Hafızların Hocası Hakk'a Yürüdü
Zekeriya, memleketi Mardin'den Manisa'ya okumak için gelmişti. Bu ilin hemen yanı başındaki Akhisar ilçesinde meşhur bir Kur'an kursunun varlığını öğrendiğinde kararını vermişti: Önce hafızlığını tamamlayacak, ardından eğitimine devam edecekti. Kamyon şoförü babasının onayının ardından Hilaliye Kur'an Kursu'na kaydoldu. Zekeriya gibi 45 yılda Hilaliye'den bugüne kadar 2 bin 300 hafız mezun oldu, 10 binden fazlası da Kur'an öğrendi. Bu müessesenin ilk çivisini çakan ve üstüne katlar çıkartan kişi ise Şahin Yılmaz Hocaefendi idi. Etrafına ışık saçan hayatı ardında binlerce ışık bırakarak geçtiğimiz hafta sona erdi. Hilaliye Eğitim Kurumu senede ortalama 50 hafız mezun ediyor, başarılı olanların lise ve üniversite eğitimini tamamlamalarına yardımcı oluyor.
Vefatından bir gün önce hafızlık cemiyeti yapılıyordu. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi yoğum bakım ünitesinde tedavi gören Hocaefendi ise ilk defa bu merasime katılamıyordu. Oğlu Abdullah Yılmaz "Bedeni burada değil ama ruhen aramızdadır." diyerek babasının manen aralarında olduğunu ifade ediyordu. Ama kan kanseri (lösemi) ve akciğer enfeksiyonu sebebiyle tedavisi sonuç vermiyordu. 71 yaşındaki Hocaefendi, 28 Mayıs günü saat 10.45'te son nefesini verdi. Peki, kimdi Şahin Yılmaz Hocaefendi?
Erzurum'un İspir ilçesine bağlı Elmalı köyünde 1936'da dünyaya gelir. Millî Şef dönemi Kur'an'ın adeta yasak kitaplar listesine sokulduğu yıllardır. Ne dini öğretecek kimse vardır ne de öğrenmeye cesaret edecek öğrenci. Tek yol ailede Kur'an okumayı bilenlerden gizlice öğrenmektir. Kur'an'ı Kerim okumayı babası Abdurrahim Efendi'den öğrenir (1945), ardından hafızlığını tamamlar. Bağda bahçede, ahırda, kışın hayvanlara bakarken hocasının peşinde sürer bu eğitim. Başka imkân da yoktur. Ailesinin durumu dönemin şartlarına göre iyidir, bu yüzden babasının izniyle Arapça öğrenmek üzere 14 yaşında (1950 yılı) önce Erzurum'a gelir, iki yıl sonra da İstanbul'a gider. Hüsrev Efendi, Salih Efendi, Halim Efendi, Yaşar Tunagür Hocaefendi hocalarıdır. Nihayetinde Bediüzzaman Hazretleri'nin eski arkadaşlarından Konya Ermenekli Saffet Efendi'yi bulur. Dinî konularda uzman ilim adamı anlamına gelen dersiamlığa kadar yükselen Saffet Efendi o dönemde Kur'an okumayı bilen öğrenci bulmakta zorlanıyordur. "Ben Beylerbeyi'nde çocukları toplayıp Kur'an öğretirdim." sözleriyle anlatır o dönemde yaşadıklarını.
Şahin Hocaefendi'nin niyeti Arapçayı öğrenip İslam'a hizmet etmektir. Çünkü o dönemde dini anlatan yeterince tercüme eser yoktur. Girdiği müftülük imtihanını kazanır; ancak hocası "İlminizi idarecilikle öldürmeyin. Yoksa hakkımı helal etmem." diye tembih edince Şahin Hoca müftü olmaktan vazgeçer. 1957'de bir vesileyle geldiği Manisa'nın Akhisar ilçesinde Ramazan vaazı verir. Halk 21 yaşındaki bu genç hocaya hayran kalır. O yıl uçakla İstanbul'a gönderirler kendisini; tabii bir sonraki yıl da gelmesi şartıyla. Oğlu Abdullah Yılmaz o günleri şöyle anlatıyor: "Burada bir vaaz vermiş. Onlar ilmine hayran olmuşlar. Cemaat çok sahip çıkmış, hangi camide vaaz verirse oraya koşarlarmış. Buradan ayrılırken tekrar çağırmışlar. İki üç sene ramazan vaizi olarak gelmiş. Pek âlim de yok ülkede. Arap mısın diye sormuşlar hatta."
Üç ramazan devam eden gezici vaizliğin ardından askere gider Şahin Yılmaz Hocaefendi. Dönüşünde, yani 1962'de Akhisar'a yerleşir. Uzun yıllar ona destek olacak yakın arkadaşları Hacı Hayrettin Eryüksel, Ahmet Şekerci, Urgancı Hüseyin gibi isimler ilçeye yerleşmesinde etkili olur. Saffet Efendi talebesini Akhisar'a gönderirken komşu ilçelerden Ödemiş'te yaşayan İmam Birgivi'ye izafe ederek, "İnşallah orayı Birgav haline getirirsin." diye dua eder. Resmî göreve ise dört sene sonra başlar. Şahin Hoca kimseye yük olmamak için bu sürede tütün tarlalarında çalışıp iaşesini çıkarır. Abdullah Yılmaz, babasının önemli özelliklerinden birisi olarak "Değişen şartlara göre hemen sistemi değiştirmesini." gösteriyor.
Arapçanın ilgi çekmemesi üzerine Şahin Hoca Kur'an kurslarının temelini atmaya başlar. Uzun yıllar camide Kur'an öğretir, nihayet 1982'de 250 kişilik erkek Kur'an kursu, 1993'te ise 300 kişilik kız Kur'an kursunu açar. 28 Şubat sürecinde hafızlığın önünde engel olarak duran 8 yıllık kesintisiz eğitim için de çıkış yolu bulmuştur. Beşinci sınıfı bitirip hafızlık eğitimine başlayan öğrenciler artık sekizinci sınıfın ardından Kurs'a başlıyordur; fen ilimleri için de bir lisenin inşasına başlanır.
Çok az parayla başlanan Yüksel Lisesi, 13 ay gibi kısa sürede tamamlanır. Hafızlığını üç yıl yerine iki yılda tamamlayan öğrencilere teşvik olması için bu okulun kapıları ücretsiz olarak açılır. "Cenab-ı Hak vaat etmiş, dinini muhafaza edecek o." diyen oğul Yılmaz, babasının şu sözünü hatırlatıyor: "Biz sahip çıkarsak Cenab-ı Hak yollarını açar. Biz sahip çıkmazsak başkasıyla muhafaza eder." Yılda erkek ve kız olmak üzere toplam 75 hafız yetişirken 8 yıllık kesintisiz eğitimin devreye girmesiyle bu sayı 50'ye geriler. Abdullah Yılmaz bu durumun iyi tarafının da olduğunu anlatıyor: "Sayı 50'ye düştü ama kalite arttı. Eskisi gibi hafızlığa babasının anasının tavsiyesi ile değil, çocuk kendi isteğiyle geliyor. Muhakeme açısından daha gelişmiş ama ezber açısından değil."
Abdullah Yılmaz babasının kendisini Kur'an hizmetine adadığını söylüyor. Bu yüzden kendileri için de Şahin Yılmaz, babadan önce hoca olarak ön plana çıkar. Hatta bayramlarda bile önce 'manevi çocuklarım' dediği talebeleriyle bir araya gelir. 1980'den beri Şahin Hoca evinde Kurban Bayramı geçirmez. Hocaefendi'nin bir başka özelliğiyse tez canlı olmasıdır. Etrafındakilerin anlattığına göre asla bir işi geciktirmez, hemen bitirilmesini ister. 15'e yakın müessesenin tamamının inşaatında işçiler gibi o da çalışır.
"Yüksel Lisesi haricinde paralı inşaata da başlamış değiliz. Kursa başladığımızda 15 milyon vardı. Hiçbir şey yarım kalmadı. Borç da kalmadı. Biz bazen ticari, bazen akli düşünüyoruz. O öyle düşünmezdi. Kafasında bir meseleyi tutmak istemezdi. Bir an önce bitsin derdi. Her an ölecekmiş gibiydi. Dışarıdan çocuklar korkardı ama yanına gelince çok severlerdi onu. Çocuklara araba yıkayın demezdi, hortumu kendisi tutardı, tuvaletlerin temizliğine kadar... Her işe böyle müdahale ederdi. Hastanede biz ona hizmet edemedik. Serumu kapatmak için hemşireyi çağırmazdı. Kendi kapatırdı." diyen Abdullah Yılmaz, babasının geceleri az uyuduğunu, gezmeyi sevmediğini, yemek sofrasında fazlaca kalmayı sevmediğini anlatıyor.
Müesseselerin yapımı esnasında alacaklılar kimi günler sıkıştırır. Ödemek için kendi motosikletini bile satan Şahin Hoca, parayı tamamlayamaz. Ancak gece gelen bir telefondaki ses, kursa 600 bin lira bağışladığını söyler. Bu aynı zamanda alacaklıya ödenmesi gereken rakamdır. Bu tür tevafuklar sık sık yaşanır. Bir diğerini kursun eski müdürlerinden Birol Ürgüp şöyle anlatıyor: "İnşa edilen binalarla ilgili borçların fazla olduğu bir dönemdi, yine sıkılmıştı. Allah bir kapı açar, diyordu. 20 milyar lira gibi bir borç vardı ödenecek. Antep'te yapılan hizmetleri örnek göstererek, 'Herkes arabasının modelini yenilemekle meşgul. Bu borcu bugün toplayıp ödeyemez isek ben Akhisar'ı terk edip Gaziantep'e gideceğim.' dedi. Herkes şoke olmuştu. Toplanan para ise en fazla 9 milyardı. Kadim dostu Hayrettin Eryüksel ağabey yanıma geldi. Hocayı kasanın yanından uzak tutalım, üstünü ben tamamlayacağım dedi. Hocaefendi'yi paraların toplandığı kasanın başından ayıramadık. Ama o kasadan 20 milyar çıktı. Hocaefendi'ye bahsetmemiştim bu olaydan. En son hasta yatağında yatarken anlattım, 'Allah Allah. Demek öyle oldu. Hayrettin Bey'i sevmemdeki ve ona kadim dostum dememdeki hikmeti anlıyor musun?' dedi bana."
Şahin Hocaefendi'nin en yakınındaki kişilerden birisi de Erzurumlu hemşerisi Remzi Altunkaynak Hoca idi. İstanbul'da Ayakları Kesik İsmail Efendi'nin öğrencisi olarak eğitimini tamamlayıp yardımcılığını üstlenmişti. Bir dönem eğitim aldığı İsmail Efendi'ye Şahin Hoca bir mektup yazar, 160 civarında öğrenciye Kur'an öğretilen kursta bir talim hocasına ihtiyaç olduğunu dile getirir. Bunun üzerine sağ kolu Remzi'nin uygun olduğunu düşünüp gitmesini ister İsmail Efendi; ancak talebesi yanından ayrılmaya sıcak bakmaz. İkinci mektubunda 'Allah aşkına, bir talim hocası şart' diye ısrar etmesinin üzerine "Seni yolluyorum Remzi. Bu talimi çocuklara götür." der. "Peki hocam" deyip 1965'in Temmuz ayında Akhisar'ın yolunu tutar Remzi Hoca. "Biz de Şahin Hoca'nın sayesinde hizmet yapmış olduk. Kursta bir ay bile kalan önümüzde en azından bir sübhaneke okumuştur." diyor.
Remzi Hoca'nın en büyük üzüntüsü ise helallik alamamış olması. Beş hafız adayını aynı anda dinleyebilen Remzi Hoca, "İsterse hususi yanılsın hemen müdahale ederim." diyor. 42 yıldır birlikte olduğu Şahin Hoca zaman zaman saçlarını gösterip "Bu ak saçlar cennette projektör gibi parlayacak." dediğini anlatıyor. En çok tekrarladığı söz ise "Kur'an seni koruyor hocam." oluyor. Hocaefendi'nin hastalığını duyunca ciddi şekilde hastalanmış. "Gece uyumuyor, gündüz uyumuyor. Mutlaka bir şey yapar. Hayrandım, bütün arkadaşlar hayrandı. Hilaliye'ye bir Şahin Hoca'nın daha geleceğini tahmin etmiyorum."
Şahin Hoca'nın vasiyetlerini oğlu cenazesinde okudu. Bunlardan birisi Hayrettin Eryüksel'in yanına defnedilmekti. Diğerleri ise şunlardı: "Hayatımın gayesi olan Hilaliye'ye sahip çıkın. Vaazlarım vasiyetimdir." 29 Mayıs'taki ebedi yolculuğuna 20 bin seveni katıldı; caddeler trafiği kapatıldı, birçok kadın balkondan gözyaşları ile takip etti bu töreni. Uzun yıllar görev yaptığı Hilal Camii'nde oğlu Abdullah Yılmaz kıldırdı cenaze namazını. Bu aynı zamanda Abdullah Yılmaz'ın babasının yerine geçmesi anlamı da taşıyordu kimilerine göre. Törende metanetli görünen oğul Yılmaz, mezuniyet törenine atıfta bulunarak "Önceki gün evlatlarının bayramı vardı, bugün kendinin bayramı var." diyordu. Babasının ölümünün kayıp olmadığını "İnşallah Hilaliye bünyesinde çok Şahin Hoca'lar yetişecek, Allah bir tane Şahin Hoca'yı toprak altına alır, 100 tane verir." diyerek anlattı. Namaz sonrası Hocaefendi'nin tabutu, defnedileceği Suyolu Mezarlığı'na omuzlarda 6 km yol yürünerek getirildi. TBMM Başkanı Bülent Arınç da cenazedeydi.
Manisalı olmasından dolayı yıllardır Şahin Hoca'yı tanıdığını ifade eden Arınç konuşması esnasında gözyaşlarına hâkim olamadı. "İlim ehli bir insandı. Talebeleriyle iftihar ederdi. Binlerce hafız yetiştirdi. Bir saniye bile ilimden uzak değildi. Akhisar'a yaptığı güzel hizmetler malumdur. Birkaç yıl önce Özel Yüksel Lisesi'nin açılışını yaptık. Tabii ki bu hizmetlerinin yanında, benim için özel bir manası da var. Rahmetli oğlumun hocasıydı. Oğlum Fatih, burada hafızlığını yapıp, sonra eğitimine devam etti. Ona, babalık yaptı. Eğitimi için çaba sarf etti. Kendisiyle, o vesile ile tanışmıştım. Onu tanıyan herkes iftihar ediyor yaptığı hizmetleri övüyor. Akhisar ve Türkiye'nin çeşitli yerlerinden talebeleri cenazesine koştu. Bu bir insan için bırakılacak en büyük mirastır." İlk talebelerinden İbrahim Hakkı Özdemir'in şu sözleri ise Şahin Hoca'nın hayatının bir özeti adeta: "Yemekhanenin yanında küçük bir odası vardı; orada sohbet ederdi. Gece sabahlara kadar başımızda dururdu. Sobamızı yakar, çamaşırlarımızı yıkatır, yemek pişirirdi."
Hocaefendi'yi Saklamış
Şahin Hoca da Fethullah Gülen Hocaefendi gibi Erzurumlu olmasına rağmen tanışıklıkları Akhisar ve İzmir yıllarında başlar. Hocaefendi, Küçük Dünyam adlı hatıratında Şahin Hoca'dan şöyle bahsediyordu: "Bir gece Bursa'ya gitmek üzere bilet aldım. Ancak daha sonra arabada kararımı değiştirerek Akhisar'a Şahin Hocaefendi'nin yanına gittim. Hiç unutamayacağım; beni çok iyi karşıladı ve bana çok iyi baktı. Gündüzleri beraber oturup sohbet ediyor, geceleri de o gidiyor, ben de müdür odasında kalıyordum. Giderken yanımda Tirmizi'nin El Câmi'us Sahih'ini de götürmüştüm. Ve onu orada kaldığım bir haftalık süre içinde bitirmiştim. Şahin Hocaefendi'nin ikliminde çok bereket vardı. Ara sıra da olsa beraberce dışarıya çıkıp biraz dolaşıyorduk."
Şahin Hoca ise Hocaefendi'yle ilgili "Ben Erzurum'dan İstanbul'a gidince, Hocaefendi Erzurum'a gelmiş. Asıl muarefemiz İzmir'de başladı. Edirne'den İzmir'e merkez vaizi olarak geldiğinde ben de Akhisar'daydım. Zaman zaman Akhisar'a gelir ve kalırdı. Benim bir mobiletim vardı. Mobiletimin arkasına onu bindirerek, sohbetlere giderdik. Mobiletimle epeyce yere gittik. Sonra ben İzmir'e gittikçe onunla görüşüyordum." diyordu. Bu dostluk uzun süre sürdü. 12 Eylül'ün ardından Fethullah Gülen Hocaefendi de arananlar listesindeydi. Bu sıkıntılı günlerde iki ay kadar Şahin Hoca'nın Akhisar'daki evinde kalmıştı ancak ne çocuklarının ne de bir başkasının bundan haberi vardı. Akhisar'ın avluya bakan evlerindeki odalarında bu süreyi geçirmişti Hocaefendi. (İbrahim Doğan)
- tarihinde hazırlandı.