Fethullah Gülen Hocaefendi: Engellilere ait meseleler toplumsal seferberlikle çözülebilir
Sahih hadislerde aklından zoru olan, çok muhakemesi olmayan bir kadından bahsediliyor. Efendimiz’in elinden tutuyor, alıp bir yere kadar götürüyor, “işimi gör” diyor, Efendimiz de uyuyor ona, gidiyor işini görüyor ve dönüyor. Bunu Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetinin dertleriyle alakadar olması mevzuunda misal olarak irad ediyorlar. Onunla nasıl muamele yapılacak, bize ders veriyor. Yani karşınıza böyle bir alil, böyle bir zelil çıkarsa Aynı zamanda, şimdi engelliler diyorlar. Hepsine birden engelli adını veriyorlar. Büyük ölçüde göz engellisi oluyor, kulak engellisi oluyor, dil engellisi oluyor, daha çok da işte arabalarla yürüyen eli ayağı sakat olan felçliler oluyor. Bunlar engelliler. Böyle bir iki tane var, Efendimiz seviyelerine göre onların anlayacağı dille onlara muhatap olmuş ve onları muhatap olarak almış. Körler, sakatlar, aliller, topallar, kötürümler, bütün bunlar Allah Resulü’nden seviyelerine göre teveccüh görüyorlar, nazar görüyorlar, iltifat görüyorlar, toplum içinde aynı zamanda Allah Resulü konumlarını vurgulamak suretiyle etrafındaki insanlara da onlara karşı saygı duygusunu aşılıyor.
Şimdi burada çok kimseye düşen vazifeler var. Bunlardan bazıları dinî vazifelerdir, bazıları da pedagojiyle alakalı şeylerdir, bazıları psikolojiyle alakalı şeylerdir. Meselenin dinî yanından bakınca; bir insanın gözü görmüyor veya kulağı duymuyor veya konuşurken telaffuz hataları var, Türkçeyi iyi diyemiyor filan, bunlara takılma, bunlar bir kere din açısından mahzurlu şeyler. Allah (celle celaluhu) onu öyle yaratmış, hakkında öyle takdir etmiş. Evvela Allah’ın o mevzudaki takdirine saygılı olmak lazım. O insan da Allah’ın bir kuludur, onu hafife almamak lazım. Onda güzel deyip takdir edebileceğiniz o kadar güzel yanlar var ki! Bir kere ahsen-i takvim. İkincisi, iç yapısı itibarıyla öyle bir donanım var ki inkişaf ettiği zaman melekleri geride bırakacak bir kabiliyeti, bir donanımı var; zahiri latifeleri, batıni hassaları ile melekleri geride bırakacak bir donanımı haiz. Şimdi böyle bir insan sadece dış yüzü itibarıyla mesela cildindeki bir iki kabarcığa takılarak onu böyle hafife alma meselesi Allah’ın onda gizlediği bir yönüyle adeta bir hazine gibi içinde sakladığı meselelerin bütününü görmezlikten gelme, Cenabı Hakka ait ondaki o güzellikleri görmeme demektir ki din adına çok sakıncalıdır. Onun kalbini kırma gibi başka bir sakınca vardır. Hafife alma gibi bir sakınca vardır. Ve aynı zamanda kuvve-i maneviyesinin sarsılması, toplumdan dışlanması gibi sakıncaları vardır. Bütün bunların hepsi esasen din açısından mahzurlu şeylerdir. Bunu İslam dininin ortaya koyduğu ahlak sistemiyle ancak çözebiliriz.
Mekteplerimizde o hususa yer verilerek onların da o mekteplerde rehabilite edilmesi ve aynı zamanda devletin o türlü konularla alakadar olan bakanlıkları, müsteşarlıkları, genel müdürlükleri tarafından onlara bir kısım iş alanları oluşturularak yani gözü görmüyorsa, kulağı duymuyorsa veya konuşamıyorsa, kendisini ifade edemiyorsa veya bir eli tutmuyorsa, sadece ayakları işliyorsa veya kötürümse durumuna göre mutlaka onlara bir iş bularak onların kendi ruh haletleri itibarıyla tatmin olmalarını sağlamak lazım.
Bir taraftan onlara ne yapılması gerekli ise o yapılmalı, bir taraftan toplum o mevzuda o hale getirilmeli. Ama şu anda kemal-i teessüfle itiraf etmeliyiz ki ne bizim mektebimizde böyle hakikaten onları kendi bulundukları o sıkıntılı durumdan, o streslerden, o anguaz ruh haletinden sıyıracak, çıkaracak bir sistemimiz var, bir müfredat programımız var, ne de onları böyle temelden düşünecek, değişik yerlere yerleştirecek öyle bir sistem var, o meseleyi böyle derinden ele alan kimseler var maalesef. Ne de bizde öyle yerleşik bir İslam ahlakı var, Kur’an ahlakı var. Biz bir taraftan kınıyoruz, tan ediyoruz, teşnide bulunuyoruz, ayıplıyoruz; onlar eziliyor, onlara moral verilemiyor, rehabilite edilemiyor, toplum bu mevzuda destek olmuyor onlara. Yani onların neşet ettikleri yer de bozuk, sokak da bozuk, mektep de aciz, fakir, mabette de çok aradıklarını bulamıyorlar. Denebilir ki onlar garip. Garipliklerinin farkında olsalar, Allah’a yönelseler, Allah’ın inayetiyle ahiretlerini kazanırlar. Ama o da çok zordur. İnsanın o türlü psikozlardan sıyrılarak en kötü durumlarda bile Cenabı Hakka teveccüh etmesi, “Allah bes, baki heves” demesi oldukça zor bir meseledir. Onun için ne burada benim gibi bir kıtmirin söylemesi, ne başkalarının o mevzuda kitap yazması -bir şey ifade etse de- ifade etmesi gerekli olan şeyi ifade etmez. Yani mesele topyekün bir toplumu bütün müesseseleriyle alakadar eden bir şeydir.
Bu klip; Fethullah Gülen Hocaefendi'nin, 4 Ocak 2010 tarihinde yapmış olduğu “Engelliler ve Asıl Engeller” başlıklı Bamteli sohbetinden istifade edilerek hazırlanmıştır. Sohbetin tamamına http://fgulen.com/tr/abd-sohbetleri/bamteli/18192-fethullah-gulen-engelliler-ve-asil-engeller adresinden ulaşabilirsiniz.
- tarihinde hazırlandı.