Merhum Seyfullah Gülen, Fethullah Gülen Hocaefendi'ye dair hatıralarını anlatıyor
Ben Hasankale’nin Korucuk köyünde 1941’de dünyaya gelmişim. Adım Seyfullah. Fethullah Gülen Hocaefendi benden iki yaş dört ay büyük. Beraber çocukluğumuz aşağı yukarı yedi - sekiz sene geçmiş. Aşağı yukarı on - on dört yaşlarına kadar ben de köyde babamın yanında kaldım. Sonra babam beni şehre getirdi, okumak için, imam olayım diye. Benim de imamlık pek bir hoşuma gitmedi. Belki sesim, hafızam, aklım müsait değil. Meslek edindim. Oto tamirciliğinde çalıştım. Araba muavinliğinde çalıştım. Askere gitmeden evvel sivil ehliyet aldım. Askere gitmeden evvel ehliyet aldığım dönem, Atatürk Üniversitesinde çalıştım. 1962’nin 10. ayın sonu askere gittim. İki buçuk sene askerlik yaptım; otuz ay. Askerden döndükten sonra tekrar eski çalıştığım yere üniversiteye gittim, kadrolu olarak girdim. Ve yirmi küsur senede oradan 90’da emekli oldum.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin nüfusa geç yazılması
Fethullah Gülen Hocaefendi’yi nüfusa ben doğana kadar geçirmemişler. İsminde Fethullah var diye. Tek parti dönemi. O sıradaki nüfus memuru “Bu ismi nüfusa geçemeyiz” demiş. Ben dünyaya geldikten sonra, o zaman bizim köyde karakol var. Bizim köy İpek yolu üzeri. Babam karakol başçavuşuyla samimi olduğu için kendisi de ihtiyar heyeti olmuş. İşte başçavuşa anlatmış, böyle böyle benim bir oğlum var iki buçuk yaşına giriyor, nüfusa kaydetmedi nüfus memuru. “Ullah var. Allah kelimesi olmayacak, ya Feto diyeceksin veya başka bir isim vereceksin.” demiş. Başçavuş “tamam o zaman sen yarın Hasankale’ye gel, ben ordayım, gidelim, ben çocukları kaydettireyim.” demiş. Başçavuş geçmiş nüfus müdürüne emir vermiş, “bu Ramiz Efendinin çocukları var iki tane, onları nüfusa kaydedeceksin, isimleri de neyse onu yazacaksın. İtiraz yok.” O da “başüstüne komutanım.” Tabi emir onlarda. Babam orda beklemiş, “ismini söyle, doğum tarihini söyle”. Her ne kadar geçmişe doğum tarihi söylemişse “yok, geçmişe yazamayız, bugünkü tarihi yazacağız” demiş. Beni, amcamı, Fethullah Gülen Hocaefendi’yi 1942 doğumlu olarak kaydetmiş. Bir amcam var, onun adı da Seyfullah. Halk arasında Seyfullah diyorlar. Sekiz dokuz yaşına girmiş, hâlâ nüfusa kayıtlı değil. İşte ondan sonra nüfus memuru nüfusa geçerken beni Ramiz oğlu Seyfullah demiş, amcamı Şamil oğlu Seyfettin demiş, Fethullah Gülen Hocaefendi’yi de Fetullah demiş ama 42 doğumlu yazmış. İşte benim adım da Sıbğatullah, halk arasında, aile arasında Sıbğatullah. Sıbğatullah’a dili dolanıp yazamamış nüfus memuru. Hatta demiş “hatırladığıma göre bu bir ayet, bunu hiç yazamayız” demiş. Yani “sıbğatallahi ve men ahsenü minallahi sıbğah” Bakara’nın sonunda var ya. Onu da yazmamış. Benim adımı Sıbğatullah yerine Seyfullah yazmış.
Fethullah Gülen Hocaefendi, hoca olarak dünyaya gelmiş
Biz sekiz kardeşiz, en büyüğümüz ablamız, sonra Fethullah Gülen Hocaefendi, sonra ben, benden sonra Mesih Efendi, sonra Nidai Efendi, ondan sonra Salih var, bir kızkardeşimiz daha var yedi numara, sekiz numara Kutbeddin isminde erkek kardeşim var.
İnsanın iki üç yaşından sonra aklı kesiyor. Benim aklım kestikten sonra Fethullah Gülen Hocaefendi ile yedi sekiz sene veya altı sene geçirdim. Fethullah Gülen Hocaefendi çocuk değildi, bizimle oynamazdı. Biz kapı, baca, sokakta oynarken o hep okuma Hatta arada sırada bana da mani olurdu, “seni amcama haber vereceğim” derdi. Şimdi yaş denk geliyor ya, diğerleri küçük.
Çocukluğundan çok, kendisine dikkat ettiren Benim aklım kesti, Fethullah Gülen Hocaefendi’ye hep Hoca dedik biz. Bütün aile, amcalarım, halalar, amcazadeler, yani onda bir hocalık vasfı sezmişler. Ben askerden sonra (Askerler böyle şey olur ya, bir özgüven olur, askerlik yaptı filan diye) Fethullah Gülen Hocaefendi’ye bir sefer “ağabey” dedim, bir maslahat için. “Ne oldu Sıbğat Efendi, şimdiye kadar hocaydık, nerden oldu ağabey?” dedi. Ben unutarak dedim.
Fethullah Gülen Hocaefendi tabi çocuk yaştan kendisine hoca dendi. On iki - on üç yaşında bizim köyün camisinde kürsüye çıktı, vaaz etti. Sonra o merkez vaizi olmadan, diyanete girmeden evvel, daha çocukluğunda başka yerlerde, Alvar köyünde vaaz etti. Bir ramazan, ramazan vaazlarına çevre, ta belki Tokatlara filan gitmişti. Sonradan kendisi anlatmıştı. Yani Fethullah Gülen Hocaefendi ta çocukluğundan Hoca doğdu, Hoca olarak dünyaya gelmiş. Ailede hep ona iltifat ederdiler. Onun sofrada yeri başkaydı. Biz de pek kıskanmazdık onu. O, devamlı büyüklerin yanında oturmayı, sofrada özel yerinde oturmayı severdi. Ama bizim büyüklerin yanında oturmak pek hoşumuza gitmiyordu. Yani bizi kısarlar, az ye derler, çok ye derler; halbuki bir kenarda olsak kendi hürriyetimiz, kendi istediğimiz gibi hareket ederiz diye. Ondan sebep onu pek kıskanmazdık. O öyle o şeyi devam ettirirdi.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Diyanet’e girişi
Sonra ben askerliğime gitmeden evvel Fethullah Gülen Hocaefendi merkez vaizliği imtihanına gitti Ankara’ya. İlan edilmiş gazetede. O zaman esas yaşına göre on sekiz, fakat nüfus kağıdına göre on altı idi. Fethullah Gülen Hocaefendi merkez vaizliğine gitti, ordan Edirne’ye. Orda demişler ki “Yahu Fethullah Gülen Hocaefendi, sen güzel her şeyi kazandın da sen 42 doğumlusun, daha 16 yaşındasın. Seni biz resmi vazifeli vazifelendiremeyiz. Yoksa merkez vaizliğini kazandın. Hem yazılıda, hem sözlüde.” Yaşar Tunagür de o sıra Diyanet Reisi vekili. Yaşar Tunagür Hocam, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin imtihandaki kabiliyetini, hassasiyetini görünce -hiç tanımıyor, bilmiyor- kapının önüne çıkmış, Fethullah Gülen Hocaefendi’yi beklemiş. (Hocam da biraz üzülmüş orda ama yani bir görev alsa daha iyi olacak. En azından kitap parası olacak, kitap alacak. Zaten eline ne para geçtiyse kitaba yatırıyor.) Tunagür Hocam, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kolundan tutmuş, “Gel bakalım delikanlı. Nerelisin?” demiş. Fethullah Gülen Hocaefendi “Erzurumlu” demiş. Tunagür Hocam, “Seni ben bir yere görevlendirsem geçici imam olarak gider misin?” diye sormuş. Fethullah Gülen Hocaefendi de “babama bir danışayım, eğer uygun görürse” demiş. İhbarlı bir telefonla zannedersem babama “böyle böyle bir merkez vaizliği kazandım ama yaşım küçük olduğu için memuriyet vermiyorlar. Geçici olarak bir imamlık Edirne’de veriyorlar. Gidebilir miyim?” diye sormuş. Babam da “siz bilirsiniz” demiş. Yani babam çok saygılı Fethullah Gülen Hocaefendi’ye. Her şeyini ona veriyor. Çünkü biliyor yanlış yapmayacağını, emin.
Fethullah Gülen Hocaefendi’yi Edirne’de ziyaret
Fethullah Gülen Hocaefendi Edirne’ye gitti. Fethullah Gülen Hocaefendi Edirne’ye gittikten bir veya bir buçuk sene sonra annem çok üzülüyor. Ben de bir İstanbul’a gitmek istiyorum. Yani Erzurum’da işyeri yok, çalışıp para kazanmak, aile geçindirmek Fethullah Gülen Hocaefendi de yok. Aile bize kaldı. İşte gittim İstanbul’a. Sonra gittim Fethullah Gülen Hocaefendi’yi Edirne’de ziyaret ettim. Bir caminin penceresinde kalıyor. Bir adamlık yer. Gündüzün bana işte salata, ekmek, peynir ikram etti. “Yarın seni bir lokantaya götüreyim” dedi. Ama gece pencereyi bana verdi, bir kişilik pencere, bir tane ince bir döşeği var süngerden, iki tane de battaniyesi var. “Sen burada yat” dedi bana. “E sen nerde yatacaksın Hocam?” dedim. “Ben bulurum bir yer.” dedi. “E bari battaniyenin birini sen al.” dedim. “Yok, ben bulurum” dedi. Pencerenin her tarafı taş. Taş olunca soğuk oluyor. Çıktı gitti. Biraz sonra beni uyku tutmadı, bu nerde gitti yattı diye merak da var. Koskoca saray, burada bir pencere. Burayı da bana verdi, kendi nereye gitti? Kalktım yavaş yavaş, caminin içinde baktım ufak bir nefes sesi geliyor minberin altında. O minberlerin altı boşluk olur ya. Mübarek adam oraya altına bir seccade sermiş, başına da bir tane rahle koymuş, Kur’an-ı Kerim’leri koyduğu rahleyi, orda uzanmış, uyuyacak mı uyuyamayacak mı da belli değil. Ben aslında bir iki gün yanında kalacaktım, o hali görünce sabahtan erkenden “Hocam ben gideceğim müsaade edersen” dedim. “Yahu işte dursaydın” filan. “Yok, Hocam ben gideceğim” dedim. “Öyleyse ben sana lokantada bir yemek yedireyim, hiçbir şey yediremedim” dedi. “E olur. Yemeği yedir, oradan ben istasyona gideyim, trene biner giderim” dedim. O sıra pek karayolu vasıtaları revaçta değil, trenle gidip geliyorduk. “Tamam” dedi, çıktık. O Kapalıçarşı filan derken dolan babam dolan, “yahu hocam işte bura lokanta” diyorum. “Orda olmaz” diyor. Gidiyoruz başka bir lokanta. “Orda da olmaz” diyor. Beş on lokanta gezdik, hiçbirinde olmuyor. Ben işin mahiyetini bilmiyorum, niye olmuyor diyor. Ben hoca değilim ya. Meğerse hep içkili lokantaymış. İçkili lokantada bana yemek yedirmiyormuş. “Arada bir yemek yediğim, kebap yediğim bir lokanta vardı, o da kapanmış, kapatmışlar” dedi. Ha günlerden pazar. O esnaf kebapçısıymış, onun yediği yemek yeri esnaf kebapçısıymış. Pazar günü esnaf da olmayınca o adam pazar günleri kapalıymış. “Hocam en iyisi, biz yine akşamki gibi domates, ekmek, biraz da peynir alalım, caminin avlusunda bir yerde oturur yeriz. Ben oradan kalkar, giderim. Senin Allah işini rast getirsin” dedim. “Tamam” dedi. Aldık geldik, domates, ekmek, peynir yedik içtik suyla. Ben daha durmam. Yani o “kal” diyor ama “yok, ben daha durmayacağım” dedim. Hiç olmazsa pencere onun olsun. Edirne istasyonu da çok uzak, aşağı yukarı iki kilometre şehir merkezine. Kalktı benimle beraber ta oraya yaya geldi. Orda bilet aldık, trene bindirdi. Ama “İstanbul’da durma” dedi. Halbuki benim İstanbul’da işim var. Çok güzel bir işim var. Karaköy rıhtımında hamalların içine karıştım ben. Böyle elli kollu kabadayı bıyıklı mıyıklı bir Erzurumlu, beni sevdiler. Çok para kazanıyoruz. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yanına gittiğim zaman para da teklif ettim, “param var, böyle böyle İstanbul’da para kazanıyorum” dedim. “Yok, benim de aylığım var. Benim de param var. Daha eskisi gibi değilim şimdi. Senin parana ihtiyacım yok. Sen o parayı götür babama. Ama sana ben bir şey diyorum. Eğer dediğimi yapmazsan sonra darılırım” dedi. “Buyur” dedim. “Sen şimdi buradan trene bineceksin Sirkeci’ye, Sirkeci’den hemen vapura bineceksin Haydarpaşa’ya, Haydarpaşa’da bileti alacaksın.” dedi. Bana yol güzergahı çiziyor. Halbuki Sirkeci’de bir handa yatıyorum ben. Yatağım var, yorganım var. Orda tanıdık bildik arkadaşlarım var. Çalıştığım arkadaşlar var. Yani “onlara bile Allahaısmarladık etme, kanarsın, tekrar İstanbul’da kalırsın. Sen doğru Erzurum’a gideceksin” dedi. Bir bildiği var. Tabi o sıra İstanbul’da doğudan gelmiş bir genç, 18 yaşında bir genç delikanlı, Fethullah Gülen Hocaefendi biliyor harcanacağını. Sahipsiz, evsiz, barksız. Benim aklımdan öyle bir şey geçmiyor ama her şeyin içindesin. Bir de arkadaşım vardı yine Erzurum’dan. Orda benim çalıştığım dönemler cumaları hiç kaçırmıyorduk ama inanın gündüzleri gündüz namazlarının çoğu gidiyordu. Ben bunu itiraf edeyim yani o yaşta bir delikanlı, çalışıyorsun, iş görüyorsun, belki hiç etrafında namaz kılan yok, hiç abdest alan yok. Hatta kıldığın zaman üstten gülenler var. Dolayısıyla Fethullah Gülen Hocaefendi bunları bildiği için bana yol çizdi böyle böyle. Geldim trenden Sirkeci’de indim. Bir ayağım bu tarafa gidiyor, o Sirkeci postanesine doğru hemen onun yakınında bir yerde bir handa kalıyoruz, arkadaşlar filan var. Gideyim Allahaısmarladık edeyim mi filan. Bir ayağım Fethullah Gülen Hocaefendi’nin sözüne, ulan gidersem beni durdururlar, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin sözü yerine gelmez. Velhasıl kelam bismillah ya Allah dedim doğru vapura. Geldim Haydarpaşa’ya. Hemen bilet aldım. İki üç saat sonra doğu ekspresi kalkıyor, ekspres değil de o sıra işte posta treni. Bindim geldim Erzurum’a. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Allah’a şükür, o günden sözünü tuttuk. Hep böyle ne dediyse onu yaptık. İşte o hadise öyle oldu, Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyaretim hadisesi.
Askerlik ve sonrası görüşme
Sonra Fethullah Gülen Hocaefendi 1960’ta asker oldu. Askerliğinde de ziyaretine gittim Mamak’ta. İkimizi beraber askere istediler ama Fethullah Gülen Hocaefendi yaşını tashih ettirdi, 41 doğumlu oldu. Benden bir yıl evvel askere gitti. Fethullah Gülen Hocaefendi askerken ben de asker oldum. İskenderun’daydı. Sonra Fethullah Gülen Hocaefendi terhis oldu. Ben Hakkari’ye dağıtıma gittim. Sivas’tan ben firar ettim, yolumu değiştirdim yani firar etmedim de trenle Kurtalan’a gitmem lazım, ben Erzurum’a döndüm, Erzurum trenine bindim. Nasıl olsa buradan geçiyorum. Hakkari de Van’ın öbür tarafındaymış. İlk defa Hakkari’nin nere olduğunu öğrendim ben. Geldim Erzurum’a. Fethullah Gülen Hocaefendi de biliyorum terhis olmuş, Erzurum’da duruyor. Bir camide vaaz ediyormuş. Muratpaşa camiinde. İyi bir fırsat, bir iki senedir görüştüğümüz yok. Geldim Erzurum’a indim, üç gün kaldım Erzurum’da. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin iki gün vaazını dinledim. Mübarek adam, dişim ağrıyordu, bir de benim dişimi çektirdi. “Gel gidelim, bir Ahmet usta var” dedi. O sıra böyle modern dişçi filan yok. Kerpetenle çekiyorlar. Camiden çıktık. Hele de dişim fena ağrıyor ki. Fethullah Gülen Hocaefendi tuttu elimden, “Ahmet usta, bizim Sıbğat Efendinin bir dişi ağrıyormuş” dedi. Hangisi? Ha bu demeden Ahmet usta çekti aldı dişi. Allah uzun ömürler, sıhhat afiyet versin. Üç gün sonra beni aldı götürdü mahalle başına. Doğuya giden vasıtalar ordan gidiyor. Fethullah Gülen Hocaefendi beni eliyle götürdü oraya. Ben biraz da gitmek istemiyorum. Hava da kış. Ne olacaksa olsun beni Hakkari’ye göndermişler. Hakkari’yi konuşuyorlar işte böyle şöyle diyorlar. Sürgün gittim ben zaten. İstanbul’a ilk benim şey, İstanbul’dan sürgün ettiler beni Hakkari’ye. Sürgün, sürgün nasıl olsa. Biraz daha firar dolanayım dedim. Ama Fethullah Gülen Hocaefendi razı olmadı. “Vatanî görev en kutsî şeydir, gideceksin hiçbir amire itaatsizlik etmeyeceksin, görevini yapıp geleceksin.” dedi. Beni götürdü mahalle başına. Oradan Ağrı minibüsüne bindirdi. Minibüs şoförüne sıkı sıkı tembih etti; “Bu askeri sen Van’a giden bir arabaya bindireceksin. Ordan da Hakkari’ye gidecek.” Direkt Hakkari’ye vasıta yok. İşte Ağrı’ya gittim, Ağrı’dan minibüsle. Minibüsün kaloriferi yok, tezek sobası yanıyor minibüste. Minibüsün içinde arkada bir soba kurulu, borusu arkadan çıkmış. Kış, soğuk. Tezek yakıyorlar, minibüsün içi ısınıyor. Ağrı’ya öyle gittik. Ağrı’dan bir minibüsle Van’a gittim. Tam 24 saatte Van’a gittim. Oradan sordum soruşturdum, jandarma merkezine gittim, merkez komutanlığına. Dediler ki “yarın Hakkari postası var, burada dur.” O jandarma merkezinde beni misafir ettiler. “İki gün firarın var, seni cezalandırırlar” dediler. İşte “yollar kapalı, mazeretim var, yollar kapalı gelemedim” filan dedim. Ertesi gün onlardan bir asker arkadaş beni getirdi Hakkari postası var, otobüs, ona bindirdi, gittim Hakkari’ye. Hakkari’de tam yirmi beş ay kaldım.
Fethullah Gülen Hocaefendi’yi İzmir’de ziyaret
Terhis olduktan sonra da geldim, Fethullah Gülen Hocaefendi İzmir’de, Edremit’te merkez vaizi. O terhis olduktan sonra önce Trakya’da yine bir resmi görev almıştı. Ben askerken Kırklareli’nde, sonra Edremit merkez vaizi yine. Edremit’te haftada bir gün cumaları merkez vaaz veriyor. Sonra İzmir’e geliyor, Kestanepazarı’ndaki imam hatip talebelerinin müdürlüğünü yapıyor. Askerden geldikten sonra gittim ziyaretine. İşte yeni Edremit’e gitmişti. Kestanepazarı’nda olduğunu biliyorduk. Kestanepazarı’nı soracağız, öğreneceğiz. Otobüsle gittim İzmir’e. İndim o Kemeraltı. İlk defa İzmir’e gitmişim. Orda bir taksici var, “kardeş beni Kestanepazarı camiine götüreceksin” dedim. Sabah erken. Elimde eşyalarım var, Fethullah Gülen Hocaefendi’ye annem bir şeyler vermiş işte peynir, kavut, Erzurum işi bir şeyler. Veya giyecek bir şeyler var. Ona sebep taksiye müracaat ettim. Taksi böyle bir yüzüme baktı, “tamam, amca bin arabaya” dedi. Bindim arabaya. Ama orda bir tanesi sırtında böyle şerbet gibi bir şey satıyordu, köşede duruyor adam, tam onun karşısında taksiye bindim. Taksi böyle bir gitti bir dolandı geldi baktım o şerbetçinin yanında durdu. “Amca işte Kestanepazarı Camii bura, gel” dedi. “Ula kardeş, ben demin buradaydım, sen beni niye boşuna götürdün?” dedim. “E ne yapalım sabah kısmeti birkaç kuruş da biz alalım” dedi. “E olur, al iki lira” dedim. İki lira verdim. Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyarete ilk gidişimde öyle oldu. Orda da Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yeri iki kişilik değil, gene bir kişilik. İşte Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ufak bir çalışma masası var. Ben yanında oturduğumda kalkacağım ki Fethullah Gülen Hocaefendi oradan geçsin, yani dışarı çıksın. İki gün orda da beni misafir etti. Ama ben başka bir eve arkadaşlarının yanına gittim orda yattım, gündüzleri geldim Kestanepazarı’na.
Fethullah Gülen Hocaefendi’yi hapiste ziyaret
Fethullah Gülen Hocaefendi’yi 71 muhtırasında içeri aldılar. Diğer kardeşlerim de Mesih Efendi ile Salih Efendi de aynı anda İzmir’de bir çay sohbetindeyken onları da basmış almışlar. Hep beraber cezaevine konuldular. Diğer biraderleri dışarı attılar da Fethullah Gülen Hocaefendi’yi atmadılar. Fethullah Gülen Hocaefendi altı buçuk ay filan yattı İzmir’de sıkıyönetim hapishanesinde. Bir sefer babamı götürdüm ziyaretine babamla gittik. Bir sefer gene ben gittim beş on gün kaldım. O sıra ben resmi dairede çalışıyordum. Ama ücretsiz izin alıp gidiyordum. Mecbur ailemizin bir ferdi, medar-ı iftiharımız orda hapiste. Burada annem üzülüyor. Mecburen gittik bir iki sefer ziyaretine. Sonra Allah’a şükür bıraktılar. Tutuklu kaldı yani ceza vermediler. Ben öyle biliyorum. Tutuklu altı ay bilmem kaç gün yattı.
80 ihtilali
Sonra başka bir badireli dönem oldu. 80 ihtilali oldu. 80 ihtilalinden sonra arananlar listesine koydular, fotoğraflarını bütün memleket sathına, o anarşistlerle beraber. O sıra bu şeriat devleti kuracak diye suçlama o. İşte Allah, peygamber diyor. Talebe yetiştiriyor, iyi insan yetiştiriyor; bu cumhuriyet düşmanı. Halbuki vaazlarında Fethullah Gülen Hocaefendi defaaten “cumhuriyet en iyi yönetim” dediği vaki. Zaten o yüzden hâkimler, savcılar da şey yapmışlar ama tabi arananlar listesinde. O günkü koalisyon hükümeti milli güvenlik kurulu kararı alıyorlar. Listeler gösteriliyor oradaki heyete. Birisi yok. Bugünkü idarecilerden mülhem abileri o günkü hükümette “onu da getirin koyun, bunların gönlü hoş olsun” diyor. Yani “paşaların gönlü hoş olsun, onu da koyun” diyor. Aynen böyle. Sonradan söyleyenler varmış. Yani tabi o belki kötü niyet değil. Paşaların gönlü hoş olsun. Çünkü paşalar istiyorlar, o da arananlar listesinde, onun da fotoğrafını koyun her yere. Fakat elhamdülillah hem kendisi bir sürü meşakkate katlandı, yakalanmadı onlara, yedi sekiz sene. Erzurum’a geldi, Erzurum’da kaldık. İstanbul’da ben üç ay gittim geldim ona aşçılık yaptım, kaldığı yerlerde, kimsenin bilmediği yerlerde.
Fethullah Gülen Hocaefendi ile Erzurum ve çevre illere gezi
Fethullah Gülen Hocaefendi bir dönem Erzurum’a geldi. Erzurum’da da benim bir arabam vardı, ticari taksi. Geceleri yeni bir ev yaptım, kimse bilmiyordu. Merkezde de babadan kalma bir evimiz vardı. Diğer biraderler filan orda oturuyorlar. Ama ben bu dadaş kentinde bir Gez köyü vardı, orda yeni bir ev ihdas ettim, orayı pek kimse bilmiyor, oraya taşındım, yani ayrıldım biraderlerden. Fethullah Gülen Hocaefendi orada uzun zaman kaldı, akşamları kalıyordu, gece, sabahtan erken çıkıyorduk arabamla çevreyi geziyorduk. Çevre illere gidiyorduk. O haber alıyordu, tanıdık askere gelenler, Kestanepazarı talebelerinden filan askere gelenleri asker ziyaretlerine gidiyorduk. Tarihi yerleri gidip geziyorduk. Van’a iki sefer gittik. Van, Ahlat, Adilcevaz, o tarihi yerleri, Selçukluların tarihi yerleri. Bir seferinde de Erek dağına gittik, Üstad hazretlerinin kaldığı yere. Oraya Fethullah Gülen Hocaefendi çok ısrar etti, “illa gidelim” dedi. Bahar zamanı. Gittik o Erek dağının Üstad hazretlerinin kaldığı yere geçmek için bir su var, ufak bir su. Onu geçmemiz lazım. Bizim bir arkadaş vardı, zannedersem Mehmet Atalay Bey filan vardı. Fethullah Gülen Hocaefendi geçerken sanki birisi tuttu Fethullah Gülen Hocaefendi’yi suyun içine bastı, ayağı kaydı düştü. Üstü başı su oldu. Sonra çıktı, dedi ki “Neye fazla meyledersen Allah ondan seni mahrum ediyor. İhtar, cezalandırıyor. İlla gidelim, gidelim, dedim, demek ki buraya gelmem bir faydaya matuf bir şey değilmiş. Üstad hazretleri gelmiş buraya ama burada hallolmuş, pişmiş, ermiş, demek ki buraya gelmemiz biz hâlâ ona layık olamamışız. Hizmetinde olmamız lazım” filan. Yani öyle de bir şey demişti ama belki daha başka bir şey demiştir. Yani Fethullah Gülen Hocaefendi orda düştü. İşte o ikinci yasaklı döneminde de öyle bazı hadiseler oldu. Bir sefer Erzincan’a gittik. Erzincan’da bir iki arkadaş var, asker olmuşlar, onları ziyarete gittik. Askerî nizamiyede anons ettirdim. Bizim Mehmet Küçük var, bir de şimdi bu televizyonda program yapıyor, genetikçi, askerî okuldan atılma, o var asker. Ben bunları anons ettirdim. Fethullah Gülen Hocaefendi böyle arkada nizamiyenin orda bir yerde duruyor, kimsenin görmediği bir yerde, birisi görmüş orda. “Ooo merhaba, hocam hoş gelmişsin.” dedi. Ula bu kimdir? Neyse gittim “ula kardeş ne hocamı nedir, sen kimsin” filan. “Yahu dur Fethullah Hocam gelmiş, ben onu işte tanıyorum, vaazlarını dinliyorum.” dedi. “Ula baba dur daa aranıyor. Hele sen sus.” Neyse adamı susturduk, sonra anons ettik, öteki arkadaşlar geldiler. Anons ettiğimiz zatlar yedek teğmen, orda eğitim görüyorlar, kıtalara dağılacaklar. Onlar geldiler. O gün akşama kadar onlarla gittik bir ormanlık alana, bir şeyler, kebap mebap yani yiyecek bir şeyler filan Benim aşçılık marifetlerim vardır, bir şeyler ettim. Pilav demledim, et pişirdim. Yedik içtik akşama kadar. Onların gönlünü hoş tuttu Fethullah Gülen Hocaefendi.
Çocuklarımı Fethullah Gülen Hocaefendi’ye evlat verdim
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin işi oldu, maaşı oldu. Bizim maaşa filan girdiğimiz yok. Etraftan amcalar, babam, bilhassa anam Anam istiyor ki babam değil de Babam biliyor Fethullah Gülen Hocaefendi’yi. “Yahu sen bunu tutamazsın diyor, hanım. Bitti bunun işi, bunun bize bir hayrı yok, bu gidecek.” diyor. Anam “Yok, onu everirsen burada durur. İlla onu everek.” diyor. Daha evvel burada okuduğu dönemlerden bir iki talip kendileri gelmişler. “Bak, sizin böyle bir oğlunuz var, bizim kızımız var” diye Erzurum’da, anneme teklif etmişler. İşte falan geldi teklif etti böyle bir kızı varmış, öğretmen olacakmış filan böyle dedi. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin buraya gel. Babam hususi Fethullah Gülen Hocaefendi’ye İzmir’e gitti, seni illa evereceğiz. Fethullah Gülen Hocaefendi de “Benden size bir şart, illa da birisini evermek istiyorsanız Sıbğat Efendiyi everin benim yerime.” dedi. Ben de işte askerden yeni gelmişim, daha yeni bir işe girmişim. Bir ara maaşı bol olan hep aranırdı, işi olmayan aranmazdı. Öyle bir şey de var. Geldiler, düştüler benim peşime. “Ula etmeyin eylemeyin, ağabeyim dururken beni evermeyin!” dedim. Yok. Babam dedi ki “Hoca izin verdi, sırasını sana verdi.” Beni everdiler. Ondan sonra çocuk sahibi olduk, sekiz dokuz, Allah ömürlerini uzun etsin. Hiç de pişman değilim. Hep Fethullah Gülen Hocaefendi’ye onları evlat verdik. Aklı keseni “Hocam bunu ne edeyim?” diye sordum. Kızlarım daha on üç on dört yaşında. “Hocam, kız girdi on dört yaşına. Ne emredersin, okusun mu, dursun mu?” diye sordum. Damat adayını gönderdi; “Sıbğat Efendi, birisini gönderiyorum. Eğer beğenirsen bu benim oğlum. Kızını ver.” dedi. “Başım gözüm üstüne!” dedim. O sıra bizim kızları okutmamıza pek kimse icazet vermiyordu. Yani “kızın okuyup ne olacak?” diyordu. Dolayısıyla ben de öyle bir teklif edince o zaman “öyleyse kocaya ver, yani ben bir damat adayı gönderiyorum, verir misin, vermez misin” dedi. Kızları kocaya verdik. Oğlanları da büyük oğlanı, ilkokulu bitirdi, elinden tuttum götürdüm, “Hocam, al sana bir tane oğlan getirdim. Sen benim başıma evlenmeyi çıkardın. Bir sürü bunlar geldiler. Al birisi senin.” Mazhar’ı verdim. İki sene sonra Mazhar’ın küçüğü Kemal’i götürdüm gene. Kemal’i hatta götürmedim de. Daha on yaşında çocuk, buradan otobüse bindirdim, oraya da telefon ettim, “ben” dedim, (Kevser’dir onun mahalli yerdeki ismi, nüfusta kayıtlısı.) “Kevser’i gönderdim.” Mesih amcasına, benim bir küçüğüme. Orda matbaada çalışıyor. “Sen git” dedim, “filan saatte İzmir’e iner o otobüs.” Biliyorum otobüsün ne kadar zamana gideceğini, yirmi dört saatte gidiyor İzmir’e Erzurum’dan. “Sana Kevser’i gönderdim, al götür Fethullah Gülen Hocaefendi’ye.” dedim. İşte Kemal Efendi’yi de öyle buradan otobüsle tek gönderdim. On yaşında çocuğu, oradan amcası aldı götürdü amcasına. Büyük abim Fethullah Gülen Hocaefendi’ye teslim etti. Ortayı, liseyi İzmir’de okudu. Diğer oğlanlar burada. Birisi bugün Kemal ile gitti Amerika’da şimdi. Yani altı numara. Kanada’da okudu üniversiteyi. Şimdi Amerika’da, Adem Kalaycı’nın yanında, televizyonda teknik eleman çalışıyor. En küçüğü Selahattin o da bu sene bitiriyor, PDR okuyor. Bir de bu hasta oğlum var. Beş numara hasta oğlum. Bu hasta oğlum en vefalısı. Çünkü hiç yanımdan ayrılmıyor. Öbürleri hep gittiler. Her biri bir yerde, kimisi yurt dışında, kimisi İstanbul’da, kimisi İzmir’de, hah dediğim zaman hiçbiri yanıma gelmiyor. Ama Allahıma binlerce hamdüsenalar olsun, Seleme her dakika yanımda. Her dakika beni meşgul ediyor. Hiç boş bırakmıyor. Allahıma binlerce hamdü senalar olsun. Şikayetçi değilim onun öyle olduğundan. Çok şükür Rabbime. O da Allah’ın bir hikmeti. Belki başka şey olurdu. Bu işin realitesi. Şimdi var öyle insanlar. Belli bir yaşa gelmiş ama hiçbir meşguliyeti olmayınca evde filan, her şeyi bitirdim ben demiş, Allahum mahfazna her şeyi bitirmiş. Şimdi Allahu Teala, bu bir nimet, bana bunu vermiş, daha hiçbir şeyi bitiremedim. Yirmi dört saat onunla ilgileniyorum. Evden dışarı çıkamıyorum. Evden dışarı çıkmayınca da şeytanlar fazla rahatsız etmiyor. Yani evdesin, ailenlesin. Çıksam bile peşime hemen feveran ediyorlar, “gel, oğlan şöyle yaptı, gel yemek yedir, gel af edersiniz altını berbat etti” filan. Yani arada bir kaçsam bile bir saatliğine filan yine peşime telefonlar geliyor, “gel”. İşte büyük bir nimet. Hiç şikayetçi değilim.
Fethullah Gülen Hocaefendi rüyamda beni çağırdı
Fethullah Gülen Hocaefendi ile ilgili bir şey anlatmaya inan çok da endişe ediyorum. Yani belki Fethullah Gülen Hocaefendi ile ilgili bir şey rüyamda görmüşümdür, aklıma gelir de bunu anlatırsam rüyayı hakikat gibi o zaman yanlış bir şey olur. Yani Fethullah Gülen Hocaefendi zaman zaman benim ağabeyim, rüyamda görmüşümdür. Mesela beni çağırdığı olmuştur bir sefer, “nerdesin hiç gelmiyorsun” resmen demiştir bana. Hemen kalkmışımdır, “hanım kusura bakma, ben bir İzmir’e gidiyorum.” Ne bilet almışım, ne bir şey etmişim. Evim burada yakın transit yola, hemen yola çıkarım. “Yahu bir şey alaydın. Yiyecek bir şey alaydın” der. “Yok, ben gider orda alırım.” derim. Gelen otobüse el kaldırırım, “nereye gidiyorsun kardeş?” “Sivas’a”. Atlarım Sivas’a. Sivas’tan “nereye gidiyorsun kardeş?” “Ankara’ya.” Ankara’ya, oradan öyle. Yani böyle programlı filan bir şey değil. Fethullah Gülen Hocaefendi rüyamda birkaç sefer, “niye hiç gelmiyorsun buralara” demiştir. Fakat bu bir rüyadır yani. Ben görmüşüm o rüyayı. Veya içimden görmek istediğim arzu gelmiştir, kendi kendime kafamda öyle bir şey, rüyama da gelmiştir.
Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında herkes bir şey söylüyor
Bazen çok şeyler söylüyorlar. Fethullah Gülen Hocaefendi’den bazı bahsederken anlatanın hiç yaşı ile mütenasip bile değil. Yaşı Fethullah Gülen Hocaefendi’nin dörtte biri küçüklüğünde ama diyelim ki Fethullah Gülen Hocaefendi elli yaşındayken on beş yaşındaki adam kalkıp Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında bir şey söylüyor. Kulaktan dolma. Şimdi çoğusunu ben beraber yaşadığım anda hiç ne görmüşüm ne duymuşum. Diyor ki “ben Fethullah Gülen Hocaefendi ile filan yerde yemek yerken.” Halbuki sen daha ananın karnında yokken Fethullah Gülen Hocaefendi’yi tarif ediyorsun. “Yemek yerken böyle dedi. Dedi ki bismillah demeden yedin senin karnın doymadı.” Yani böyle bir şey yok. Bu tip şeylerden korktuğum için Fethullah Gülen Hocaefendi’ye danıştım. Fethullah Gülen Hocaefendi dedi ki “konuşmadığın daha hayırlı.” Yani o meseleyi anlatmak için bu yaş meselesini ileri sürdüm. Yani herkes bir şey söylüyor Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında, doğru yanlış. Belki biraderlerden de şimdi benden küçük bir birader, bizden duymuş, anamdan duymuş bir şeyler anlatıyor diyelim ki. Fakat duyduğunu anlatıyor. Duyduğunda içine bir tane girmişse onu bir başkasına anlatırsan o üç olur. Onun için ben çok endişe ederim.
Keşke babam Fethullah Gülen Hocaefendi’yi anlatsaydı
Fethullah Gülen Hocaefendi daha çok batıda olduğu için zaman zaman ben yanına gidiyordum birkaç gün kalmaya. Belki diğer biraderlere filan demediği bir şeyi bana diyordu: “Sıbğat Efendi Erzurum’da işler nasıl?” Yani sen yoksan düzgün gider mi? Annem babam biraderler, neyse çoluk çocuk Yani ben anlardım ki bana “hemen git” diyor. “Hocam müsaade edersen ben bu akşam veya yarın gitmek istiyorum.” diyorum. “Sen bilirsin Sıbğat Efendi. Git, pekala, Allah selametlik versin.” diyor. Yani öyle de bir şey vardı. Yanında da çok kalamadım.
Ben senede veya birkaç senede bir yanına gidiyorum, o da yanında hep yüzüne bakıyorum, hasretinden yüzüne bakıyorum. Belki konuştuklarının çoğunu da hafızamda tutamıyorum. Yani hep yüzüne baktığım için, başka şeyle meşgul olduğum için. İşte iki üç senede bir ziyaretine gitmişiz, yanında duruyoruz. Keşke bu imkanlar, bu teknoloji, bundan yirmi - yirmi beş sene evvel olsaydı amcalarım, babam, Fethullah Gülen Hocaefendi’yi anlatsaydı. Onların dünya şeyleri biraz daha az, bizim gibi değil. Ben çoluk çocuk sahibi olunca dünyayla fazla uğraşmak zorunda kaldım, yani mecbur kaldım.
Babam Fethullah Gülen Hocaefendi’yi keşfetmiş
Erzurum’da Fethullah Gülen Hocaefendi ile en çok beraber olan benim. Babam Fethullah Gülen Hocaefendi’yi Arapça ders okusun diye Erzurum’a getirdiğinde beni de peşine getirdi. Beni Fethullah Gülen Hocaefendi’ye teslim etti. Fethullah Gülen Hocaefendi’ye “Sen imam olmazsın da; ama bunu bir imam edelim. Bir köye imam verelim.” dedi. O sıra köylerde kadro madro yok. Köylere imam veriyorlar. İşte köy, imamın iaşesini temin ediyor. Beni zorla Fethullah Gülen Hocaefendi’ye teslim etti. Bana tuttu imamlık öğretiyorlar, işte hutbe böyle okunur, cenaze böyle yıkanır, namaz böyle kıldırılır. Daha yeni on üç - on dört yaşındayım. Hatta babam o dönemlerde bir iki defa beni hutbe okumaya çıkardı. Alışayım diye. Hemen on beş - on altı dedi mi beni imam verecek bir yere. Bir ruhsat bulacaklar bana, bir hocadan filan. İmam olmayı gönlüm sarmadı. Mesleğe atıldım, meslekte çalıştım. Fethullah Gülen Hocaefendi ile beraber kalıyorduk bir medresede. Ben okumayı reddedince, imam olmayı reddedince Fethullah Gülen Hocaefendi beni ayırdı kendinden. “Öyleyse seni başka bir yere götüreyim” dedi. Beni başka arkadaşların kaldığı bir yere götürdü. Onlar da orda iki arkadaş, hem Arapça okuyorlar, hem de birisi kundura yapıyor, yani ayakkabı yapıyor. Çalışmış daha evvel. Eskiden makine filan yok, hep elle dikiliyor bu şeyler. Diğeri de kap kacak temizliği yapıyor boş zamanlarında. Dolayısıyla hem harçlıklarını çıkarıyorlar, hem de okuyorlar. Hoca olacaklar, imam olacaklar. O arkadaşlardan birisi hâlâ yaşıyor, İstanbul’da. İşte ben öyle ayrıldım okumadan. Fethullah Gülen Hocaefendi beni başka bir yere verdi. İki sene ben mesleğe gittim, tamircilikte çalıştım, oto kamyoncularda muavin çalıştım. Fethullah Gülen Hocaefendi de o dönem Edirne’ye gitti imam olarak. Şimdi babam beni hep imam yapmak istiyor ya, ben de öyle olmayınca babam burada ben buradayım meslekte çalışıyorum, beni ziyarete gelmiyor. Duyuyoruz babam trene binmiş gidiyor Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyarete. Ben Erzurum’dayım beni ziyarete gelmiyor; trene biniyor gidiyor Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyarete. Birkaç sefer gitmiştir. Hem Kırklareli’ne gitti, hem askerliğinde İskenderun’a gitti Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyarete. Yani biz de şehirdeyiz o zaman. Diğer küçük kardeşim de matbaacılıkta çalışıyor, ben oto tamirciliğinde çalışıyorum. Böyle baraka bir gecekondumuz var, yaptık orda kalıyoruz. Babam hiç bizimle ilgilenmiyor. Hep Fethullah Gülen Hocaefendi’yi takip ediyor. Yani bir kıskançlık filan değil de, o dönem de yapmıyoruz. Ama babam Fethullah Gülen Hocaefendi’yi keşfetmiş. Babam çok akıllı bir adamdı. Çok tarih bilgisi var. Öyle her babayiğit hoca onun karşısında duramazdı. Çok nüktedan. Ve çarşıya çıktı mı asrın Nasrettin Hocası. “Hele buyur bir çayımı iç” der her esnaf. Çay içirirler, birkaç anekdot anlattırırlar, sohbet ettirirler, morallerini bulur, sonra babamı yola vururlar. Yani babam öyle. Bir sefer babama dedim “baba”, Fethullah Gülen Hocaefendi de vardı, “sen bu anlattıklarını bir kitaba böyle yazılı versen de ilerisinde bize de lazım olur, biz de babamızdan tevarüs etmiştir diye anlatırız” filan. Dedi “siz anlatamazsınız. Siz anlatırsanız hep üstünüze gülerler. O anlatmak da başka bir kabiliyettir. Siz anlatırsanız üstünüze gülerler” dedi. Babamdan da öyle bir hatıramız var.
Ailede Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yeri başka
Annemizin Fethullah Gülen Hocaefendi’ye tutkunluğu çok aşırı. Şimdi burada evimiz var, iki kardeş ayrı ayrı evlerde oturuyoruz. Evlerimiz muntazam. Ben hususi annem için ayrı oda yapmışım evimde. Ama annemin devamlı kulağı İzmir’de. “Ben burada üşüyorum, ayaklarım ağrıyor. Beni götürün İzmir’e” diyor. Alırım baharın, arabam var, arabaya bindiririm, güzün sonbahar -işte bahanesi o, burada ayaklarım üşür kışın- götürürüm İzmir’e. Altı yedi sene Fethullah Gülen Hocaefendi İzmir’deyken onu hep İzmir’e götürdüm. Kışları orda kaldı. Yazın gittim yine arabamla zorla aldım geldim, burada da çocuklar torunlar var, “nenemizi getir bize” diyorlar. Annem çok bağlı Fethullah Gülen Hocaefendi’ye. Gerçi anneler için her evlat öyledir de, fakat Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yeri başka. Babamda, annemde, nenem, dedem, amcalar Fethullah Gülen Hocaefendi ta çocukluğundan hocalığını ispat edince Bizim ailede de hocalara biraz iltifat fazla. O işte büyük âlimler, eskiden böyle belli bir yerleri yok, irşat tebliğ yasak, köy köy geziyorlar. Alvar İmamı, Vehbi Efendi, Aşir Efendi, meşhur Erzurum’un manevi dinamiklerinden bunlar, o asrın o zamanın insanları, yaşayan insanları. Köy köy geziyorlar. Muhakkak o köylere giderken bizim köy yol üstü. İpek Yolu üzeri. Bize uğruyorlar. Dedemin bir kahvesini içiyorlar, çayını içiyorlar. Bu din adamlarına çok saygılı bir aile bizim aile. Oradan Fethullah Gülen Hocaefendi’ye de bir din adamı olsun, bir din âlimi olsun Mesela rahmetli annem, bu benim büyük oğlanlar birisi avukat oldu, birisi öğretmen oldu, derken bana birkaç sefer demiştir, “küçüklerden birisini muhakkak hoca et”. Yani hocalığa bir şeyleri var validenin, “illa küçüklerden birisini hoca et” diyor. Ama onu da Allah verecek; olmadı. İşte bu hasta oldu. Beş altı sene sonra da öteki geldi dünyaya. Onu da abileri aldılar elimden, okuttular. Büyük abi Kemal, Mazhar. Annemin tutumu öyleydi.
Fethullah Gülen Hocaefendi “Benden dünyevî hiçbir beklentiniz olmasın” dedi
Fethullah Gülen Hocaefendi Erzurum’a valideyi ziyarete gelmiş. Peder vefat etmişti. Bana dedi “Sıbğat Efendi” (Bana Sıbğat Efendi der, hâlâ öyle der. Bugün bile öyle der. Ramazan’da birkaç gün beraber oruç tuttuk filan, aynen gene Sıbğat Efendi diyor.) “Teyzemi al gel bize” dedi. Annem burada benim evde. Bir de “halamı al gel” dedi. Aile büyüğü olarak. Bir de “bütün kardeşler, filan gün filan saatte bu senin evde hepsi olsun. Benim onlarla konuşacağım var” dedi. Çok büyük bir hadise bu. Ona sebep anlatıyorum. Ben, teyzem ayrı bir köyde, halam ayrı bir köyde, gittim arabamla onları topladım, “Fethullah Gülen Hocaefendi Erzurum’da, sizi görmek istiyor” dedim, aldım geldim. Aileyi de bütün çocukları, biraderleri, hemşireleri O sıra dışarıda kimse yok, hepsi burada Erzurum’dalar. Matbaamız var Erzurum’da. Kardeşlerim matbaada çalışıyor. Kız kardeşim, ablam burada, beyleriyle.
Fethullah Gülen Hocaefendi biraz sohbet etti. Dinden, imandan, hatta dünya geçiminden, işte böyle çalışacaksınız, böyle bir arada bir yeriniz olsun, hep aile, bir tarla alın, bir arada beş altı tane ev yapın, hep bir arada oturun, hastalığınızdan sağlığınızdan birbirinizin haberi olur. Bu tip şeylerden aile meselelerinden. Sonra dedi “ben size en mühim bir şey diyeceğim”. Bize dedi “ben sizin neyinizim?” Kardeşimizsin, büyük abimizsin. Fethullah Gülen Hocaefendi soruyor, “ben sizin neyinizim” diye. Anneme. Annem dedi “evladımsın”. Teyze dedi “yeğenimsin”. O zaman dedi “Ben bir yola girdim, bu yoldan dönmem mümkün değil. Ben bir Allah yoluna girdim. Benim dünyevî hiçbir beklentim yok. Sizin de benden dünyevî hiçbir beklentiniz olmamasını istiyorum.” Çalışsın, kazansın. İşte anama diyor bunu “bana baksın, yedirsin içirsin, öyle bir beklentiniz olmayacak”. İkincisi, “benim yüzümden sizi hapse de atarlar, takip ederler, taciz ederler. Bunlara şimdiden kendinizi hazırlayın. Gelecekte bunların hepsi olacak. Kendinizi hazırlayın. Eğer kendinizi bunlara hazırlamazsanız, ‘bu nerden çıktı’ diyecekseniz, şimdiden şimdi ortalık sakin, ne beni takip ediyorlar, ne de sizi. Deyin ki böyle bir kardeşimiz yok, böyle bir evladımız yok. Ben yoluma, siz de yolunuza.” Biz de o sıra ahdettik “Siz bizim canımız, kanımız, yüreğimizsiniz. Ne emredersen başımız üstüne! Ne gelirse senin yüzünden hazırız!” dedik ona. Ve bugün de aynı çizgi üzerindeyiz. Bu ne zaman biliyor musun? Bu hadise, otuz beş veya otuz üç yıl evvel! Babam vefat ettikten belki, 74’te vefat ediyor, bir iki sene sonra. Şimdi hal böyle. Fethullah Gülen Hocaefendi o sıra bizden böyle bir taahhüt aldı, bütün kardeşlerden. “Benim için sizi rahatsız edecekler, belki hapse de atacaklar. Ama bunları şimdiden kabul etmeniz lazım. Ona göre ben de sizin kardeşinizim, siz de benim kardeşimsiniz. Eğer böyle kabul ediyorsanız.” Yani Fethullah Gülen Hocaefendi’nin en mühim aile üzerindeki şeyi de budur. “Benden de dünyevî hiçbir şey beklemeyin. Ben buyum.” dedi. Biz de Allah’ın izniyle ondan dünyevî hiçbir şey beklemedik. Onun ününü, hatırını, en çok hatırını sayan insanlar yanına bile gidip kullanmadık. Hiç zerresini kullanmadık. Hatta bu oğlumu dersanede parasıyla okuttum. Aydan aya götürdüm, taksitini yatırdım. Hep itiraz ettiler; “yahu Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bir yeğeni”. Yook. Fethullah Gülen Hocaefendi’ye biz söz vermişiz. Allah onun rızkını verir. Makbuzları hâlâ duruyor. Bir gün Çünkü Fethullah Gülen Hocaefendi’nin o sözü var ya. “Benim yüzümden sizi rahatsız edebilirler.” Aziziye Koleji’ne yatırdığım makbuzlar hâlâ bavulumda duruyor. Şimdi bunlar küçük şeyler; ama büyütürler. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Allah izin verirse hem taahhütnamesini yerine getiriyoruz, hem de bundan sonra da onun arkasındayız.
Fethullah Gülen Hocaefendi “Fareyi öldürmeyelim” dedi
Fethullah Gülen Hocaefendi İzmir’de. Ben resmi dairede şoförlük yapıyorum. Bir kamyonla İzmir’e trafo götürdüm, resmi dairenin. Fethullah Gülen Hocaefendi o sıra İzmir Mektupçu’da bir yerde kalıyor, bir evde kalıyor. O sıra İzmir böyle kalabalık değil, kamyonu bir sokağa çektik, yakında bir yere. Bir tane yanımda muavin, bana yardımcı arkadaş var. Selam aleyküm. Aleyküm selam. Trafoyu indirmişiz. Kamyonla geldik, misafir olacağız. Ertesi gün başka iki tane trafoyu alıp Erzurum’a geleceğiz. Fethullah Gülen Hocaefendi bizi misafir etti; “ooo buyurun, buyurun” dedi. Üç odalı bir ev. Altında da bir mutfak, bir de abdest alacak yerler var. Eski cumbalı bir ev. Şimdi arkadaşım sigara çiftçisi, ben de içiyorum tabi ama Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yanında içmiyoruz. Çocukluğundan beri Fethullah Gülen Hocaefendi’den sakınıyoruz. Şimdi bu arkadaşım ben delleneceğim diyor. Bizi bir odada misafir ettiler. Odada “pencereyi açalım, burada iç Ramazan” diyorum. Adı da Ramazan çocuğun. Ben sabrediyorum, korkuyorum çünkü. Ramazan orda nasıl bir sigara yaktıysa meğerse o pencereden tam Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kaldığı pencereye duman gitmiş. Bir de baktım kapı çalındı. Hemen geldi ikaz etti, “Sıbğat Efendi, bu odadan bir pis koku mu geliyor?” dedi. Dedim “hocam pencereyi açtık, herhalde ondandır.” Tamam, kaldırdık. Daha ondan sonra yapmadık öyle bir şey.
Sonra sabahtan kahvaltı yaptık. Orda bizi misafir etti ya. Bize sordu “ne zaman gideceksiniz, ne edeceksiniz?” Dedim “arabamı yükleyeceğim, iki tane trafo yükleyecekler, oradan Erzurum’a gideceğim.” Bize iyi bir kahvaltı, işte peynirli yumurtalı filan kahvaltıyı yaptık. O ara aşağıdan arkadaşlardan birisi “hocam” dedi “burada büyük bir fare var.” O kaldıkları evde, eski bir ev. Meğerse lağımdan bir fare. Fethullah Gülen Hocaefendi dedi ki “o günlerdir var burada, çıkıyor ortalığı karıştırıyor, yine nerden içeri giriyorsa giriyor. Bir türlü tutamadık, ortalığı şey yapıyor” filan. Hemen ben fırladım. “Hocam ben bunu hemen hallederim” dedim. “Nasıl edeceksin?” dedi. “Öldürürüm gider” dedim. “Yahu öyleyse biz de öldürürdük ama iş onu öldürmeyelim” dedi. “Hocam, fareden nasıl kurtulunur, onu öldüreceğiz” dedim. “Yok, onun buraya girmemesini sağlayalım” dedi. O zaman tuvaleti iptal etmemiz lazım. Neyse o sıra tuvalet seyyar kapakları yeni yeni ihdas edilmişti. O zaman dedim “ben bir şey gördüm İstanbul’da, öyle bir şey alayım buraya”. Tuvalet taşı şimdiki gibi modern tuvalet taşı değil, o eski mozaik taşlardan. Ben gittim İzmir’i aradım, Kemeraltı’nda oraya bir kapak buldum. Artık döndüm ta öğleden sonra getirdim oraya koydum. Allah razı olsun, ikinci gidişimde miydi, Fethullah Gülen Hocaefendi memnuniyetini izhar etti. “Allah razı olsun, bir daha o fare çıkmadı o senin kapaktan ötürü” dedi. Tabi ilk İzmir şeyleri öyle eski püskü evler, birkaç arkadaşıyla oturuyordular.
Buca kampını ziyaret
Buca kampına gittim. İzmir’e Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyarete geldim, yok Fethullah Gülen Hocaefendi. Allah gani gani rahmet etsin, bu yakında vefat etti, Köse isminde birisi var. Leblebici Hanı var İzmir’de, orda onun bir dükkanı var, orayı biliyorum daha evvel gidişlerimden. Dedim hele gideyim Köse Mehmet’ten sorayım. Gittim. Selam aleyküm. Aleyküm selam. Hoş beş etti adam, Hocanın kardeşi gelmiş diye iltifat etti, çay ısmarladı. Dedim böyle böyle ben Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyarete geldim ama yok. Bana tuttu tarif etti, dedi “buradan minibüse bineceksin, Buca’ya gideceksin, Buca’dan o yana da eğer rast gelirse bir arabaya bineceksin, bilmem ne deresinde bir ağaçlık yerde çadır kurmuşlar, kamp yapıyorlar talebeyle.” Ben buranın garibiyim. Bindik bir minibüse, bir saat filan Basmane’den Buca’ya geldik. İşte Buca’nın neresiyse şehir merkezi, ordan da sordum böyle bir dere varmış vadi, nerde o vadi? Birisi tarif etti, bir mezarlıkların yanından filan tam iki saat yaya yol yürüdüm. Buca’ya. Akşam yakın birileri demiş ki “birisi geliyor” Fethullah Gülen Hocaefendi’ye. Fethullah Gülen Hocaefendi çadırdan çıkmış; “onun gelişi bizim Sıbğat Efendi’nin gelişi, Sıbğat Efendi geliyor” demiş. Gittim, elini öptüm. Selam aleyküm. Aleyküm selam. İkram izzet ettiler, yemek yedirdiler, kabak yemeği, bulgur çorbası. Tabi orda o gece yattım. Beni misafir ettiler. Ertesi gün gene kalktım ama yaya bırakmadı. “Bizim erzak arabası gelecek buraya, o erzak arabasına biner gidersin” dedi. Arkası açık bir pikap geldi. Bilmiyorum kimdi, hangi abilerdendi? Beni ona bindirdi, “bunu götür İzmir’e” dedi. Geldim İzmir’e. Bindim otobüse Erzurum’a geldim. Öyle bir iki günlük ziyaretti, arada bir oluyordu. O da öyle oldu.
Edremit’te kamp ziyareti
Bir de Edremit’te bir kamp yeri var. Bir de oraya gittim. Dediler ki “Fethullah Gülen Hocaefendi Edremit’te talebelerle kampta”. Bindim İzmir’den, Edremit’e. O sıra sahil yolu öyle kötü, öyle tapır tıpır, Aliağa’dan işte bu tarafa doğru. Neyse işte üç dört saate geldik Edremit’e. Edremit’te de böyle taksi maksi vasıta fayton filan bir şey yok. Kime sorduysam, rast gele bir cami Allah tevafuk ettirmiş, tam Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vaaz ettiği caminin önünden birisine sordum. “Böyle bir kamp yeri varmış, Fethullah Hoca var burada vaaz ” filan. “Tam bu camide vaaz ediyor. Ben o kamp yerini biliyorum da sen nasıl gideceksin, araba yok bir şey yok” dedi. “Yahu bir türlü gideceğim ben. Ziyaretine gelmişim bir iki saat. Ta Erzurum’dan kalkmış gelmişim. Ziyaret edeceğim, halini hatırını sorup döneceğim ben” dedim. Tarif etti bana. Oraya da yaya gittim. Böyle bir tepeye doğru bir yer. Ha babam de babam bir buçuk saat yaya yürüdüm. Güzel böyle suyu muyu akan bir yer. Baktım ilerde böyle ufak ufak çadırlar filan var. Herhalde buradır dedim. Sevindim gittim. Selam aleyküm. Aleyküm selam. Çocukların çoğusu tanımıyor ama daha evvel Kestanepazarı’ndan birisi beni tanımış. Orda çocukların başında bir abi. “Ooo ağabey buyur” dedi. “Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyaret etmeye geldim” dedim. “Yok o bugün bilmem nereye gitti. Seslemişler sohbete gitti. Bugün buraya gelmeyecek, orda kalacak” dedi. Eyvah! Neyse o gün durdum orda tek başıma, Fethullah Gülen Hocaefendi yok. Beni çocukların yanında bir yere yatırdılar. Ertesi gün bir haber daha geldi. Edremit’ten birisi erzak getirdi arabayla pikapla. Arkadaş oranın yetkilisine “Fethullah Gülen Hocaefendi gelmeyecek, İzmir’e gidecek, kampa gelmeyecek” demiş. İzmir’de neyse bir işi varmış. Bozyaka’da da yeni bir inşaat yapılıyor. Fethullah Gülen Hocaefendi dışarıda, ben ordayım. Daha ben burada durmayayım öyleyse dedim. “Ağabey, giderken beni de Edremit’e götür pikapla” dedim. Bu sefer de öyle Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyaret etmeden döndüm geldim tekrar. Öyle bir şey oldu o dönemde. Ziyaret edemedik.
Fotoğraf çekilmesine rızası yokmuş
Fethullah Gülen Hocaefendi’yle bir sefer de bu doğuda tarihi yerleri gezdik. Onların hepsinde fotoğraf çekildik. Yani fotoğraf çeken birisi vardı. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yakınlarında olan bir kardeş. İşte o Selçuklu tarihi kümbetleri derken Fethullah Gülen Hocaefendi her nerdeyse fotoğrafı çekildi, çekimi yapıldı. Beraber olduk. İş bittikten sonra döndük. Belki on beş - yirmi saatlik bir seyahat. Döndük geldik. Tabi ümit ediyoruz orda hep çekilmiş fotoğraflarımız var. Fethullah Gülen Hocaefendi, bazı yatırlar var adı bilinen, onların kümbetlerine girmiş okumuş, fotoğraflar çekilmiş. Ama sonra o fotoğraflardan istedim, bana da bir iki tane bunlardan hatıra olsun diye. Neyse o abi götürmüş o fotoğrafları. Fotoğrafı çevirirken bir sakatlık olmuş, iki tane film, ikisi de yanmış. Sonra ben bunu Fethullah Gülen Hocaefendi’ye dedim, böyle böyle bir iki fotoğrafın filan vardı, benim de vardı içinde. Ben inanmadım. Dedi ki o fotoğraflar yandı. Çekemedik yani fotoğraf, filmleri yandı. Fethullah Gülen Hocaefendi “Onlara öyle bir sevindim ki! İyi ki yanmış” dedi. Sonra anladım ki o fotoğraf çekilmesine rızası yokmuş, hepsi yandı, elimize bir şey geçmedi.
Burada Erzurum’da çekilmiş birkaç şey vardı. Erzurum’un ileri gelenleriyle birkaç insanla. Ben birkaç sene evvel yetkililerden o çekimlerden bir kopya istedim. Hem fotoğraflardan hem o çekimlerden filan. Bulamadık dediler. Onlar da kaybolmuş. Onlara da ben öncülük etmiştim. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin demek ki rızası yokmuş. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin talebeliğini bilen, onunla beraber talebelik eden arkadaşlardan birilerine Fethullah Gülen Hocaefendi’yi anlattırmıştık. Onlar da kayboldu dediler. Belki bende olsaydı Şimdi dediğim gibi bende ne Fethullah Gülen Hocaefendi’nin fotoğrafı var, ne babamın annemin Şimdi birisi, bir dost, “hiç babanın fotoğrafı var mı?” diye soruyor. “E var bir tane” diyorum. Alıyor gidiyor, tamam. İstemiyoruz da gidiyor. Validenin var. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin senle fotoğrafı var mı? Bunlar son, torunum yollamış. Bilgisayardan çekmiş, orda var ya birkaç tane. Bir tane de var cenaze namazı kılarken. Amcamın cenaze namazı o da. Kırkıncı Hoca da var orda. O da nerden kalmışsa bilemiyorum. Yine uşaklar saklamışlardır.
Fethullah Gülen Hocaefendi’yi Amerika’da ziyaret
Fethullah Gülen Hocaefendi Amerika’ya gittikten üç sene sonra ben gittim. Üç sene vize vermediler. İki pasaport değiştim, üç sene sonra nihayet üç aylık vize verdiler. İşte gittim Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyarete. Fethullah Gülen Hocaefendi Amerika’ya yeni gitmiş, ilkel bir ev. Başka birkaç arkadaş var yanında. Aşçısı yok, yemek pişireni yok, işte kendileri pişiriyorlar. Ben orda Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yanında iki ay kaldım. Üç ay oturum vermiştiler bana, iki ay kaldım. İşte zaman zaman yemek pişiren arkadaşlara yardımcı oluyordum, yemek pişiriyorduk. Fethullah Gülen Hocaefendi Erzurum usulü yemekler talep ediyordu. Erzurum’a has yemeklerden becerip yediriyorduk. İki ay beraber kaldık.
Ondan sonra iki sefer daha gittim Amerika’ya. Birisinde kız çocuğum Los Angeles’taydı. Annesini götürmek istedik de vize alamadık annesine. Benim gitmem şart oldu. Adem Kalaycı’nın hanımı. Çocuğu üzerine rastlayınca hiç olmazsa diğer çocuklara bakayım diye. Ben Amerika’ya gittim, Fethullah Gülen Hocaefendi’den izin istedim; “hocam müsaade eder misiniz bir Hansa’ya da gideyim?” Fethullah Gülen Hocaefendi “Sen beni mi ziyarete geldin, Hansa’yı mı?” dedi. “Hocam sizi ziyarete geldim ama Hansa’nın böyle bir problemi varmış, çocuklara bakmam lazımmış” dedim. “Hiç durma, hemen uçakla, çocuklar sana bir bilet alsınlar, hemen git, madem öyle bir problem varsa” dedi. İşte Los Angeles’a gittim. Sonra döndüm Los Angeles’tan. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ziyaretine gittim, elini öptüm. Fethullah Gülen Hocaefendi “Döndün mü?” dedi. “Döndüm” dedim. Fethullah Gülen Hocaefendi “Ne zaman Türkiye’ye?” diye sordu. “Bir iki gün sonra. Bilet günüm öyleydi” dedim. Fethullah Gülen Hocaefendi “Ne gördün o gittiğin yerde, Los Angeles’ı nasıl gördün, hele anlat bana” dedi. “Los Angeles’ın ben neyini anlatayım. Ben Los Angeles’a gittim ama eve girdim, Adem hocanın evine girdim. Başka da hiçbir şey görmedim. Çocukların bakımıyla uğraştım. Çocuk hastaneden çıktı, evine geldi, Adem hoca geldi, çocuklarını teslim ettim. Ordan da çıktım uçağa bindim buraya geldim. Ben daha bir şey görmedim” dedim. Fethullah Gülen Hocaefendi “İyi etmişsin, hiçbir şeysini görmemişsin Los Angeles’ın” dedi.
Son gidişim ramazanın yirmisinden sonraydı. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yanında olunca orada günleri pek sayamıyorum. Gittim, ramazanı beraber tuttuk, teravihleri beraber kıldık. Hatimle teravihi benim damat Cevdet kıldırıyor. Hatimle teravihleri kıldık. Allah’a şükür, Fethullah Gülen Hocaefendi hiçbir vakti şey yapmadı, hep beraber kıldık. Zaman zaman akşamları kendisi kıldırdı namazları. Bayramı beraber ettik. Benim yedi sekiz torun var orda. Onlarla beraber hep bir arada Fethullah Gülen Hocaefendi “bayram ziyafetiniz benden, bayramı beraber edelim” dedi. Bayramı Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yanında beraber ettik, yedik içtik. Ramazan boyunca da ben Fethullah Gülen Hocaefendi’nin şekeri var, kalp rahatsızlığı var, belki rahatsız olur diyordum; ama elhamdülillah hiçbir şey görmedim. Yine ikindiden iki saat evvel gelip orda ders yapıyordular. Hadis dersi, Tefsir dersi. Saatlerce. Ondan sonra dua saati. Akşama yakın bir saat de o. Fethullah Gülen Hocaefendi hep onların hepsini yapıyor, ikindi namazından sonra. Namazları da zaman zaman kendisi de kıldırdı. Çoğu zaman akşam namazlarını. Sabah namazlarını arkadaşlar kıldırıyorlardı. O da beraber. İyi geçti elhamdülillah. Ben hatta geldim burada arkadaşlara hep müjde veriyordum. Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ben ilk defa Yani Amerika’ya gitmeden evvel de İstanbul’da beraber ramazan tutmuşluğumuz vardı. Fethullah Gülen Hocaefendi ramazanda hem kalp vardı hem de şekeri kontrol altına henüz alınmamıştı, bayağı zorlanıyordu. Ama elhamdülillah bu ramazanda ben hiç öyle bir şey görmedim. Hem sohbetlerinde hem beraber namaz kılışımda çok iyiydi. Buradaki arkadaşlara da hep onu müjdeledim, çok iyi dedim. Fakat işte bu kurban bayramından sonraki hadiseler bayağı Fethullah Gülen Hocaefendi’yi hırpalamış. Şimdi sabah çocuklar konuşmuşlar, bugün yine birdenbire tansiyonu yükselmiş, yani ufak tefek bir rahatsızlıkları olmuş. Yani devamlı demek stres oluyor.
Fethullah Gülen Hocaefendi öyle bir sarıldı ki!
Ben direkt gittim, bu Amerika’daki oğlum aldı beni havaalanından. İşte ramazan, akşam üstü, gittik benim oğlanın evine. Orda iftar ettik, ben bir an evvel diyorum Fethullah Gülen Hocaefendi’ye kavuşayım. Sadece iftar ettik, çıktık yola. Geldik, girdik Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kaldığı mekana. Yatsı. Fethullah Gülen Hocaefendi kaldığı yerden, o koridor var, koridordan şeye geliyor yatsı namazı için. Tam o kendi mekanındaki kapıdan çıkarken ben de dışarıdaki kapıdan içeriye girdim. Böyle hemen durdu. “Vah Sıbğat Efendi” dedi. Hemen koştum. Daha böyle hiç sarılmamıştı bana. Öyle bir sarıldı ki böyle iki eliyle beni sıktı. Fırsat bu fırsattır, ben de onu sıktım. Öyle bir hasret giderdik. Yani kırk senedir veya elli senedir ziyaretlerine giderim, ilk defa böyle sarıldı. Ama dört sene geçti birbirimizi görmediğimiz. Gerçi bu internetlerle bir iki yüz yüze görüştük ama internet ile görüştük, böyle fiziki olarak dört sene hiç birbirimizin yanına gelemedik. Bu sefer öyle oldu. Allahıma şükürler olsun! Yani bir sıktı, bağrına bastı, eh dedim, hocam gene beni bağrına bastı, daha bir şey olmaz Allah’ın izniyle. Ve ilk bu sefer öyle oldu. İlk karşılaştığımız şey.
Bir sefer de ayrılırken ağladı. Yani daha evveller değil de ayrılırken. Beni hep ta oturduğu yerin o araba park yerinden de ileriye doğru muhakkak ayrılırken öyle yaya dışarıda yola vurmuştur. Bu sefer sadece kaldığı yerde elini öptüm, müsaade istedim. Çünkü bir gün sonra gidecektim. Çocukların yanında, diğer torunlarımı filan da Müsaade istedim, “olur, onların yanında kal, sonra oradan gidersin” dedi. Ona sebep böyle dışarıda olmadı, bu sefer binadan yola vurdu. Yani bu sefer de öyle binadan, karşılaştığımız öyle çok samimi oldu ama yola vurma öyle dışarıya çıkmadı. Kaldığı mekandan “uğurlar olsun, Allah selametlik versin” dedi. Elini öptüm. Tabi elini vermiyor da yani öyle işte. Ben hiç elini verdiğini görmedim onun. Bir sefer yalvardım, ağladım, “yok, kesinlikle, hiç mızıkçılık etme bana, öptürmem” dedi. “Allah canına, bedenine sağlık, ömrüne uzunluk versin” diledim. “Hayırlısıysa versin” dedi. Ben böyle yüzüne dedim. “Hep dua ediyoruz; Allahım sana uzun ömürler, sıhhat afiyet versin” dedim. “Hayırlısıysa versin. Hayırlı değilse vermesin” dedi. İnşallah hayırlısıyla uzun ömürlü olsun. Allah sıhhat ve afiyet versin.
Fethullah Gülen Hocaefendi’yi üzenlere Allah merhamet versin
Fethullah Gülen Hocaefendi’yi üzenlere Allah merhamet versin. Bir şey demiyoruz biz, merhamet versin diyoruz, başka ne diyelim. Kötü bir şey desek onlara hiçbir şey olmayacak, bizim defterimiz kabaracak. Yine iyi bir şey diyelim, belki iyi olurlarsa bizim defterimiz biraz incelir. Onların hidayetine vesile olursa eğer dualarımız. Başka da bir şey diyemiyorum. Hiç böyle bir şey olmamıştı.
Son zamanlarda tabi işte bu hadiseler bizi çok fazlasıyla üzüyor. İnsanın aklına her şey demek geliyor. Her şey demek. Ben Erzurumluca çok kötü söz bilirim. Erzurumluca. Hocamız her gidene “sakın onların söylediklerine mukabele etmeyin” demiş. Yani hal böyle olunca biz de hep sükût ediyoruz, bir şey demiyoruz. Ne derlerse desinler. Diyorlar da zaten.
Şimdi bu hadiseler ilk çıkınca bu Fethullah Gülen Hocaefendi’nin aleyhinde konuşan zatlar beni ağlattılar. Kendileri için ağladım ben. Ya nasıl olur böyle bir şey? Hiç umulmadık bir şey. İnan, hâlâ ben kendileri için üzülüyorum. Fethullah Gülen Hocaefendi için üzülmüyorum. Fethullah Gülen Hocaefendi zaten elli sene altmış sene evvel “ben bu yolun kervanıyım, her şeye hazırım” demiş çıkmış. Onlar ne derse desin, onların dediği zerre kadar Fethullah Gülen Hocaefendi’yi etkilemez de, tesir de etmez. Tabi ruhen üzer biraz ama kendisi için değildir. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin mesela arandığı dönemler var, hapis yattığı dönemler var, ya insanın aklına geldikçe şey yapıyor, o dönemlerde inan ki nefsi için bu kadar üzülmemiştir. Ben cezaevinde yattığı zaman pardösü götürdüm, kabul etmemişti. “Ben kendi pardösümle idare ediyorum” demişti. O dönemler üzülmemiş. Şimdi çevresindeki insanlar için üzülüyor. Eğer üzülüyorsa. Acaba çevremdeki insanlara bir zarar gelir mi? Yani aileden değil de başka diğer ona can-ı gönülden bağlı olan, her şeylerini onun söylediği istikamette Allah rızası için feda edenler için üzülüyor. Yoksa eminim ben, nefsi için üzülmüyordur, ailesi için de üzülmüyordur.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin başını eğdirecek hiçbir fiilde bulunmadık
Çünkü elhamdülillah bugüne kadar Allahıma binlerce hamdüsena olsun ne evlatlarımızdan ne onun kardeşlerinden ne de yakın akrabalarımızdan onun yüzünü kızartacak, başını eğdirecek hiçbir fiilde bulunmadık. Allahıma binlerce hamdüsenalar olsun. Bir karakola ifade vermeye bile gitmedik. Siyasi olarak bir mahalle, bir apartman idareciliğine bile tevessül etmedik. Olur ki bir mesuliyet vardır, altından kalkar mıyız, kalkamaz mıyız diye. Muhtar adaylığına bile tenezzül etmedik. Yani şimdi siyasi derler, şu derler, inanın siyasetçilerden ANAP döneminde de bu zatların döneminde de Erzurum merkezli bana teklifler geldi, yani belediye encümen azalığına, milletvekilliğine değil, belki talep etseydim onu da yapardılar, “belediye encümen, daimi encümen azalığına aday gösterelim, hem seçileceğin yerden” dediler. Vallahi de billahi de reddettim ben. Yok bizde. Biz “eûzü billahi minessiyase” demişiz. Bizim üstadımız öyle demiş. Biz giremeyiz siyasete filan dedim reddettim. Şimdi bunlar ne derlerse desinler, ben öyle bir şeye Fethullah Gülen Hocaefendi’nin zaten haberi olmadan tevessül etsem Fethullah Gülen Hocaefendi reddeder beni. Çünkü neden? Daha evvel yakın akrabalardan birisi, kendisi talep etmişti. Belli bir gruptan milletvekili adaylığını. Onlar da koyuyordular. Fethullah Gülen Hocaefendi beni aradı; “Bak bizden kimse siyasete girmesin Sıbğat Efendi” dedi.
Bizim ailemiz, asırlarca devletimize hizmet etmiş
Birçok araştırmalar yapıldı, kontroller edildi. Arabanız var mı soruldu. Eviniz var mı soruldu. Bizim ailede iki kardeşin tapusu var. Benim bura üç senelik tapudur. Çocuklar kredi aldılar. Ordaki evimi istimlak ettiler seksen beş bin liraya. TOKİ istimlak etti. Mecburi istimlak. Seksen beş bin lira. Beş bin lira da enkazını sattım. Doksan bin lira. İşte gerisini de çocuklar bizim Kemal filan oradan buradan tedarik ettiler, burayı aldık yüz doksan bine. Şimdi tabi böyle bir ev, ben oturmak da istemiyorum. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin şeyine aykırı. Ama mecbur kaldım bu çocuğa sebep. Çünkü çok katlı evde oturamıyorum ben, bu çocuk herkesi rahatsız ediyor. Onun için tek de ancak burayı buldular. Çocuklar “baba işte bir tane evin var” dediler. Şimdi bir benim var, bir de başka bir kardeşimin var. Diğer kardeşlerimin tapulu bir yerleri yok. Buradan başka da şöyle bir çizilik tapulu veya tapusuz yerimiz yok. Babadan kalma tarlalarımız var, onları da vakfa hediye ettik, yani vakfa bağışladık. Vakfın uhdesine geçti onlar. Bizim ailemiz, dedelerimiz asırlarca devletimize hizmet etmişler, devletimizin yanında olmuşlar. Biz de devletimizin yanındayız. Hükümetin yanında olmuşuz olmamışız mühim değil. Hükümet bizim yanımızdan ayrıldı. Biz yine hükümetimizin yanındayız. Gene ben onların bu sözlerine onlardan çok üzülüyorum. Keşke böyle acı sözler söylenmeseydi. Büyüğümüzün ikazlarıyla sabredin, bir gün güneş gelip her şeyi silip götürecek, bütün karanlıkları silip götürecek inşallah. Ümidimiz o. Vesselam. Allah razı olsun.
- tarihinde hazırlandı.