Şimdiki Ramazanlar Daha Bilinçli Yaşanıyor
Herkesin eski Ramazanların güzelliklerinden dem vurduğu bir dönemde, ülkemizin önde gelen ilahiyatçılarından Prof. Bekir Karlığa, günümüzdeki Ramazanları eski Ramazanlardan daha güzel buluyor. Karlığa, bugün yaşadığımız Ramazanların daha kapsamlı ve içerik açısından daha anlamlı olduğunu düşünüyor.
Karlığa'ya göre eski Ramazanların güzelliği geleneksel unsurların fazla olmasından. Ancak şimdi dinî hayat açısından çok daha ileri bir noktadayız. Dolayısıyla bu durum Ramazan ayına da yansıyor. Bekir Karlığa ülkemizi uluslararası arenada temsil eden ilahiyatçılarımızdan. Her yıl Fransa'da organize edilen dinlerarası toplantılara katılarak tebliğ sunuyor. Halen Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Anabilim Dalı Başkanı olan Karlığa, mütedeyyin kitlenin özellikle son yıllarda sosyoekonomik açıdan gösterdiği gelişmeye işaret ediyor. Türkiye'de yıllarca İslamiyet'in bir fakirlik ve alt kültür dini olarak algılandığı tespitini yapan Karlığa, "Benim gençlik dönemimin karakteristiği genellikle okumuş ve varlıklı kimselerin dinle diyanetle alâkalarının olmamasıydı." diyor. Artık Türkiye'de kültürel ve dinî değerlerine sahip çıkan önemli bir kitle oluştuğuna işaret eden Karlığa, Anadolu'dan büyük şehirlere göç eden insanların zamanla dinî hayat noktasında ciddi mesafe aldığını belirtiyor.
Karlığa'ya göre Türkiye Müslümanları, Batılılaşmadan modernleşme olgusunun kapısını araladı. Yani geçmişin değerlerini, yerli kültürü; evrensel değerlerle sentez edebilme noktasında büyük mesafe kat edildi. Bu bir bakıma öz benliğini yitirmeden, çağa ayak uydurabilme çizgisiydi. Ülkemizde 20 sene önce büyük iftar organizasyonları denildiğinde bunun çok abes karşılanacağı tespitini yapan Karlığa, günümüzde bunun bir yarışa dönüşmesi ve devletin üst kademelerine kadar ulaşmasını da bu gelişme çizgisiyle irtibatlandırıyor.
Mütedeyyin kitlenin parayla tanışması ve sosyoekonomik konumunu yükseltmesinin getirdiği bazı olumsuzluklara da değinen Karlığa'ya göre hiçbir toplumu yüzde yüz saf olarak düşünmek doğru değil. Her kitlede arızalar ve marjinal durumlar olabilir; ancak asıl hüküm genele bakılarak verilmeli. Özellikle paranın ve onun bir sonucu olan yeni sosyoekonomik konumun getirdiği ikinci evlilik, lüks ve konfor merakı gibi meselelerin de bu açıdan değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Karlığa, asıl meselenin dinin bir toplumda fenomen olarak devam etmesi olduğunun altını çiziyor.
Bekir Karlığa din için en büyük tehlikenin unutulmak olduğunun altını çizerek, "Din için en tehlikeli olan unutulma ve tartışılmamadır. Batı'da bugün en büyük sorun dinin vicdanların bir kenarına hapsedilmiş olmasıdır." yorumunu yapıyor. Karlığa bu açıdan bakıldığında, reyting amaçlı şova dönük programlarla da olsa, dinin televizyonlarda gündeme geliyor olmasını sağlıklı buluyor. Çünkü bu durum dinin halen yaşayan bir organizma olduğunun bir kanıtı. Yine bu çerçeveden bakıldığında Karlığa, mütedeyyin kitlenin kendini kritik eden ve sorgulayan daha sağlıklı bir yapıya doğru gittiği tespitini yapıyor.
Bu sağlıklı gelişmenin önemli sonuçlarından birisi de son yıllarda hız kazanan dinler arası diyalog çalışmaları. Soğuk savaşın bitmesi ile yeryüzünde izole bir tarzda yaşama imkanı kalmadığını vurgulayan Karlığa, şöyle devam ediyor: "Kendi bilgisi ve altyapısına güvenmeyen insanlar diyaloğa kapalıdır. Ben son dönemlerde gelişen diyalog arayışlarını Müslümanların kendi bilgi kaynaklarını tekrar keşfetmeleri ve bilinçlenme düzeyi ile açıklıyorum. Çünkü bir önceki neslin dindeki iddiası genelde 'ben Müslümanım öyleyse haklıyım' şeklindeki bir ön kabule dayanıyordu. Şimdi ise birikimin ve bilinçlenmenin getirdiği bir iddia var."
Karlığa, mütedeyyin kitlenin son yıllardaki iddialı tavrını da tarihsel olarak örnekliyor. "Benim gençliğimde bir Batı dili konuşan ilahiyatçı bulmak çok zordu." tespitini yapan Karlığa, şimdi ise Marmara İlahiyat'ta öğrencileri yüksek lisansa kabul etmek için iki yabancı dil şartını koydukları bilgisini veriyor.
Bekir Karlığa, dinlerarası diyalog denilince bir noktanın altını çizmeden de geçemiyor. Öncü fikre sahip olmanın, kimsenin olmadığı ve konuşamadığı bir ortamda bir fikri savunabilme olduğunun altını çizen Karlığa, "Herkes savunurken siz de o fikri savunursunuz. Fethullah Gülen önce Türkiye insanını kendi içinde diyaloğa çağırdı, sonra farklı kültürleri. O zaman ona karşı çıkanlar şimdi bu konuda birbiriyle yarışıyor. 1998 yılında İstanbul Belediyesi ile ortaklaşa bir dinlerarası diyalog toplantısı düzenledik. Diyanet İşleri Başkanı katılmadı, şimdi kendisi iftar veriyor ve gelecek ay Diyanet dinlerarası diyalog programı düzenleyecek. 11 Eylül saldırısı bu diyalog çalışmalarının önemini ortaya koydu. Dünya gözünü Türkiye'ye dikti." diyor.
- tarihinde hazırlandı.