Birleşmiş gönüller kervanı Kimse Yok Mu?

Birleşmiş gönüller kervanı Kimse Yok Mu?

Yardım kuruluşları afetlerde yaraları sarar sarmasına ama geride kalanlar için hayatta kalmak yetmez. Kimse Yok Mu Derneği, kurtarma ekibiyle gittiği yerlerde bir düzen kurmayı da hedefliyor. Dinamik kadrosu ve gönüllüleriyle 113 ülkenin elinden tutuyor.

Anne babasını kaybetmiş bir çocuk gibiymişim meğer. Ne olduğunu anlayamadığım derin bir boşluk vardı içimde. Sizinle tanıştıktan sonra anladım ki meğer ruhum yardım etmeye açmış. Ancak omuz omuza verip birilerine el uzattığımızda doluyor bu boşluk. Artık ailemizden birisiniz! Açe’de, bu topraklarda, bir gönüllünüz var!’

Bu cümleler Endonezyalı bir akademisyenin hissiyatını özetliyor. Farklı üniversitelerde biri rektör diğeri dekan olan Endonezyalı çift, deprem ve tsunami ile sarsılan Açe’ye giderler. Derneğin sembolü olan ağlayan göz amblemi dikkatlerini çeker, önce. Sonra yaklaşık 6-7 yıl boyunca Kimse Yok Mu Derneği’ni yakından takip ederler. Yardım faaliyetlerini internet sitesinden izleyip nasıl bir sistemle çalıştıklarını öğrenirler. Tabii bundan çok etkilenirler. Türkiye’ye gelerek derneği ziyaret etmek isterler. Kimse Yok Mu Derneği Yurtdışı Yardımlar Koordinatörü Yusuf Yıldırım, akademisyen çiftle tanıştıkları o günü anlatıyor: “Derneğimizi ilk gördüklerinde Müslüman bir dernek olduğu hiç akıllarına gelmemiş. Araştırdıklarında Müslüman bir ülkeyle karşılaşınca çok şaşırmışlar. Motivasyonunu İslam’dan alarak bir araya gelen insanlar onları çok etkilemiş. Faaliyetlerimizin dünya çapında olduğunu görünce tanışmak ve hakkımızda çalışma yapmak istemişler. Kimse Yok Mu’yu bir de bizden dinlediler. Ayrılırken de kendi üniversitelerinde kürsü kurmak istediklerini söylediler.”

Yardım edilenler kadar yardım edenler ve yardım duygusu da üzerinde çalışılması gereken bir konu aslında. Bütün bu değer ve duyguları bünyesinde toplamayı başaran Kimse Yok Mu Derneği’nin kapısını çaldık. Merkezi bütün dünya olan bir kurumla karşılaştık. Aslında “Samanyolu Televizyonu” bünyesindeki “Kimse Yok Mu” programı ile atılır ilk tohumlar, bugünlerden bihaber. Dernek olmak akıllarından geçmez ancak gelen yardımlar ve gönüllülerin gayretleri neticesinde derneğe dönüşürler kısa sürede. Yurtiçi ve dışında tanınırlık kazanır. Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi (ECOSOC) danışman üyesi, “Kamu Yararına Çalışan Dernek” statüsüne sahip, “İzinsiz Yardım Toplama” yetkisi olan, “TBMM Üstün Hizmet Ödülü”ne layık görülen Kimse Yok Mu Derneği, Türkiye’deki 40 şubesiyle dünyanın 113 ülkesinde insani faaliyetler yürütüyor. 2010 yılından bu yana Türkiye’deki mültecilerin sağlık, eğitim, gıda gibi ihtiyaçlarını karşılamak için Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ile ortak olarak çalışıyor.

Bünyesindeki her birimin ayrı bir dernek kadar güçlü sistem ve faaliyeti olması onları farklı kılıyor. İnsani yardım, kalıcı yardım, afet yardımı, eğitim ve sağlık yardımları, yetimlere yardım ve temiz su projeleriyle farklı birçok alanda çalışmalar yürütüyorlar. “Bu gücünü nereden alıyor?” diye merak ediyorsanız, gönüllülük esası en büyük motivasyonları. Her türlü faaliyetin planlanmasında ve uygulanmasında gönüllüler aktif bir rol üstleniyor.

Yurtiçi ve yurtdışı yardımları olarak iki koldan oluşuyor dernek. Yurtiçi Yardımlar Koordinatörü Hüseyin Fazlıoğlu faaliyetlerinin yüzde 65-70’ini yurtiçi yardımların oluşturduğunu söylüyor. Gıda, giyim, eğitim bu alanlardan birkaçı. Yurtiçinde yaklaşık 300 binin üzerinde kayıtlı ihtiyaç sahibine ulaşılıyor. ‘Nasıl?’ derseniz, sosyal inceleme ekipleri var. Bu sayede yerinde durum tespiti yapılıyor. Elde edilen bilgiler analiz ediliyor ve ihtiyaca göre yardım götürülüyor. Ağırlıklı olarak gıda ve giyim yardımı yapılıyor. Dernek yardımlarını barkod sistemiyle ulaştırıyor. Zira insanların fiziksel ihtiyaçları kadar psikolojik ihtiyaçları da düşünülüyor. Bu sebeple nakdi kart sistemiyle insanlar kendi ihtiyaçlarına göre alışveriş yapabiliyor. Aynı zamanda psikolojik danışman olan Fazlıoğlu’nun tespitiyle bir annenin pirince, yağa ihtiyacı varsa bazen bir çocuğun en önemli ihtiyacı çikolata olabilir. Bu sayede normalleşme süreci de hızlanıyor. Fazlıoğlu’na göre temel ihtiyaçlar, sistematik bir şekilde belirlendiğinde bu tür ayrıntılar gözden kaçabiliyor.

Derneğin bu sistemi Kilis’te Suriyeliler için ortak proje yaptıkları BM yetkilerini de hayli şaşırtmış. Yardımları ulaştırmak için neden kapı kapı dolaştıklarını sormuşlar. “Ortak bir alanda halkı toplayabilirsiniz” önerisinde bulunmuşlar. Bu tarz yaklaşımın bir Türk kültürü nezaketi olduğunu duyduklarında çok etkilenmişler, ayrıca meydanda dağıtılan ürünlerin izdihama yol açacağı ve her türlü provokasyona açık olabileceği söylenince iyice ikna olmuşlar ve derneği ‘tarz’ı dolayısıyla tebrik etmişler. Toplumsal değerleri okuma refleksi geliştiren ekipleri var Kimse Yok Mu’nun. Kültürel değerler, ülke ve bölge şartları araştırılıyor. Fazlıoğlu bunu sahadan bir örnekle somutlaştırıyor: “Türkiye’de temel gıda ekmektir ama Afrika’da muzdur. Muz, Türkiye’de pahalı bir meyvedir. Ekmek ise Afrika’da pastadır. Bu gerçeği bilerek yola çıkmak lazım. İhtiyaçların doğru tespit edilmesi çok önemli. Mesela Güneydoğu’da daha çok ‘kaçak çay’ tabir edilen ve çok koyu dem veren çaylardan kullanılıyor. Onlara ülkenin batısında kullanılan çaylardan gönderirsek, hiçbir anlamı olmayacaktır. Bir sürü para harcanarak alınan çayların hepsi iyi dem vermedikleri için çöpe atılacaktır.”

Kimse Yok Mu Derneği’nin önemli bir misyonu daha var. Bütün dünyaya, ‘Müslüman yardım eder mi?’ sorusunun cevabının “Evet, elbette eder, hatta başkalarından çok daha iyi eder” olduğunu anlatmak. Bugün İslam coğrafyasında yaşananlar ne yazık ki hiç de güzel örnekler değil. Hep yardıma ihtiyaç duyan, yani edilgen durumdaki Müslümanlar, bu dernek sayesinde sorunun değil, çözümün bir parçası olabileceklerini bütün dünyaya gösteriyorlar. Az önceki soruya dünyanın 113 ülkesinden cevap veriliyor. İslam dininin en temel dinamiklerinden biri olan yardımlaşma duygusu küreselleşiyor. Yardım götürmek isteyen ülkelere de köprü oluyor Kimse Yok mu. Güvenlik sebebiyle giremediği yerlerde ise yerel ortaklarla çalışıyor.

Derneğin Genel Sekreteri Savaş Metin, aynı zamanda uluslararası kurumlarla koordinasyonu da sağlıyor. BM toplantılarına katılıyor. Kimse Yok mu’nun gündemini dünyaya taşıyor. Metin, derneğin sadece Türkiye’yi temsil etmediğini, ECOSOC üyesi olarak ve dünyanın 113 ülkesindeki faaliyetleriyle BM’yi de temsil ettiğini anlatıyor: “Bunu bir STK olarak yapıyor. Tamamen bağımsız bir kurum. Kendi kararlarını alıp icra edebiliyor. Bu kadar kısa sürede birçok kişiye, ülkeye ulaşabilmesi sadece güven sermayesiyle mümkün. Bundan dolayı, birlikte çalışacağı partnerlerini de çok iyi seçmek zorunda.” Metin’e göre, Kimse Yok mu’nun en önemli farkı aktif olarak sahada bulunması. Bu, doğru bilgi akışını sağladığı gibi müdahaleyi de hızlandırıyor. Yardım yapanlar ve gönüllüler, yönetim kademesine seslerini rahatlıkla duyurabiliyor hatta BM’nin gündemine bile girebiliyorlar.

Yurtdışı Yardımlar Koordinatörü Yusuf Yıldırım, 113 ülkeyle nasıl irtibata geçtiklerini anlatıyor bize. Yardım edilecek bölgeyle ilgili bilgiler gerek yerel ortaklardan gerekse resmî kurumlardan alınıyor. Böylelikle bir yol haritası çiziliyor. Yardım çeşitleri ve miktarları belirleniyor. Filipinler’den Gazze’ye, Kuzey Irak’tan Haiti’ye kadar birçok yere ilk gidenler onlar oluyor. Yıldırım, yardım götürdükleri her yerde aynı zamanda Türkiye’yi de temsil ettiklerini söylüyor: “Ayrıldığımızda kimse bizi hatırlamıyor. ‘Türkler geldi’ diyorlar. Ülkemiz adına gurur veriyor.”

Türkiye adına bir güven inşa ediliyor bu ülkelerde. Aynı zamanda bir vefa olarak dönüyor bu yardımlar. Tıpkı Van depreminde olduğu gibi. Pakistan’dan hatta Sudan’dan bile yardım geliyor Vanlı ailelere.

Merkez noktası iyilik olunca tevafuklar da yaşanıyor. “Yardım edene yardım ediyor Allah!” dedirten bir hadiseyi anlatıyor Yıldırım: “Filipinler’de sel felaketi olmuştu. Taclobanlı bir işadamı başkent Manila’dan özel helikopteriyle şehri görmeye gelmiş. Helikopteri inerken, rüzgârından Kimse Yok mu’nun çadırlarından birkaçı hasar görmüş. Özür dilemek için yanımıza geldiğinde, Türkiye’den olduğumuzu öğrenip çok şaşırmış. ‘Ben bile Manila’dan buraya 3-5 gün sonra gelebildim. Siz ne zaman geldiniz?’ diye sormuş. İlk günden itibaren orada olduğumuzu öğrenince hayreti bir kat daha artmış ve ‘Sizin için ne yapabilirim?’ diye sormuş. Arkadaşlarımız felaket bölgesine alacakaranlıkta sandallarla ulaştıklarını ancak bazı yerlere giremediklerini üzülerek anlatınca, bu işadamı iki helikopterinin hemen Kimse Yok mu’nun hizmetine tahsis edilmesini emretmiş. Bu sayede Filipinler hükümetinin bile gidemediği adalara yardımı ilk biz ulaştırdık. Hatta o gün orada olan Kimse Yok mu’yu Filipinli yetkililer madalya ile ödüllendirdi.”

Yusuf Yıldırım 40 civarında ülkeye gitmiş. Hâliyle hayli anı biriktirmiş. Bir kare var ki anlatırken o anı tekrar tekrar yaşıyor ve yaşatıyor: “Haiti’de yetim çocuklara eğitim malzemesi dağıtıyoruz. Hepsi çok mutlu. Biri vardı ki onu hiç aklımdan çıkaramıyorum. Çantayı aldı ve öyle sarıldı ki, anlatamam. Bence bir insan ancak anne babasını bir yıl görmese öyle sarılabilir. Sevinçle içeri kaçtı. Peşinden gittim. Çantayla âdeta hasret gideriyordu. Mutluluktan yerinde duramıyor. Dayanamadı takla attı! Onların gözündeki, yüzündeki, ruhundaki o mutluluk sizin o ülkeye giderken çektiğiniz bütün sıkıntıları silip süpürüyor.”

Kimse Yok mu, gittiği yerlerde bir düzen de inşa ediyor. Böylelikle ülkedeki istikrarsızlıktan faydalanmak isteyenlerin önüne geçilmiş oluyor. Kalıcı Yardımlar Koordinatörü Muhsin Varlı, “Eğitimsiz, yoksul bir toplumda insanların manipüle edilmesi çok daha kolay oluyor. Yetimhaneler terörün yuvası hâline gelebiliyor. Çocuklar canlı bomba ya da genç savaşçılara dönüştürülebiliyor. Kalem tutacak eller silah tutuyor.” diyor. Dernek afetle girdiği ülkelerin sorunlarına daimî çözümler üretmeye çabalıyor hep. Varlı, Pakistan örneğiyle bize bu tabloyu gösteriyor: “2010 yılında Pakistan’da yaşanan sel felaketinin ardından Muzaffargarh şehrinde bir kasaba kuruldu. Türkiye’nin kurtuluş mücadelesinde ‘Anadolu insanına yardım’ çağrısında bulunan Pakistanlı İslam âlimi Muhammed İkbal’e vefa olarak ‘İkbaliye’ adı verildi. 296 konut, okul, cami ve alışveriş merkezi de inşa edildi. Böylece halkın afet sonrası normalleşmesi sağlandı.”

Bir kasaba inşa etmek hiç de kolay bir şey değil! Türkiye’den binlerce kilometre uzaktaki bir ülkeden bahsediyoruz. İmkânların sınırlı olduğu, işçi ve işçilik malzemelerine afet sebebiyle ulaşılamadığı bir yerde bu kasabayı kurmaya çalıştığınızı düşünün. Malzeme bulunduğunda bile transferi de çok zor. Aynı zamanda inşaat mühendisi olan Varlı, inşa ettikleri yapıların ülkenin şartlarına uygun olmasına ayrıca dikkat ettiklerini anlatıyor: “Bütün zor şartlara rağmen gidilen yerlerde, bu emeğe değecek bir mimari proje yapmamız gerekiyor. Mesela Pakistan’da bir konut yapılacaksa ülkenin iklim koşulları, gelenekleri, inanç ve kültürü yani insanların maddi ve manevi her türlü ihtiyaçları belirlenmeli. Mahremiyete dikkat eden bir yer Pakistan. Siz bahçeleri birbirine baktıramazsınız. Bahçelerin etrafına büyük duvarlar yapmanız gerekiyor.” Projelerde bu tarz ayrıntılara dikkat etmek projeyi uygulamak kadar emek istiyor. Zira güzellik, estetik ve yaşam tarzı her ülkede farklılık gösteriyor. Kalıcı ve yararlı olabilmek adına ekip bunlara çok dikkat ediyor.

Kimse Yok mu, Sudan’da da Orhaniye kasabasını inşa etmiş. Burada halk derneği çok iyi tanıyor ve ona güveniyor. Birçok sorunun yanı sıra bir göz hastalığı olan ‘katarakt’ ülke genelinde yaş aralığı olmaksızın herkeste rastlanan bir rahatsızlık. Bunu tespit eden ekipler gönüllü doktorlarıyla ‘katarakt operasyonları’ yapmaya karar vermişler. Bütün koşullar hazırlanmış ama gelen giden olmamış. Bir gün 70-75 yaşlarında yaşlı biri gelip ameliyat olmuş. Sonra yavaş yavaş gelmeye başlamışlar. Beş kişi, on kişi derken bugün itibarıyla 23 bin civarında operasyon yapılmış. Yani Sudan’da 23 bin insanın gözündeki perdeyi kaldırmış, gönüllü doktorlar. İçlerinden birisi merak edip sormuş ameliyat ettiği genç Sudanlıya: “Niye daha önce gelmedin de aylar sonra geldin ameliyata?” Gencin cevabı, hem Sudan için hem de bütün dünya için içler acısı: “Daha önce de ‘Gözünüzü iyileştireceğiz” diye gelenler oldu. Ameliyattan sonra iyileşmek bir yana hiç görmez oldu insanlarımız. Sonradan öğrendik ki, ameliyat diye bizim gözümüzdeki korneaları söküp götürüyorlar ve ülkelerinde satıyorlarmış. Sizi de onlardan sandık, hemen yanaşamadık. Ama önce bir kişi, daha sonra birkaç kişi… Ameliyat olan herkesin iyileştiğini görünce, ancak güvenip öyle gelebildik…”

Mesleğimin zekâtını veriyorum

Hakan Arısoy bir kukla sanatçısı. Kimse Yok mu’nun çaldığı kapıyı boş çeviremeyecek kadar duyarlı. Bir projeyle gelir dernek yetkilileri ona. “Afrika’nın siyah incelerini güldürmek size düşüyor.” derler. Memnuniyetle kabul eder Arısoy. Geçen Ramazan ayında çıkarlar yola. 10 kuklası da yanındadır elbette. Gitmeden sihirbazlık da öğrenir ve 5 gün çalışır evde. “Dolu dolu geçsin istedim. Çünkü belki bir daha nasip olmayacaktı böyle bir şey. Bu benim mesleğimin zekâtıdır.” diyor. 3 günlük ziyaret 7 güne çıkarılır ve yaklaşık 16 program yaparlar. Sabahtan akşama kadar kapı kapı mutluluk dağıtırlar. Arısoy, onu etkileyen bir hadiseyi de şöyle paylaşıyor, bizimle: “Gine’deyiz. Yardım kolileri dağıtıyoruz. Makarna, pirinç, salça şeker var. Ama hepsi yarım kilo. Çok şaşırdım. ‘Bu ne kadar süre yetecek?’ diye sordum. Bir ay, dediklerinde gözlerimden yaş geldi.”

Arısoy, bu kadar yoksul olmalarına rağmen çok mutlu olduklarını söylüyor. Bundan çok etkilenmiş. “Kimse Yok mu olmasaydı bunları yaşayamazdım. Allah onlardan ebeden razı olsun.” diyor. Döndüğünde bu duyguları herkesle paylaşmak istemiş. Elbette yine bunu sanatıyla yapıyor Arısoy. Afrikalı bir çocuğun kuklasını yapmış. 50 tane kukla yaparsa sergi açacak. Hatta satmaya kıyamadığı kuklalarını geride bıraktığı çocuklar için satmayı bile düşünüyor. Bir su kuyusu açtırma gayretinde. “12 ülkeye gittim ama hayatımda en büyük tecrübem en mutlu olduğum an o zamandı.” diye anlatıyor duygularını.

Uluslararası gönüllüleri var!

Kimse Yok Mu Derneği farklı coğrafyalara hizmet götürdüğü gibi bu coğrafyalardan gönüllüleri de bulunuyor. Azerbaycanlı Melike Caferova 17 Ağustos depremini medyadan takip eder. Kimse Yok mu’yla bir gönül bağı kurar. Zaten Azerbaycan’daki yetim derneklerinde de gönüllü hizmet vermektedir. Yüksek lisans için Türkiye’ye geldiğinde ilk iş Kimse Yok mu’nun kapısını çalar. “İhtiyaç sahibi insanları gördüğümde, içimdeki yardım duygusuna karşı koyamıyorum. İnsan olmanın bir gereği bence. Kimse Yok mu benim için en doğru adresti. Keşke kimsenin ihtiyacı kalmasa.” diyor Caferova.

Bu duygu ailece yaşanmalı

Murat Tekin, Kimse Yok mu’nun İstanbul Şubesi’nin kurucu üyelerinden. “Yardım insanın fıtratında var.” diyor. Esnaf olarak yaptığı ferdî yardımlar, dernek sayesinde daha çok insana ulaşmaya başlamış. 10 yıldır aralıksız yardım ettikleri kardeş aileleri var. Yurtiçinde ve dışında birçok yere gitmiş Tekin. Onun için en büyük kazanç, çocuklarının, iyiliğin insanları ve çevresindekileri nasıl değiştirdiğini öğrenmeleri: “Yardımlara ailecek gidiyoruz. Çocuklarım harçlıklarını biriktirip kurban veriyorlar. Paylaşmanın mutluluğunu yaşıyoruz.”

Önce gönüllü, şimdi yerli doktor!

“Sene 2007. Adana’dan ilk kez Kongo’ya sağlık taramasına giden ekipteydim. Afrika’ya ailecek hicret eden ilk doktor diyebilirsiniz. Afrika’daki ihtiyacın ‘hayati’ olduğunu gördük. Hastane yapabilir miyiz, diye düşündük. İlk taramaya gittiğimizde böyle bir hayal kurduk ama gerçekleşir mi bunu bilmiyorduk. Kongo’nun bir eyaletine gitmiştik. 75 yaşlarında genel cerrahi uzmanı Amerikalı bir hanımla tanıştık orada. Çok ücra bir yerdi gittiğimiz yer. İnsanlara hizmet için gelmiş. Ben ondan da çok etkilendim. Buralara gelmek için geç bile kaldığımızı düşündüm.

Kimse Yok mu ve Güneydoğu Uluslararası Sağlık Federasyonu (GUSAF) tarafından Uganda’nın Jinja kentine açılan hastanede görev yapmak üzere ailemle hicret ettik. Hastanenin temeli atıldığında şu anki durumu hayal bile edemezdik. Kullanılacak hâle gelmesi bizim için muazzam bir şey. İnşaat hâlindeki binaya bakıp burada biz hasta bakar mıyız diye hayal kuruyorduk arkadaşlarımızla. Hakikaten hayal edip peşinden samimiyetle koştuğunuz zaman Cenab-ı Allah lütfediyor. Şu an hayal edemeyeceğimiz bir yerdeyiz. 30 yatağımız var. Acil, röntgen, ameliyathane, tomografi ve laboratuar da var. Eşimden Allah razı olsun, bana çok destek oldu. Belli yaştan sonra buralarda yaşamak çok zor. Onun desteği büyük bir motivasyon oldu.”

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.