belki yeni cumhuriyet, ikinci cumhuriyet diyebilirler.

Peki, Atatürk'le ilgili içinizde hiç mi hesaplaşmanız yok?

O dönemde yapılan bir kısım yanlışlıkları şimdi söylemekle düzeltme imkanı yok. Eğer o dönemde olsaydım, cesaretim olsaydı, 'şu şöyle olsa' diyebilirdim. O günün şartlarını çok iyi bilmiyoruz. Bazı dönemlerde bazı şeyler cereyan etmiş. Yani bazı şeylerin kabulü bizim entelijansiyamızın isteği değildir. Yani o günlerde bir kısım bastırmalar vardır, bir kısım tazyikler altındadır.Türkiye'nin bu günlere gelip ulaşması, demokrasiye ulaşması, kendini bulması ayaklarını yere basması için bir dönemde bazı şeylere 'evet' denmiştir. O açıdan meseleyi daha yumuşak karşılarım. Zaten beni meşgul eden hatalarım kusurlarım var. Birtakım vazife ve sorumluluklarım varken başkalarıyla uğraşmayı abes buluyorum.

Adil Düzen'i nasıl buluyorsunuz?

Adil Düzen'le alakalı gerçekten öyle bir şey var mı bilemeyeceğim. İnşallah vardır. Yani elime bir şey geçmedi. Bilebildiğim kadarıyla eskiden burada birisi vardı. Arkadaş birileriyle beraber böyle İslam Ekonomisi'yle alakalı çalışmalar yapıyordu. Bilmem ki yani Adil Düzen derken ona mı diyorlar. İşin doğrusu Adil Düzen'le alakalı yazılı hiçbir metin görmedim. Adil Düzen'e dair hiçbir şeye şahit olmadım. Kendileri de umumi ve hususi toplantılarda böyle bir şey vermediler, efkar'ı umumiyeye böyle bir şey ilan etmediler. Niyetleri nedir? Adil Düzen'den maksatları nedir? İslamın bir takım temel prensiplerini düşünüyorlarsa bilemiyorum. Görmediğim için tabii bir şey de beyan edemem. Belki çok güzel bir şey de olabilir Adil Düzen.

Anlaşıldı efendim. Peki Refah Partisi denilince sizi en fazla ne rahatsız ediyor?

Demokraside RP'de olabilir, ANAP'ta. Ancak hangi parti olursa olsun, bir kısım provokasyonlara geliyor mu, bazı şeyleri tiz perdeden ifade ediyor mu? Yani böyle bir şey oluyorsa, dünyayı, Avrupa'yı rahatsız edecek şeyler söyleniyorsa ve bunlar içimizdeki bir takım güç kaynaklarını harekete geçirmeyi planlıyorlarsa, bastırıyorlarsa, hatta darbe endişelerine sebebiyet veriyorlarsa, evet bunlardan rahatsız olmamak mümkün değil. Onlar da bu konuda hüsnü niyetli olabilirler, bilemiyorum tabi. ''Biz doğru yapıyoruz, iyi yapıyoruz'' diyorlarsa onları kendi düşünceleriyle başbaşa bırakırız. Ama bazı meselelerde rahatsız olmamak mümkün değil.

Darbe ve Demokrasi

Darbe söylentilerine ne diyorsunuz?

Türkiye'de her zaman darbe olabilir. Darbeciler de olmayacağına dair kat'i bir teminat vermediler. En son artık darbeleri de tamamen silip götürecek darbeyi Kenan Evren paşa yaptığını söyledi. Yani ''biz bu işin en sağlamını yaptık. Bir daha darbeye ihtiyaç olmayacak'' dedi. Ama bir mülakatında dedi ki, ''şimdi olmayabilir ama belki on beş yirmi sene sonra olabilir'' darbe böyle üçüncü sınıf kalmış ülkelerin, bir yanı gibi. Bundan kaçınılması mümkün değil, demokrasinin inkıtaa uğraması (kesilme) Türkiye'de bazı gelişmelerin de aynı zamanda durması meselesidir. Ben 27 Mayıs'ı genç olmama rağmen idrak ettim.12 Mart muhtırasını yaşadım acı acı. 12 Eylül'ü de ondan daha acı yaşadım. Bu açıdan şahsım adına darbeye karşı duyarlıyım. Ülkede istikrarın darbelenmesi açısından da darbeler iyi değil. Bununla beraber belki 12 Eylül'le gemi azıya almış bir komünizmin durdurulması, korkunç bir anarşiye muvakkaten (geçici) dahi olsa dur denmesi söz konusu olunca, bütün bütün onu da mahkum etmek bana yakışıksız geliyor.

Siz zaten 12 Eylül döneminde ''darbe destekleyicisi'' olarak anılıyorsunuz.

Darbe kötüdür. Bununla beraber her kötü şeyin içinde iyi bir yanı vardır. Cami avlularında bile o gün komünist gençler tarafından tehdit ediliyorduk. Türkiye'nin bir maceraya sürüklenme ihtimali vardı. Komünizmin kendi içinde çözüldüğü bir dönemde komünizmin ağına düşecektik. Bu ülkeyi seven herkes gibi darbeyi beğenmemekle birlikte darbecilerin günahlarına kefaret olabilecek, millet adına yararlı bir şey nazarıyla baktım. Yeraltı faaliyetleri olmasın diye mekteplere ahlak, din dersleri koydular. Bunu ben bir takdir hissiyle ifade ederim. Cumhuriyet hükümetleri içinde kendi tarihi dinamiklerine bu kadar eğilen olmadı. Hatta niyetleri halis ahirette büyük mükafat ihsan edebilir. Tabii bir daha darbe olmasını istemem. Darbe toplumu yeniden bölüyor, parçalıyor, kamplara ayırıyor. Onun için Cenab-ı Hak baştakilere akıl versin, içlerine demokrasiye saygı versin ve demokrasiyi kullanmayan insanlara kullanma basireti ihsan eylesin.

Demokrasi ve İslam Yanyana Yaşar mı [5]

Türkiye'de şu andaki durum demokrasi ile İslamın yan yana yaşayabileceği şeklinde midir? Yani yaşayabileceği doğru mudur, mümkün müdür? Eğer mümkünse Türkiye bu noktada dünyanın kalan kısmına örnek olabilir mi? Yani demokrasi ile islamın beraber yaşaması konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Evet. Şimdi Türkiye'de demokrasi ve laiklik senelerden beri yani bir manada hatta denebilir ki, Osmanlılarda kısmen vardı. Cumhuriyetin kurucuları Osmanlılardan mücmel üzerinde durulabilir şekilde aldılar, laisizmi. geliştirdiler. Daha sonraki yıllarda da bu doğrudan doğruya anayasaya giren bir kavram oldu. Ne var ki, tarifi üzerinde bunun çerçevesi üzerinde çok fazla bir şey konuşulmadı. Çerçevesi ile alakalı bir bilgi verilmedi. Onun için büyük ölçüde laiklikten rahatsızlıktan duyma değil de demokrasiden rahatsızlık duyma değil, bunların ifade ettiği kavramların çerçevesinin belirsizliğinden oldu. Mesela Türkiye'de bazıları laiklik derken, dine hakkı hayat tanımama gibi düşündüler. Tabi Türkiye'deki Hıristiyanlara ve Yahudilere karşı böyle diyemezlerdi. Çünkü onların arkasında Avrupa vardı, Amerika vardı, dünya vardı. Türkiye'deki garip Müslümanların hakkını müdafaa edecek yoktu. Onlara karşı bir çevre diyorlardı ki, laiklik Türkiye'de farklı olmalı, bu gazetelerde vardır, hatta zabıtlarda vardır bu. Hukukçuların toplantı yapıp da bildiriler halinde verdikleri bildirilerde vardır. Türkiye'de laiklik dinsizlik şeklinde anlaşılmalı, işte buna karşı rahatsızlık oldu. Demokrasi insanların ferdi ailevi içtimaî veya ibadetle muamelatla alakalı her şeylerini baskı altında tutsun, onlara rahat kendilerine göre inançlarına göre düşüncelerine göre hareket etme imkanı fırsatı vermesin şeklinde algılandı. Buna karşı rahatsızlık oldu.

Bununla beraber milletimizin geçmişten gelen genel terbiyesi var. Bundan ötürü, bugüne kadar laiklik karşıtı veya demokrasi karşıtı zümrelerin devlete başkaldırdığına hiç şahit olmuyoruz. Hatta şu siyasi parti teşekkül edeceği ana kadar kimsenin ne ibadet ü taatına karışılıyordu, ne de kimse ibadeti taatına karışılıyor diye bundan rahatsızlık duyuyordu. Dolayısıyla başkaları ortaya çıkaracağı ana kadar millet çoğunluk, % 80 diyebiliriz, ne laiklikten rahatsızlık duydu ne de demokrasiden rahatsızlık duydu. Belli bir zümre bunları problem yaptı. Bunlar olmaması lazım veya işte belli mülahazalarla Batıdaki ölçülerle gelsin, biz de evet deriz filan dediler. Bunlar idareye geçince bunlar da esasen herkesten laiğiz dediler, herkesten daha demokratız dediler, herkesten ziyade cumhuriyetçiyiz dediler. Ve buna halkın tepkisi olmadı. Kendilerini tutanların da tepkisi olmadı. Demek bu mesele milletin çok fazla problemi değildi. Hatta dinini diyanetini rahat yaşaması açısından çevresine de bakarak Türkiye'yi daha rahat buluyordu. Mutlaka bir kısım antidemokratik şeyler vardı ama fakat Türkiye Asya'daki devletlerle, Afrika'daki devletlerle, mağrip ülkeleriyle mukayese edilmeyecek kadar demokratik hak ve hürriyetlerden istifade ediyor ve yaşıyordu onu. Kimsenin de problemi değildi bu. Sonradan zannediyorum bu meseleyi suni olarak problem haline getirdiler. Ve bazı kimseler de siyasi mülahaza açısından sadece bu işe sahip çıktılar. Öylece müslümanlığı adeta demokrasinin ve laisizmin karşısına diktiler. Çünkü onların bir gelişme zemini vardır. Ordu öyle olabilir ama Türkiye'de zaten çok mesele kaynağı İslam inancı olmak üzere çok mesele onlarla uyum içinde olabiliyordu. Sadece belki hani bir iktidar miktidar mevzuu, iktidara meraklı olanlar ne var ki o Kuran-ı Kerimin bize öğretileri içinde bildiğiniz gibi yüzde 3 nispetinde bir şey tutar. yüzde 97 nispetinde ferdin şahsen dini, dini düşüncesi, ruhani hayatı, Allah'la irtibatı, münasebeti, ailesinin terbiyesi, çocuklarını okutma hak ve hürriyeti, kazanma hak ve hürriyeti, bu meselelerin hiç biri islamla çelişmediğinden ötürü millet de laiklikle ve demokrasiyle hiçbir zaman çelişkiye düşmedi.

Gelir Dağlımı ve Demokrasi

Ekonomik meseleleri Türkiye'de bir kısım huzursuzlukların kaynağı görmek doğru değil. Bu huzursuzlukların kaynağında, demokrasiden tam istifade etmek isteyenler ki Batılılar bizi test ediyorlar, orda da çok geri çıkıyoruz, orda da belki dünyada kırkıncı, ellinci çıkıyoruz. Demokrasiyi kim uyguluyor ki diyen devleti idare eden çok insan var. Laiklik diyorlar ama biraz evvel bahsettiğim gibi onu tam dinsizlik anlıyorlarsa dünya kadar insan rencide oluyor. Bazıları insanların ekonomik problemleri ötürü üzüyor, geziyor, yer değiştiriyorsa bazıları dini adına daha ferah feza dinini yaşabileceği bir zemin arıyor, bazıları adeta laikliği ona karşı cellat gibi kullandıklarından dolayı, o giyotinden kendisini kurtarabilecek başka bir melce arıyor. Onların bu mülahazaları doğru olmayabilir. Fakat bunlar her toplumda olabilecek şeylerdir. Gerçi o denen şeyler, dünyada da yaşanıyor. Yani Amerika'ya bile gitseniz, New York'ta veya Los Angeles'ta dünya kadar sokaklarda yatan insanlar vardır. Kahire'ye gitseniz bir ön sokaklar vardır, iyi gibi görünür bir de arka sokaklar vardır, arabaların içinde yatan insanlar vardır. Türkiye de işte belli bir ölçüde farklılık kendisini hissettirmekte.

Demokrasimizin Gelişim Seyri

Belki yakın tarihimiz itibariyle en çok üzerinde durulan konuşulan şey budur. Türkiye'de sağ merkez ifadesiyle yerine oturmuş bir şey var. Yani işte sosyal demokrat cumhuriyetçi laik bir devlet bunun belki solda da bu mülahazaya yakın olanlar var, sağ merkezde de bu mülahaza ya yakın olanlar var. Ama bunlar seviyeli bir temsil ortaya koyamadılar. Yani bir dönemde mesela sağ merkez o zamanlar sağda yoktu merkezde yoktu çünkü sol tabiri 60 'lı yılların sonuna doğru ismet paşa tarafından ortaya atıldı, ortanın soluyuz dendi. O zaman matbuat da yazdı çizdi bunun üzerinde durdu. Bilinmese bile halihazırdaki genel tezahürleri ile ele alınacak olursa demokrat partinin konumu sağ merkez bir parti idi. Ondan daha milli olan vardı mesela millet partisi vardı, Kenan Önerile temsil edilen Mareşal Fevzi çakmağın sonra girdiği temsil etmeye çalıştığı parti vardı ama esas demokratlar sağ merkezde idi. Öyle bir liderini bulduğundan dolayı işte 50 de kazandı iktidara geldi, 54 de geldi, 57 de geldi, 61 de yine seçim olacaktı yine iktidara gelir diye birileri tahrik ettiler, bugün bazı kimseler tahrik edildiği gibi ve hükümet yıkıldı alaşağı edildi. Demek böyle millete güven vadeden çalmayan çırpmayan aynı zamanda kendisi yapmasa bile onun dini hissiyatına saygılı olan insanları bulunca etrafında kümelenebiliyor. 63'lü yıllarda demokrat parti bir darbe yi hükümetle yıkıldı gitti, işte önce gümüş pala namuslu çalışmış ve de halkın gözüne girmiş bir asker, millet sevdi her yerde mitinglerde onun arkasından koştu. Kalbi varmış bir yerde heyecandan öldü.

Sadettin Bilgiç derken Demirel geldi. Demokratik ruhu düşünceyi, manayı, tevarüs etti ve temsil etti millet onun etrafında toplandı. Onu belli bir ölçüde bir yere kadar yeterli buldular. Çok değişik dönemler, devreler geçtikten sonra 81'de işte Turgut Özal kıpırdanışı oldu ve 83'te de yeni bir anayasa onların seçimi filan derke millet bu defa %45 belki 50'ye yakın civarında Turgut Özal'ın etrafında toplandı. Şimdi bunlar gerçekten bir tarafta milletin hissiyatını saygılı olan insanlar acısıyla tatlısıyla milletini bilen kabullenen ve herkese bir yönüyle idareci olması açısından aynı mesafede duran, herkese bağrını açan, herkesi kendi konumunda kabullenen, Türkiye'de demokrasi, laiklik, ne kadar kabili tatbik olmuştur, o ölçüde bunları tatbik eden insanlar halkı etraflarında topladılar. Günümüze gelince bir taraftan Müslümanların dini hissiyatına o ölçüde saygılı, bir taraftan öyle engin bir demokrasi mülahazası bir laiklik mülahazası batılıların anladığı manada, yani bir taraftan ilme fenne önem verilirken, beri tarafta bu milletin nasıl ki kiliselerde papazlara ihtiyacı vardır, Havralar da hahamlara ihtiyacı vardır, Camide de dindara ihtiyacı vardır deyip imam Hatipler açan Kur'an kursları açan ve böylece halkı ile barışık yaşayan halkına bağrını açan insanlar var olduğu zaman kitleler arkasından gittiler, aldıkları rey nispeti fazla oldu tek başlarına müstakil hükümette olabildiler. Tam hükümet olabildiler. Her halde halihazırda ki durum itibariyle ben kimseyi tenkit edecek durumda değilim. Ne DYP'yi onun zirvedeki idarecilerini, ne ANAP'ı Onun zirvedeki idarecilerini hatta ne de Refah'ı Onun zirvede ki idarecilerini tenkit edecek durumumuz yok. Fakat şurası muhakkak ki maşeri vicdan beklediği şeyleri bulamıyor ve onların beklediği takdiri veremiyor onlara veya vermek istemiyor, yeterli bulmuyor onları, yeterli demokrat bulmuyor, yeterli laik bulmuyor.

Müslümanların hissiyatına onu istismar etmeden onu bir yönüyle bir yere yükselmek için merdiven yapıp basamak yapıp ayağın altına koymadan onun takdirlerine mazhar olabilecek noktayı yakalayamıyor bundan dolayı orda bu dağınıklık yaşanıyor ve millet hayret içinde acaba ben burada kaybettiğimi burada bulur muyum mülahazasını taşıyor ve yaşıyor. Türkiye oturmuş köklü bir devlet . Sarsıntı olabilir , sarsıntı bugün dünyanın Ağası sayabileceğimiz, hakemi sayabileceğimiz belki devletler muvazenesinde hakkaniyete adalete aklı erdiği ölçüde hakkaniyet ve adaletin temsilcisi gibi görünen Amerika'da da bunca kargaşa, bunca kaos yaşanmıştır. Yıllarca doğu batı diye vuruşmuşlardır. Hatta hala da vardır , söz konusudur. Devlet ricaline karşı suikastlar vardır, ve bir kısım kimselerin hoşnutsuzluğu bahis mevzuudur. Hala zecri tedbirler alınmaktadır, dünyanın değişik yerlerine karşı da belli tavrı vardır yani, demek ki insanlar böyle cansız cisimler gibi bir araya yığdığınız zaman yerinde durmuyor yani. Farklılaşmalar oluyor işte, farklı mülahazalar oluyor buda yer yer insanları karşı karşıya getiriyor. Bence Türkiye'yi dünyadan ayrı düşünmemek lazım dünyada ki konjonktür Türkiye'deki durumu da belirleyecektir yani, er geç, eğer dünyada bir iyi yer varsa şayet bu Amerika'ysa Amerika, İngiltere ise İngiltere, Almanya ise Almanya, her neresi ise şayet Türkiye de o ölçüde yerini alacaktır bundan kimsenin şüphesi olmasın, Türkiye istikrarsızlığı yaşayabildiği kadar yaşamıştır, çok geniş tecrübeleri vardır, hani batı da bir şey vardır; derler ki iflas etmiş bir tüccar başarılı olmuş tüccardan daha iyidir. Defaatle ırgalanmış, hırpalanmış, düşmüş kalkmış , düştükten sonra kalkmasını öğrenmiş bir Türkiye bence daha başka dinamiklerde inzimam edince herhalde gelecekte inşallah huzurun, emniyetin dünyası olacaktır, bundan kimsenin şüphesi olmaması lazım.

Geride Kalan Siyasi Krizin Tortusu [6]

Türkiye'de sistem, demokrasi açısından bir darboğazdan geçti denebilir. Türkiye bir kaostan çıktı, hemen birdenbire mutlak hayra açılması düşünülemez. Askeriyenin müdahalesi oldu. Biraz askeriyenin isteğiyle o çizgide bir hükümet kuruldu. Bunda başkalarının oyunları da oldu. Bunlar demokrasinin hakim olduğu, olunmasının istendiği bir ülkede sevimli şeyler değildi, olmaması gerekli şeylerdi. Fakat tıpkı bir kangren olmuştu... Buna neşter vurma manasında bir şey yapıldı. Birdenbire böyle kaoslu bir durumdan, nizama, intizama, ahenge geçilmesi elbette pek mümkün değil. Fakat şu anda bir uçurumdan geriye dönülmüştür. Dilerim inşallah, birileri çıkıp içinden zor sıyrıldığımız o fasit dairenin içine milleti bir daha çekmez.

İslamı Yaşama ve Demokrasi

Türkiye'de bana göre İslam hak ve özgürlükleri, hür düşünce, hür teşebbüs dünyada çok ender yerlerde varolan düzeydedir. Türkiye İran'dan çok müsaittir, çok yumuşaktır, hatta Suudi Arabistan'dan daha hürdür, dinsel duyguları açığa vurma, yaşama açısından. Güney Irak'tan, Libya'dan, Fas'tan, Tunus'tan, Cezayir'den daha hürdür. Bu hürriyetin kadri bilinmeli.

Daha fazla demokrasi istiyorsak, onu da demokratik yollarla istemeli. Türkiye'de hangi çizgide, hangi renkte, hangi dinde, hangi mezhepte olursa olsun herkesin bila kaydı şart üzerinde ittifak edecekleri bir mesele varsa, o da biraz daha demokrasi lazım.

Türkiye'de dini hayatı yaşama, düşünme adına bir kısıtlama yoktur aslında. Herkes şahsi ibadetini yapar, bir yönüyle ailevi çerçeve içinde Müslümanlığı yaşamasına kimse müdahale etmez.

Bazıları Müslümanlığın o yanını yaşarken ifrat etmişlerdir. Temel meseleler diyeceğimiz şeylerin yerine koyar gibi yapmışlardır, tali meseleleri. Buna karşılık bazıları da biraz rejim adına, siyasi ideoloji adına fazlaca hassas hale getirmişlerdir. Türkiye'deki kavga, ifratla tefritin kavgasıdır. Aklıselimin kavgası değildir. Birileri olmayacak şeyler istemiş, öbürleri de olmayacak şekilde karşı koymak istemişlerdir. Bu dengenin bulunması lazım. Kim bulacak bilmiyorum.

Demokrasi ve İslam [7]

Demokrasi ve İslam mevzuunda neler söylersiniz? Şu anda Türkiye'mizin sıkıntılı bir siyasi dönem geçirdiği konusunda bir hayli müşterek fikir var. Türkiye'nin şu andaki durumunu ve yakın geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ne gibi bir telkinde bulunursunuz?

Demokrasi meselesini ben hiçbir zaman İslamiyet'in ruhuna muhalif görmedim. Hatta ilk konuşmada bu süreçtir, içine girilmiştir, geriye dönülmesi mümkün değildir dedim. Farklı bir platformdu. Demokrasinin de değişik türleri var. Sosyal demokratlar var, Hıristiyan demokratlar var, totaliter demokratlar, liberal demokratlar var dünyada. Ben arzu ederim ki demokrasi bir gün öyle gelişsin ki, o gelişme süreci içinde de çünkü Türkiye'de mevcut demokrasiden şikayet edenler var ve daha ileride bir seviyede demokrasi olmasını arzu edenler var. İnsanların, fertlerin maddi-manevi, dünyevi-uhrevi bütün ihtiyaçlarını görebilecek bir zemin hazırlasın. Yani kabre kadar benim ihtiyaçlarımı gördüğü, baktığı, başkasına zarar vermeyecek bir şekilde bana imkanlar hazırladığı gibi benim kabirde çok rahatlıkla aşmama bir zemin hazırlasın, berzahı rahat bir şekilde aşmama zemin hazırlasın. Hatta benim için bana hazırladığı imkanlarla cennete uzanmama da bir zemin hazırlasın. Ben bu düşünce ve mülahazalarımı Amerikalı bir profesöre arz edince bu çok güzel bir demokrasi tarifi deyip alıp kaydetmişti. Mülahazamız bu olunca şimdi demokrasinin neresindeyiz. Herhangi bir anlayışa bağlı kalarak hüküm vermek yanlıştır bence. Demokrasi birgün öyle gelişecek ki, zannediyorum Türkiye'de ben değil hiç kimse ona itiraz etmeyecek.

Biraz hızlı oldu belki üzerinde durulacak bir mevzu idi. Ben şahsen hayatımın hiçbir döneminde ümitsizliğe düşmedim. Düşmediğimi de şu değişik yerlerde bende hadiselerin şok tesiri yaptığı bir dönemde bile baharı meşk ediyor diye bir şiir yazmaya çalıştım. Şiire çok fazla kabiliyetim olmamakla beraber. Senelerden beri biraz da arkadaşların teşvikiyle hep şiir yazdım. Hiç ümitsizliğe düşmedim. Hep iyi gördüm. Çünkü yaşayanlar ümitle yaşar. Meyus olanlar ruhunu vicdanını bağlar. Akif diyor, ey dipdiri meyyit iki el bir baş içindir el de senin baş da senindir kurtarmaya azmin niçin böyle süreksiz sen mi yoksa ümidin mi yüreksiz diyor. Yeis maniyi her kemaldir. Yükselebilmek için ümitsizliği atmak lazım. Mutlaka yükselebilmek için ümitle kanatlanmak lazım. İşte hali hazırda şok üstüne şok yediğim duygu ve düşüncelerim ne düşündüğümü ifade etmesi bakımından çok önemlidir.

Hz. Ömer (ra) ve Günümüzün Demokrasi Anlayışı [8]

Hz. Ömer (ra) dönemi, fıkhî meselelerin tetkik ve tahkîki açısından daha sonraki devrelere ışık tutan önemli bir devredir. Bu dönemde her ne kadar fıkhî açıdan belirli bir usul ve prensip olduğu söylenemese de, her şeyin büyük ölçüde bir kısım ana disiplinlere irca edilerek yürütüldüğü de bir gerçektir.

Ancak, bizim burada asıl üzerinde durmak istediğimiz mevzu, böylesine çözümü basit bir konuda bile Hz. Ömer (ra)'in, meseleyi müzakereye sunması ve çözümü -Rasulullah'ın uygulamasını çok iyi bilmesine rağmen- Sahabenin görüşüne arzetmesi ve her zaman müzakereye açık olmasıdır ki, zannediyorum bu günümüzün demokrasi havarilerini epey şaşırtacaktır.

Türkiye Oturmuş Bir Devlet [9]

Türkiye oturmuş bir devlet, demokrasi yerleşmiş, en azından yerleşme yolunda. Günümüzde kendilerini bizden daha iyi Müslüman gören, ve bize tepeden bakan insanlarla, ülkelerle en azından şimdilik mümkün görülmeyen birlik hayalleri kurmak yerine, bizi kabullenecek, yıllarca, hatta asırlarca horlanıp ezilmiş, çok yönden bize daha yakın insanlara yönelmeyi yararlı bulduk. Gelecekte belki başkalarına 'cazibe merkezi' haline gelecek yerler olmaları dolayısıyla, hususi kültür ve eğitim adına yatırımların boşa çıkmayacağını düşünerek sevdiklerimizle bu işe başladık.

İslam'la Demokrasi Bağdaşmaz mı?

Bazıları tepkici davranıyor, ama günümüzde modern yorumcular İslam'ı özüyle iktisadi, siyasi ve kültürel yanlarıyla tahlil edince görülüyor ki, İslam'ın bu yönlerinin değişik doktrinlerin her biriyle kesiştiği noktalar, iç içe girdiği halkalar var. Hatta İslam'ı bazı açılardan sosyalizmle, sosyal demokrasiyle bile irtibatlandıran insanlar oldu. İslam sosyalizmi diye kitaplar da yazıldı. Peyami Sefa da 160 çeşit sosyalizmden bahseder, biri de İslam sosyalizmi der. Hatta bazıları umumun çıkarlarını gözetmesi nedeniyle İslam'ı komünizmle bile barıştırdı. Bunların ayrı ayrı münakaşası yapılabilir. Bir kesit alıp İslam'ı onunla ilişkilendirerek, sadece bu oymuş demek ifrattır, aşırıya gitmektir. Bediüzzaman'ın burada enfes bir yorumu vardır: "Arkadaşlarım bana çorba getirirlerdi. Tanelerini karıncalara verirdim. Bana bunun hikmetini sorduklarında bu karınca ve arı milleti cumhuriyetçidirler. Ben de bundan dolayı seviyorum onları. Ama şeklî cumhuriyetçi değil. Cumhuriyet deyip elli türlü insan hak ve özgürlüklerini baskı altında tutan cumhuriyetçi değilim." cevabını verir. Cumhuriyet, geniş katılımlı ve herkesin memnun olacağı bir sistemdir. Modern yorumcular, "İslamiyet, idari noktada bir cumhuriyettir dememek için hiçbir sebep yok." diyorlar. Kur'an ve Sünnet'in yoruma açık yanlarıyla alakalı zamanın yorumları en isabetli yorumlardır. İslam'ı idari noktada demokrasiye ters görmek mümkün değildir.

Osmanlı Sekülerizmi

Osmanlı döneminde dünya kadar kanunlar çıkarılmış. Bunlar dünyevi maslahatları hedef aldığından, meseleye sekülarist bir zaviyeden yaklaşılmıştır denebilir. Kimsenin dinine, ibadetine karışılmaması açısından bakılırsa bir laisizm de söz konusudur.

Anayasanın ilk maddesine bakın, kimsenin dinine karışılmaz. Kur'an da "Sizin dininiz size, benim dinim bana." der. Dinin temel ruhu da herkesi böyle kucaklamasıdır. Osmanlılar'ın kusurları olabilir ama, o kadar çok geniş sahada o kadar çok çeşitli milletlerden dinden ve kültürden on milyonlarca insanı idare edebilmeleri de işte bu derin hoşgörüdendir. İslam demokrasiyle taban tabana zıttır demek haksızlık olur, aynen demokrasidir, sosyalizmdir kapitalizmdir demek de bir başka aşırılık olur. Aklın hikmet-i vücudu, yani yaradılış sebebi vardır. Her şeyi kendi çerçevesiyle kavramalıdır.

Demokrasi Adına İnsan Hak ve Özgürlükleri Daraltılabilir mi?

'Bu Anayasa bize biraz bol geldi, daraltmak icap eder' demenin belki tartışılır tarafları bulunur, ama insan hak ve özgürlüklerinde daraltma tasvip edilemez. Ne var ki, bazı şeyleri öteden beri dıştan alırken, bu bize uyar mı uymaz mı demeden, bizi bir kalıba koymaya çalışıyorlar. Oysa bu milletin, bu devletin, bu toplumun kendine has özellikleri vardır. Onu kendi özelliklerinde aramak lazım, eğer onu kendi özelliklerinde aramazsak başkalaştırmış oluruz. Bu da toplum çapında yeni buhranlara sebebiyet verir. Biz bu buhranları milletçe yaşıyoruz. Toplumu tamamen başka bir kalıba koyamazsınız, bu milletin atamayacağı bazı şeyler vardır. Tarihi vardır, tarihi dinamikleri vardır. Özü vardır, din gibi çok önemli bir dinamiği vardır. Bunu nasıl telakki ederseniz edin, nasıl yorumlarsanız yorumlayın, atamayacağınız şeyler var. Bunları dikkate almadan, farklı bir dünyanın kendi tarihinde, kendi ana ölçüleri çerçevesinde gelişen temel kabul ve değerlerini konfeksiyon usulü hazır elbise gibi milletin başına geçirmek problem meydana getirir. Bu nedenle, yaratıcı dimağlara, düşüncelere ihtiyaç var. Ayrı ayrı güzel şeyler söyleniyor ama, kendi özümüzü yakalama fırsatını bulamıyoruz.

Yine de iyimser beklentilerim var. Kendi cevherlerimizi meydana çıkaramadık, üzülerek ifade edeyim, böyle bir gayret yok. Kendimize güvenimiz de yok.

İslam'la Demokrasi Sentezi

Diğer İslam ülkeleri arasında Türkiye'nin farklı bir yeri var. Demokrasiye inanan bir İslam ülkesi olarak Türkiye, İslam'la demokrasiyi bağdaştıran tek sentez olacak mı bölgede?

Demokrasi de tam değil Türkiye'de tabii. Mesela, ben öyle bir demokrasi arzularım ki; dünyadaki belli düşünce şekil ve değişimlerini kucaklamanın, korumanın yanı başında benim kabir sonrası hayatımla ilgili problemlerimi de çözsün isterim. Onları da müsamaha ile kucaklasın. Demokrasi bir gelişme süreci yaşıyor. Demokrasi geriye dönülemez bir süreçtir. Demokrasinin gelişimi, olgunlaşması; Darwin'in evrim teorisi ne kadar doğru bilemeyeceğim ama ruhta, insanların düşüncelerinde evrim yaşandığına şüphe yok. Bir gün çok yüksek seviyeli bir demokrasiye erişilecektir. Önce zamanın yorumunu beklemek lazım. Zamana saygılı olmak lazım. Hazımsız insanların hazımsızlığını da tahrik etmemek lazım. Türkiye'de her iki kesimde de hazımsızlar var. Türkiye rüştünü ispat etme konusunda da bir süreç yaşıyor. Her doğruyu söylemek her zaman doğru değildir. Doğrular topluma mal edilmeli ama henüz mevsimi değilse o doğruları öldürmeyelim derim. Doğrulara saygının ifadesi olarak o gerdanlığı öyle boyunlara takalım ki, bir kıymet ifade etsin.


[1] TRT-1, Ateş Hattı Programında Reha Muhtar'a Verdiği Mülakattan, 3 Temmuz 1995
[2] STV Haber Kritik Programında Osman Özsoy ve Mim Kemal Öke İle, 29 Mart 1997
[3] Kanal D, Güncel Programında Yalçın Doğan'la, 16 Nisan 1997
[4] Sabah, Nuriye Akman'a Verdiği Mülakattan, 23 Ocak 1995
[5] Time Dergisine Verdiği Mülakattan, 30 Mayıs 1997
[6] Milliyet, Yasemin Çongar, 31 Ağustos 1997
[7] NTV, Püf Noktası Programında Taha Akyol ve Cengiz Çandar'a Verdiği Cevaplardan, 27 Şubat 1998
[8] Fasıldan Fasıla III, Perspektife Giren Şahıslar
[9] Nevval Sevindi İle New York Sohbeti, 20 Temmuz 1997

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.