İkinci Abant Platformu (9-11 Temmuz 1999)
Türkiye'mizin birikimi olarak kabul edebilecek olan, ülkemizin bilim adamlarını ve aydınlarını tüm renkleriyle bir araya toplayarak ülke problemlerine çözüm bulma gayretinde olan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, 1998 ve 1999 Temmuz aylarının 2. haftasında Bolu/Abant'da 'İslam-Laiklik' ve 'Din-Devlet' ilişkilerini tartışan workshoplar düzenledi. Medya aracılığıyla kamuoyuna akseden toplantı kararları ve sonuç bildirileri geniş yankı uyandırdı ve büyük bir kitle tarafından ilgiyle karşılandı.
Geçen yıl yapılan I. Abant Platformu'nun ardından, Bilimsel Koordinatör Prof. Dr. Mehmet S. Aydın'ın Başkanlığında Organizatör vakıf temsilcileri ve Komisyon Başkanlarından meydana gelen heyeti kabul eden Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de, toplantıdan duyduğu memnuniyeti dile getirmiş ve benzeri toplantılara Türkiye'nin ihtiyacı olduğunu dile getirmişti. Nitekim Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, Abant Platformu'nun da konusu olan 'Din-Devlet İlişkileri' bağlamındaki kamuoyu atağı da bunun yansıması niteliğindeydi.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Demokraside Birlik Vakfı, Hoşgörü Hareketi Derneği, Türkiye Din Eğitim Vakfı, Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı'nın müştereken organize ettiği, 9-11 Temmuz 1999 Tarihinde, Bolu/Abant Palace Otel'de gerçekleşen II. ABANT PLATFORMU'nun katılımcıları şunlardı:
Prof. Dr. Mehmet Aydın İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Prof. Dr. Hayreddin Karaman İstanbul, Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Prof. Dr. Ö. Faruk Harman İstanbul, Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Prof. Dr. M. Akif Aydın İstanbul, Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Prof. Dr. Mehmet Paçacı Ankara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Prof. Dr. Toktamış Ateş İstanbul Üniversitesi,Hukuk Fakültesi, Prof. Dr. Burhan Kuzu İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Prof. Dr. Ali Bardakoğlu İstanbul, Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Prof. Dr. Niyazi Öktem İstanbul, Bilgi Üniversitesi, Prof. Dr. Bekir Karlığa İstanbul, Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Prof. Dr. A. Yüksel Özemre İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi Eski Dekanı, Prof. Dr. Mahmut Kaya İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Prof. Dr. Mehmet Bayraktar Ankara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Prof. Dr. İbrahim Canan İstanbul, Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Prof. Dr. Kenan Gürsoy İstanbul, Galatasaray Üniversitesi, Prof. Dr. Elisabeth Özdalga ODTÜ Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Doç. Dr. İsmail Kıllıoğlu İstanbul, Marmara Üniversitesi, Doç. Dr. Durmuş Hocaoğlu İstanbul, Marmara Üniversitesi, Doç. Dr. Büşra Ersanlı İstanbul, Marmara Üniversitesi, Doç. Dr. Gülper Refiğ İstanbul, Mimar Sinan Üniversitesi, Doç. Dr. Emin Köktaş İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi, Doç. Dr. A. Turan Alkan Sivas, Gazi Üniversitesi, Dr. Kadir Canatan Hollanda, Rotterdam Üniversitesi, Dr. İlyas Üzüm Sofya, İlahiyat Enstitüsü, Dr. M.Ali Kılıçbay Ankara Üniversitesi, Dr. Cüneyt Ülsever Gazeteci/Yazar, Dr. Ergun Yıldırım Araştırmacı/Yazar, Dr. Aylin Akpınar Araştırmacı, İsveç, Kezban Hatemi Avukat , Nevval Sevindi Gazeteci/Yazar, Gündüz S. Aktan TESEV Vakfı Başkanı, Emekli Büyükelçi, Baki Öz Araştırmacı/Yazar, Rıza Akçalı Milletvekili, Bülent Arınç Milletvekili, Ali Bulaç Gazeteci/yazar, Latif Erdoğan Araştırmacı/Yazar, Avni Özgürel Gazeteci/yazar, Halit Refiğ Film Yönetmeni, Mehmet Bozdemir Bürokrat, Demokraside Birlik Vakfı Başkanı, Ruşen Çakır Gazeteci/Yazar, Mehmet Ocaktan Gazeteci/Yazar, Beşir Ayvazoğlu Gazeteci/Yazar, Yahya Akengin Türk Dünyası Sanatçılar ve Yazarlar Vakfı Başkanı, Şeref Oğuz Gazeteci/Yazar, Mustafa Armağan Gazeteci/Yazar
II. Abant Platformu Sonuç Bildirisi
1. Vahiy-akıl ilişkisinin sağlıklı bir şekilde teşhis ve tespit edilmesi ülkemiz, İslam dünyası ve tüm insanlığın geleceği için hayati bir önem taşımaktadır.
2. İslam vahyi, akla hitap etmekte ve onu rakip ya da muhalif bir unsur olarak görmemektedir. Bu sebeple İslam düşünce tarihinde aklın iyi yönde kullanılması dinî bir zorunluluk sayılmıştır. Ne var ki İslam dünyası zaman zaman bu zorunluluğun gereğini kâfi derecede yerine getirememiştir.
3. İslam'a göre vahyin bildirdiğinin anlaşılmasında asıl görev akla düşmektedir. Vahyin verilerini anlama ve yorumlamaya çalışırken onun bütünlüğünü dikkate almak, parçacı yaklaşımlardan tatmin edici sonuçlar çıkmayacağını idrak etmek durumundayız.
4. Vahiy-akıl ilişkisi bağlamında vahyin İlahî bir bilgi iletim tarzı, en geniş anlamıyla aklın ise beşeri bir bilgi edinim vasıtası olduğu unutulmamalıdır.
5. Vahiy ile akıl arasında bir uzlaşmazlık olduğunun kabul edilmesi halinde din ile ilim; devlet ile din ve hatta hayat ile din arasında gerginlik doğar.
6. Vahiy ile akıl arasında uzlaşmazlık bulunduğunun iddia edilmesi durumunda, ya aklın ya da vahyin yanlış değerlendirilmesi söz konusudur. Bu takdirde yeniden düşünülerek bu sorunun çözülmesi mümkündür. Zira bilgi birikimimizin gelişmesi vahyin ortaya koyduğu hakikatlerin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
7. Din-devlet ilişkisinin sadece hukuksal ve politik boyutuyla ele alınması eksik ve yanıltıcı olur. Konuya bilimsel yaklaşım getirirken sosyolojik, kültürel ve tarihsel veri, olgu ve süreçlerin göz önünde bulundurulmaları gerekir. Bu ilişkiler ve onun uzantısı olan laiklik Batı'da uzun mücadeleler ve çalkantılar sonucu, günümüzde göreceli olarak sağlam bir zemine oturmuştur. Batı'daki bu oluşum, bazı çevrelerin zannettiği gibi, Hıristiyanlığın demokrasiye ve laikliğe elverişli olduğu, buna karşılık İslam dünyasında demokrasinin gelişmemesi ise İslam'ın buna elverişsiz olduğu iddiası ile açıklanamaz. Batı'da kilise ile devlet arasındaki çatışma tarihsel temellere dayanmakta, bunda sosyal yapının ve ekonomik gelişmelerin büyük payı bulunmaktadır. Hıristiyanlığın resmî bir din olarak kabul edilmesi ve devlete hakim olmasından sonra burjuva devrimlerine kadar Batı'da koyu bir teokratik siyasal yapının hüküm sürmesi, Hıristiyanlığın laikliğe sanıldığı kadar elverişli olmadığının da göstergesidir. Batı devletlerinde bir iki istisna hariç hukuksal düzenlemelerde, anayasalarda dinsel referanslar vardır.
7. Ülkemizde din-devlet ilişkisinin sağlıklı bir temele oturmasında tek bir Batı ülkesi örneği yerine ülkemizin toplumsal ve tarihi şartları göz önünde tutularak demokratik hukuk devletlerindeki uygulamalardan yararlanılmalıdır.
8. Din-devlet ilişkilerinde çağdaş demokrasinin gereklerine uygun olarak, sosyal, hukuksal ve siyasal yapılanmaya gidilmelidir. Bu bağlamda Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşme ve bildirilerde yer alan insan hak ve özgürlükleri, özellikle bu çerçevede düşünce, din ve inanç özgürlüğü ve gerekleri titizlikle korunmalıdır. Demokratik, eşitlikçi, adalet ve hakkaniyeti gözeten, meşruiyetin esası olan temel hak ve özgürlüklere, evrensel ahlak ilkelerine dayanan bir hukuk devleti anlayışı ön plana alınmalıdır. Devletin düşünceler, politik eğilimler, değişik inanç sistemleri ve mezhepler karşısında tarafsızlığını koruması, bireye ön yargısız yaklaşması çağdaş devlet anlayışında büyük önem taşımaktadır.
9. Düşünce açıklama hürriyeti, hakaret ve sövme yahut iftira suçu işlemiş olmadıkça veya başkalarının insan haklarını ihlal için somut ve açık bir çağrı yapılmadıkça, ilke olarak sınırsız olmalıdır. Bu konudaki düzenlemede uluslararası mevzuat ve hukukun genel ilkelerinden yararlanılmalıdır.
10. Düşünce açıklama hürriyeti, düşünce açıklamama hakkını da birlikte getirir. Kimse düşüncelerini açıklamaya zorlanamaz. Ancak insan hakları ihlalleri, demokratik hukuk devleti ilkelerine aykırı eylemler sorgulanır. Kimse demokratik, hukuk devleti ilkelerine aykırı olmayan beyanları dolayısıyla kınanmamalıdır.
11. Düşünce açıklama hürriyeti dışında kalan diğer temel hürriyetlerin kullanılmasında, başkalarının insan haklarını ve demokratik hukuk devleti düzenini ihlale ve ortadan kaldırmaya yönelik ve açık bir kanun kuralı ile suç oluşturan bir eylem söz konusu olmadıkça hürriyetlerden yararlanma imkânı kimsenin elinden alınamaz.
12. Düşünce ve inanç özgürlüğüne karşı devletin baskıcı bir tavrı olmamalıdır. Böyle bir tavır bireyin mevcut yapı içerisinde yabancılaşmasına ve küskünler grubunun artıp çoğalmasına yol açabilir.
13. Çağdaş sosyal devletin görevi, insanların ekonomik ve sosyal haklarıyla düşünce ve inanç özgürlüğünü geliştiren imkânları sağlamak ve önünü açmaktır. Devlet bireyi ve toplumu entelektüel ve manevî gelişiminde engelleyici değil, katkı sağlayıcı, bireye hizmet götüren, mutluluk ve esenlik ufuklarını açan bir araçtır. Sivil toplum kuruluşları da özgürleşme ve demokratikleşme sürecinin temel dinamiklerindendir.
14. Ülkemizde din-devlet ilişkileri arasında gözlemlenen bazı sıkıntılar, bireyin sivil hak ve talepleriyle devlet erkinin temsilcileri arasındaki iletişim kopukluğu, yanlış anlama, karşılıklı güvensizlik gibi sebeplerden kaynaklanmaktadır. Sorunun bu düzlemde de ele alınması çözümü kolaylaştıracaktır.
15. Hedeflenen barışçı, özgürlükçü, çağdaş demokratik, hoşgörü ve diyaloğa dayalı toplum yapısına ulaşmak için başta devlet olmak üzere sivil toplum kuruluşlarına, aydınlara ve özellikle medyaya evrensel boyutta sorumluluk düşmektedir. Böylelikle din-devlet ilişkisi rasyonel ve insancıl bir zemine oturabilir.
16. Sosyal açıdan din, birey ve toplum hayatında değişik biçimlerde tezahür eden bir gerçekliktir.
17. Her çocuk bir kültür içine doğar ve dini kimliğinin ilk biçimlerini aile içinde edinir; dini kimlik bireyseldir. Bireylerin özgür iradeleriyle seçilir ve yaşanır. Kimse dini kimliğini seçmek, gereklerini bireysel olarak veya cemaat içinde yaşamaktan ve değiştirmekten alıkonulamaz.
18. Din hayatın ve kültürün ana unsurlarından ve ortak değerlerin temel kaynaklarından biridir. Kişi olarak dindarlığın layıkıyla yaşanabilmesi ve bilinçle inşa edilebilmesi için dışarıdan gelen dayatmacılık yerine, özgür iradeye dayanan bir dini hayat gereklidir.
19. Hukuk düzeni içinde kalmak koşuluyla din eksenli olsa dahi sivil alanda örgütlenmenin önüne engel konulamaz. Farklılıkların bir arada yaşam alanı oluşturabilmesi demokrasinin bir gereğidir.
20. Tek tip modernleşme olmadığı gibi, din ve modernleşme arasında mutlak bir çelişki de yoktur.
21. Toplumun yaşadığı tarihsel süreçte tartışılan ilericilik ve gericilik ekseni din ile temellendirilmemelidir. Sadece dini gericilik yoktur. Bütün gericiler dindar değildir, bütün dindarlar gerici değildir.
22. Din-toplum ilişkilerinde yaşanan sorunlar demokratik ortamda çeşitli bilimsel araştırmalar yapılarak aşılabilir.
23. Toplumsal kesimler arasında, din konusundaki kamplaşma ve tahammülsüzlük sosyal barışı zedeler.
24. Sosyal açıdan dini çoğulculuk, (farklı mezhepler ve dinler) toplumda zenginleştirici ve olumlu bir değer olarak kabul edilmelidir.
25. Gerek din kaynaklı gibi takdim edilen toplumsal gelenekler, gerekse siyasal ve ideolojik dayatmalar kadını kısıtlayıcı rol oynamaktadır. Kadın özel ve kamusal alanda özgür iradesiyle hareket etme hakkına doğal olarak sahiptir.
26. Din-toplum ilişkilerinin sağlıklı bir temele oturtulabilmesi için din eğitimi ve din hizmetlerinde kalite yükseltilmelidir.
27. Türkiye'nin dış ilişkilerinde kültürel ve dinî değerler önemli bir köprüdür.
28. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin, Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nde yer alan 'Gazeteci... Bir ulusun, bir topluluğun ve bireylerin kültürel değerlerini ve inançlarını (veya inançsızlığını) doğrudan saldırı konusu yapamaz' ilkesine işlerlik kazandırılmalı ve bütün medya için geçerli kılınmalıdır.
- tarihinde hazırlandı.