Kurbanı ahirete uğurlarken
Bayram ne ifade eder bir gece önceden heyecandan uyuyamayan bir çocuk için? İki dirhem bir çekirdek giyinmek. Namaza gidip bütün cemaate sarılmak. Yeni bir oyuncak araba ya da bebek alabilecek kadar harçlık. Kınalı, zeytin gözlü bir koç. Kurbanın manasını anlamak için babasının dizinin dibinden ayrılmaz minikler. Onların her yaptığını dikkatle izler. Kurban pazarına gider, hazırlıkları izler. O koşuşturmanın sebebini sorgular durur kendince. Yazar Yusuf Ziya Ortaç şöyle anlatır hissettiklerini: "Bayram namazından çıkan babam, Eğinli kasap Ali Ağa ile beraber gelirdi. Ali Ağa hâlâ gözümün önündedir. Şimdi eşine rastlayamadığımız, balta sakallı bir çınar adam... Bir yandan beş vakit abdestle aydınlanmış kollarını sıvar, bir yandan bıçaklarını dizerdi. Kesmek için, yüzmek için, ayrı ayrı, boy boy, biçim biçim bıçaklar. Ötede, Türk sanatkârlarının göz nurundan çiçekler açmış gümüş buhurdanlarla öd ağaçlarının dumandan servileri tüterdi. Ve kurban, gözleri tertemiz tülbentle bağlı, bir çukura baş eğerken Itrî'nin tekbiriyle ürperirdik." Tekbirlerle kesilen kurbanın sırat köprüsünden geçerken bize binek olacağını ilk duyduğumuzda hangimiz o manzarayı hayal etmedik? Ya da hisselere bölünen et başka evlere ulaştığında hangimiz mutlu olmadık? Küçük bir parçanın bir annenin yüzünde nasıl kocaman bir gülümsemeye dönüştüğünü en az bir defa şahit olduk hepimiz.
Peki ya bayramın uğramadığı evler?! O evlerde ne hisseder çocuklar? Hayatında bir defa bile babasını kurban pazarına giderken göremeyenler. Kurbanı evine gelen bir paket hisseyle hatırlayanlar var. Bu insanlar için arefe gününden heyecanlı bir bekleyiş başlar. Kimisi evinde kapının çalınmasını bekler. Kimi ise o kadar şanslı değildir. Beş kiloluk paket için tekinsiz yolları aşarak, açlığına hastalığına aldırmadan kilometrelerce yol yürür. Belki yorulur bitkin düşer ama aldırmaz. Birileri yıllardır onlar için kıtaları aşarak Haiti'ye geldiyse onlar da uzayan kuyruğa razı olur. Tek başına gitmek güvenli değil. Yollarını kesip eti alan biri çıkabilir. Bu yüzden bazen bir aileden on kişi, bazen yirmi kişi bir hisse için sırada bekler. Sıra onlara geldiğinde oracıkta pay edilir et. Böylece herkesin kursağından bir lokma et geçer. Ama aslında bekleyiş o an başlar. Koskoca bir yıl vardır beklemek için artık.
Kurban, yakınlaşmak için bir basamak. Her yıl bir adım daha yükselmeyi vaat eden bir merdiven. Ayet-i kerimede nizam olarak tarif edilen ibadetimiz. Ayrı düşenleri birleştiren, aynı sofradaymış gibi rızıkları paylaştıran bir nizam. Bir sene boyunca dua vakitleri dışında buluşamayanların vuslatı kurban kesmek. Yalnızca çevremizdekilerle değil haritanın en ırak köşelerine de elimizi uzatmamızı sağlayan sihirli bir vecibe. Önceleri sadece ihtiyacına tanık olduğumuz insanlarla buluşabiliyorduk. Şimdiyse bayram sabahı dualarla binlerce kişinin ismiyle birlikte okunuyor adımız. Ardından Yusuf Ziya Ortaç'ın tarif ettiği gibi Itrî'nin tekbirleriyle vazife yerine getiriliyor. Yüzlerce gönüllü, kardeşlerinin ibadetine iştirak etmenin heyecanı içinde çalışıyor. Paketler hazırlanıyor itinayla. Kimse unutulmuyor biliyoruz. Bingöl'e de, Artivin'e de Somali'ye ve Afganistan'a da yetecek kadar hisse var. Zira talebenin de, yetimin de hakkı unutulmaz.
Daha yakın olmak için kurban
Her eve bayram sevincini ulaştırmak için onlarca kuruluş uğraş veriyor. Her biri etin bir kısmının dağıtılarak gerisinin buzdolabına kaldırılarak paylaşmış olmayacağımızı anlatmak için canhıraş uğraşıyor. "Doğu'daki açken Batı'daki Müslüman'ın sofrasında meşrubat bulundurması doğru değildir." diyen müfessir M. Seyyid Kutub'un sözlerini hatırlatırcasına dünyanın öbür ucuna payları ulaştırılıyor. Onun sözlerini bu ibadetimize göre yorumlayalım şimdi. Biraz ötemizde, hemen şurada en güneyde her gün canlar yanarken, yoksulluk birilerinin boynunu her gün biraz daha bükerken etleri istiflemek, bayram günlerini yalnızca kavurma, haşlama telaşıyla geçirmek doğru olmaz. İsmiyle müsemma bayramları yalnızca etle haşır neşir olarak geçirmek bir kayıp değil mi? Hâlbuki Nebiler Nebisi (sallallahu aleyhi ve sellem) bayramların en güzel dua ve tevbe zamanları olduğunu buyuruyor. Evet, bayramlar ibadetlerle ihlâsla Rabb'ine yakınlaşma arzusuyla çırpınanlar için tahsis edilmiş bir zaman dilimi. Allah rızasını kazanmak, O'nun nusret ve rahmetine talip olmak için malından fedakârlıkta bulunmak için bir fırsat.
Manen Allah'a yakın olmanın kurbiyetin en güzel hali de kuşkusuz kurban kesmek. Fakat malımızdan küçük bir fedakârlıkla yerine getirdiğimiz ibadetimizi hakkıyla yerine getirmemiz kolay değil. Sahip olduklarımızla, malımızla, mülkümüzle Rabb'imizin rızasına ulaşmak için çaba sarf etmemiz şart. Nitekim kurbanı maddî bir ibadet olmanın ötesine taşıyacak bir şuurla yerine getirmek mühim. Bu şuuru kazanmak için de keşke kurbanın yakınlaşma için bir basamak olduğu sıkça hatırımıza gelse. Hayatlarını Mevlâ'ya yaklaşmak için geçirenlerin mertebelerini şöyle izah ediyor Fethullah Gülen Hocaefendi: "Hayatlarını kurb ufuklarında geçirenler, her tasarruflarına hâkim, her işlerine nigehbân ve onlara herşeyden daha yakın olan Cenâb-ı Hakk'a herhalde, avâmî ma'nâda rücûu gaflet sayarlar. Bu mertebe ehl-i vahdet-i vücûdun değil, ehl-i vahdet-i şuhûdun, onlardan daha çok da Mişkât-ı Muhammed ve Sünnet-i Hazret-i Ahmed Aleyhi Ekmelü't-Tehâya Hazretleri'nin zıllinde seyr u sülûk yapanların mertebesidir."
Efendimiz'in Hz. İbrahim'den miras kurbanı nasıl yerine getirdiğini hatırlamamız da fayda var. Kurbanı dağıttıktan sonra "Ya Resûlallah hepsini dağıttık ön ayakları kaldı." diyen Aişe validemize, "Bilakis ey Aişe! Hepsi kalmış ön ayak hariç." buyurur. Hac Sûresi'ndeki "Onlardan yiyin eli dar olana ve yoksullara yedirin." hitabını hayatına nakşeder böylece. Verilmeyenin bize ait olamayacağını, kendimize ayırdığımızın bu dünyada kalacak bir kâr olduğunu anlatır hal diliyle. Merhamet Peygamberi'nin tavsiye ettiği bu yardımlaşmayı tek başımıza yapmamız güç. Ayette emredildiği gibi eli dar olanlara ulaşmak eskisi kadar kolay değil. Burada da iş bölümü içerisinde hareket etmek daha doğru. Yardım kuruluşları aracılığıyla bütün Müslümanlar kurbandan hissedar edilebilir. Durumu uygun olanlar kurban ibadetini yerine getirirken, bir kısmı da yoksullara ulaşmada aracı olur. Hayıra vesile olanlar da ibadetten pay alırken kurbanın tamamı ahirete tahsis edilir ve Sırat Köprüsü'nde karşılaşmak duasıyla uğurlanır... (Süheyla Sancar)
- tarihinde hazırlandı.