Fethullah Gülen Hocaefendi'nin "Yaşatma İdeali" konulu panele gönderdiği mesaj

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın çok değerli başkanı ve gönüllüleri; fikir, siyaset, sanat ve iş camiasının pek kıymetli temsilcileri ve aziz misafirler,

Bu paneli düzenleyen heyete, her biri pek kıymetli bir fikir mimarı olan saygıdeğer konuşmacılara ve programa iştirak eden herkese, bütün insanlığın huzuru için mutlaka hayata geçirilmesi gereken "Yaşatma İdeali" konusunun teşrihi istikametindeki katkılarından dolayı çok teşekkür ederim. Bendenize ait bir kitapçığın neşri dolayısıyla bir araya gelinmiş olmasının mevzuun ehemmiyetine gölge düşürebileceği endişesini taşısam da, adı ve vesilesi ne olursa olsun, genel manada cihan sulhü ve hususi planda ülkemizin huzuru için anahtar veya şifre sayılabilecek bir mefhumun ele alınacağı bu toplantıda emeği bulunanlara ve siz kıymetli katılımcılara saygılarımı, selamlarımı sunarım.

Takdir edersiniz ki, sadece kendini düşünen, ya hiç insan değildir veya eksik bir varlıktır. Gerçek insanlığa giden yol, başkalarını düşünürken gerektiğinde kendini ihmal etmekten geçer. İnsanın Hakk katındaki kıymeti, himmetinin yüceliğiyle ölçülür. Himmet yüceliğinin en bariz emaresi ise, insanın, başkalarının mutluluğu adına şahsî haz ve zevklerinden fedakârlıkta bulunmasıdır. Nitekim, Kur'an-ı Kerim, Ashab-ı Kirâm'ın yüksek ahlakının bir derinliği olarak "îsâr" hasletine dikkat çekmekte ve -mealen- "...kendileri muhtaç olsalar bile kardeşlerine öncelik verir, onların ihtiyaçlarının giderilmesini yeğlerler." (Haşir sûresi, 59/9) buyurmaktadır. İnsanın, başkalarını kendisine tercih etmesi mânâsına gelen "îsâr"; ahlâkçılara göre, toplumun menfaat ve çıkarlarını şahsî çıkarlarından önce düşünmek.. tasavvuf erbabınca ise, en hâlisâne bir tefânî (birbirinde fâni olmak) düşüncesiyle topyekün şahsîliklere karşı bütün bütün kapanıp, yaşama zevkleri yerine yaşatma hazlarıyla var olmanın unvanı kabul edilegelmiştir ki "yaşatma ideali" derken kastettiğimiz mana da işte bu yüce hasletin hem daha engince hem de bütün insanlığı kuşatacak şekilde temsil edilmesinden ibarettir. Bu ruhla hareket eden insan, zamanını, imkânlarını, ilmini, irfanını, servetini, düşünce ufkunu, kısaca Allah'ın kendisine vermiş olduğu her şeyi son kertesine kadar insanların istifadesine sunacak, günümüzdeki yaygın kullanımıyla elindekileri başkalarıyla paylaşacaktır. Yazıyla, şiirle, resimle, musikiyle, sanatın değişik dallarıyla ve her şeyden öte insanî evrensel değerlerin güzel bir mümessili olmak suretiyle her yerde insanlara diriliş nefhasında bulunacaktır.

Bu mefkûre, hangi ırk ve renkte olursa olsun, hangi bölge ve coğrafyada bulunursa bulunsun, bütün insanlığa merhamet duygusuyla bakma, derin bir şefkat hissiyle herkese el uzatma, ikbal ve geleceğini başkalarının mutluluğu adına toprak gibi ayaklar altına serme ve su gibi hasretlerin, hararetlerin üzerinde çağlayıp her yana hayat üfleme mefkûresidir.

Son senelerde dar bir dairede de olsa böyle bir mefkûrenin belli ölçüde gerçekleşmesi; yani, günümüzün karasevdalılarının, Millî Mücadele'de olduğu gibi, yurtlarını yuvalarını arkada bırakıp dünyanın dört bir yanına hicretler teşkil etmeleri, gittikleri her yerde kendi mânâ âlemlerini sergilemeleri, her tarafa adanmış ruh fidelerini dikmeye çalışmaları, geleceğin büyük Türkiye'sinin dünyadaki dostluk kollarını hazırlamaları, milletimizin tarihin derinliklerinden gelen itibarını yeniden ortaya çıkarıp onu devletlerarası muvâzenedeki hakikî yerine oturtmaya gayret göstermeleri ve bütün bunlarda belli ölçüde muvaffak da olmaları, yüksek bir gayeye gönül vermiş ideal nesillerin neler yapabileceklerini gösterme bakımından önemli misaller olsa gerektir.

Heyhat ki bazı kimseler, inanç ve mefkûrenin insana neler yaptırabileceğine bir türlü akıl erdiremediklerinden yer yer garaz karışımı bir kuşkuyla, zaman zaman da hezeyanlaşan bir hazımsızlıkla, "Acaba bütün bunlar nasıl oluyor? Bu işte bunların ne çıkarları var?" diyebiliyor ve kendi idealsizliklerini ortaya koyuyorlar.

Her şeyden evvel yüksek bir mefkûre, ideal nesilleri harekete geçiren bir marş, onların bitmeyen enerjilerini besleyen bir dinamo, aşk u heyecanları için dupduru bir kaynak ve kaderlerini semâlara haykıran bir coşkudur. Böyle bir mefkûre sayesinde, müşterek harekete dönüşüp katlanarak büyüyen ferdî gayretler, ayrı bir derinliğe, ayrı bir debiye ve tabiî ayrı bir ritme ulaşarak, tepeleri aşma pahasına da olsa kendine mutlaka bir mecrâ bularak yoluna devam edecektir.

Hiçbir gâye-i hayali bulunmayan, bulunsa da ona göre zihnî hazırlığını tamamlamamış olan fertler ise, egoizmanın ağına düşmekten, nefsanî arzuların sürüklemesi ile hareket etmekten ve sadece yemeyi-içmeyi, rahatı ve eğlenceyi hedef hâline getirmekten kurtulamayacaklardır. Böyleleri sürekli ben merkezliliğin karakteristik hırıltılarıyla kibir, ucub, makam düşkünlüğü ve iktidar hırsını seslendirecek, herkesi hafife alıp âleme hep tepeden bakacak, hemen her zaman heva ve heveslerine göre hareket edecek ve ruhlarında içtimaî sorumluluk hissini hiç mi hiç duyamayacaklardır.

Şimdiye kadar insanlık, yaşatmak için yaşayan yüce kâmetlerden asla zarar görmemiştir. O, zararı, nefsini tatmin peşinde koşarken canavarlaşan ruhlardan, hakkı kuvvette arayanlardan, mürüvvet bilmeyen güruhlardan görmüştür. Bugün de ideal sahibi nesillerden kuşku duymak için ciddî hiçbir sebep mevcut değildir, bundan sonra da olmayacaktır; beşeriyet için asıl tehlike, milletlerin kaderinin dertsiz, davasız ve gamsız kimselerin ellerine terkedilişindedir.

Zira mefkûre insanı bir sevgi kahramanıdır. O, bütün varlığa karşı derin bir alâka duyar; herkesi ve her şeyi şefkatle kucaklar.. ülke ve insanını aşk ölçüsünde bir sıcaklıkla bağrına basar.. toplumun değişik kesimleri arasındaki uçurumları muhabbetle doldurur, geliştirdiği empati köprüleriyle herkesi buluşturur. Bir yandan kendi dinine ve hayat felsefesine sımsıkı sarılsa da diğer taraftan başka dînî telâkkilerin, felsefî görüşlerin mevcudiyetini bir realite olarak görüp, "herkesi kendi konumunda kabul ve herkese saygı" anlayışıyla sürekli beraber yaşamanın yollarını araştırır. Hiç kimseyi etnik menşe, din, inanç, mezhep ve düşünce farklılığı gibi hususlardan ötürü hor görmez, incitmez.

Şahsen bu ölçüde bir mefkûre insanı olabilmeyi çok arzu ederdim. Heyhat!.. Fakat, şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Arz ettiğim bu temel felsefeye bağlılık sayesindedir ki senelerdir onca saldırıya uğradığımız, tahkire maruz kaldığımız hâlde mukabelede bulunmadık; hem de bir hayli mukabele sebebi olmasına rağmen mukabelede bulunmadık; bulunmadık ve her türlü şetme, şamataya "eyvallah" deyip, "mukabele-i bilmisil"e zalimce bir kaide nazarıyla bakarak, insanlardaki daimî keramet ve şerefi, onların muvakkat kin, nefret ve gayzlarına feda etmeyi hiç mi hiç düşünmedik. Dahası, çok bunaldığımız demlerde ellerimizi dergâh-ı ilahîye kaldırıp -ıslah buyurması ya da şerlerinden emin kılması talebiyle- şerirleri Allah'a havale etsek de asla tel'ine ve bedduaya "âmin" demedik. Bu duygu, bu düşünce ve bu anlayışımızı herhangi bir iltibasa meydan vermeyecek şekilde ifade edebilmek için, yer yer başlarımızı, kaldırım taşları gibi, insanî duygular taşıdığına inandığımız hemen herkesin ayaklarının altına koyduk. "İnsana hürmet" nakaratıyla inledik ve kimse varlığımıza takılıp tereddüt yaşamasın diye de, hep hümâ kuşu gibi sadece gölgemizle varolma yolunu seçtik. Gönüllerini hoş tutmaya çalıştığımız, düşüncelerini saygıyla karşıladığımız ve her fırsatta yüzlerine tebessümler yağdırdığımız kimselerden de, insanca davranmalarını ümit etmenin ötesinde herhangi bir beklentiye girmedik.

Kanaatimce, demokrasi yokuşunu aşma heyecanı yaşadığımız, yeni bir anayasa vaadinin nihayet gerçekleşeceğini umduğumuz ve büyük bir devlet olma hayalleri kurduğumuz şu günlerde, hülyalarımızda tüllenen aydınlık yarınlara kavuşabilmemiz için, uzmanca plân ve projelerin yanında, hattâ ondan da önce, insanların ruhlarında "Yaşatma İdeali" gibi yüce bir mefkûrenin uyarılmasına ihtiyaç var. Evet, bugün bizim, şuna-buna değil; şahsî menfaat ve bencillikleri bir tarafa iterek Hak ve insanlık yolunda fânî olanlara.. toplumun ızdıraplarıyla kıvrım kıvrım kıvranıp hep inilti kovalayanlara.. elinde ilim meş'alesi, her yerde bir çerağ tutuşturup cehaletle, taassupla, görgüsüzlükle mücâdelede bulunanlara.. hâsılı, yaşama arzusunu unutarak yaşatma zevkiyle şahlananlara ihtiyacımız var!..

İtiraf etmeliyim ki, bu panele vesile kılınan "Yaşatma İdeali" kitabı, işaret ettiğimiz yüce mefkûrenin ancak dar bir açıdan hecelenmesi sayılabilir. Öyle de olsa, çağın bu hayatî ihtiyacı adına kalb ve kalem erbabını harekete geçirmek için böyle bir cür'et izhar etmek mazur görülebilir. Bazı erbâb-ı himmetin "vira bismillâh" demeleri, konuyla alâkalı böyle bir perişaniyet sergileme sonucu gerçekleşecekse, maksat hâsıl olmuş sayılır.

Bu duygularla, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı temsilcilerine, kıymetli fikirleriyle katkıda bulunan aydınlara ve bütün misafirlere en içten teşekkürlerimi ve saygılarımı arz ederim.

M. Fethullah Gülen

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.