Dünyanın problemi ekonomik değil ‘ego’nomik
İnsani bir amaç etrafında yürürken toplumsal ve küresel barışı da inşa ediyor Kimse Yok Mu Derneği. Yardımın ‘Müslümanca’sını bütün dünyaya birbirinden faklı projeleriyle gösteriyor. Dernek çalışmalarıyla “ben” yerine “önce sen!” diyor.
Kimse Yok Mu Derneği 12 yıllık serüvenine çok şeyler sığdırmış. Pek çok alandaki projeleriyle yurtiçi ve yurtdışında yardım faaliyetleri düzenleyen bir kurum. Yardımın küreselleşmesinde, uluslararası barışın inşasında önemli bir rolü var. Afetten sonra ilk giden ve son çıkan oluyor. Zira geçici çözümler üretmiyor. Bir düzen inşa ederek kalıcı yardımlar yapıyor. Sorunların çözümünde, İslam dünyasının edilgen konumuna inat, etken rol üstlenmesi Müslümanlar adına bir imaj yenilenmesi aslında. Kimse Yok Mu Derneği Genel Başkanı İsmail Cingöz ile derneğin dünya genelinde üstlendiği rolü ve kurdukları sistemi konuştuk.
-Kimse Yok mu yurtiçi ve yurtdışında nasıl bir boşluğu dolduruyor? Toplumsal ve küresel barışta, düzende rol oynadığı söylenebilir mi?
Derneğimizin 113 ülkedeki çeşitli faaliyetleri göz önüne alındığında sadece bir birimiyle bile uluslararası ciddi işler yapan bir organizasyon diyebiliriz. Ancak derneğimizin yeteri kadar tanınmadığını düşünüyorum. Dünyada farklı kavga ve kutuplar var ve ne yazık ki İslam dünyası hep edilgen konumda. Var olan bütün problemler neredeyse hep İslam coğrafyası üzerinde. Ayrıca yine bu coğrafya ve dindaşlarımız dünyadaki birçok problemlerin de kaynağıymış gibi gösteriliyor. Kimse Yok mu böyle bir dünyada gür bir sesle haykırıyor: “Biz sorunların sebebi değiliz. Bu sorunları çözme arzusundayız.” Derneğimiz sadece Müslüman ülkelere yardım yapmıyor. Dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin, problem neyse tespit ediyor ve çözümü adına sorumluluk yükleniyor. Bizim değerlerimiz, kültürel kodlarımız buna çok müsait. “Ne olur ey dünya! Bizi son yüzyıldır yaşadığımız sorunlarla değerlendirmeyin.” diyoruz. Kimse Yok mu bunu sadece bir laf olmaktan çıkarıyor, fiile dönüştürüyor. İnsani bir amaç etrafında yürürken uluslararası birliği de tesis ediyor. Biz bir derneğiz. Bu birlikteliği tesis etmek için kurulmuş kurum ve kuruluşlar var, BM gibi. Açıkçası çok fonksiyonel olduklarını söylemezsiniz. Bugün, Kimse Yok mu ister Suriyeli mültecilerin sorunları, ister başta Afrika’daki su, eğitim problemleri olsun, Singapur, Amerika, Güney Afrika’dan uzanan elleri birleştirebiliyor.
-İhtiyaç sahibi kadar, el uzatan da bu işten kârlı çıkıyor. Yardım iki tarafı da doyuruyor.
İnsani yardımda kişinin aynı zamanda kendine de yardım ettiğini düşünüyorum. İnsani yardım bir içsel huzuru da yanında getiriyor. Olumsuz olayların toplumdaki etkisi büyük. Travma meydana getiriyorlar. Kimse Yok mu, bu manzaradan da güzelliklerin çıkabileceğini gösteriyor. Bugün dünyanın problemi ekonomik ya da ekolojik olmaktan çok ‘egolojik’. Yani ‘ben ve/veya benlik’ etrafında dönen problemler. Yardımlarla özverili olmanın kıymeti ortaya çıkıyor. Kimse Yok mu aracılığıyla toplum olarak bu ‘ego’ problemini aşmanın yolu bulunuyor. Rakamlar da bunu gösteriyor zaten.
-İçerisinde birçok birimin olduğu bir yapı görüyoruz. Hepsini bir bünyede toplamanın zorluğu var mı?
Her alanımızın başında bir koordinatörümüz var. Derneğimizi bu alanların bir araya geldiği üst platform gibi düşünmek mümkün. Yönetim kurulu olarak 9 kişilik bir ekibiz. Temel ilke ve hedefleri belirliyoruz, koordinatörlerimizi de icrada yetkili kılıyoruz. Her birimi, danışman ve yönetim ekibi vermek suretiyle müstakil bir dernek gibi işletmeye çalışıyoruz. Böyle bir yapısı var.
-Dernek ileride farklı bir formatta çıkar mı karşımıza? Birlik ya da daha büyük bir organizasyona dönüşür mü?
Kimse Yok mu Derneği bir aysbergin su üstünde görünen kısmı gibi. Zaten 400 çalışan, 3 milyon bağışçı, 50 bin gönüllü, milyonlarca fikir verici ve duacısını bir bütün olarak düşünmezseniz, bu işin altından kalkamazsınız. Kimse Yok mu icra ve organizasyonda sadece bir nokta. Halka mâl olmuş bir oluşum bu. Uluslararası toplum da etrafında bir helezon oluşturuyor, yavaş yavaş. Bugüne kadar hep kötüler yıkmak için bir araya gelmiş. Şimdi iyiler de bir araya gelebiliyor. Buna iyilik hayır döngüsü diyelim. Kimse Yok mu bir sembol. Aslında adını da tam olarak koyamıyoruz.
-Gönüllülük esasını bu kadar temele alan başka bir dernek var mı?
Dünyada ilk üçe gireriz. Kayıtlı gönüllülerden bahsettim. Bu sayı her gün değişiyor, artıyor. Projeleriyle gelenler, çoğu zaman gönüllülerini de beraberlerinde getiriyor. Gönüllü olarak iştirak eden ama kayıtlı olmayanlar da var. Mesela Kurban Bayramı’nda etlerin dağıtımından kumanya paketlerinin hazırlanışına kadar, işin ucundan tutan milyonlar var.
-Kimse Yok mu, afetle girdiği yerlerden okul, yurt, ev yaparak çıkıyor. Hatta kasaba inşa ediyor. Bir düzen kuruyor diyebilir miyiz?
Afet yakıp yıktığı için arkasında enkazlar bırakıyor. Aslında afet ilk vurduğunda insanları öldürüyor ama arkada bıraktığı hayatlar için de kalıcı bir darbeye dönüşebiliyor. Bu yaraların sarılması lazım. Sadece arama kurtarmayla olmaz. Mesela Tacloban’da hayatta kalan bir çocuk neredeyse bir hafta anne-babasının cesediyle yaşamış. Bu çocuğun afeti tsunami midir yoksa ruh dünyasındaki travma mı? Kimse Yok mu afetin yarasını sarma konusunda uzun soluklu adımlar atıyor. Pakistan ve Sudan’da olduğu gibi kasabalar inşa ediyor. Barınma ihtiyacını karşılamanın yanı sıra eğitim, sağlık hizmetlerini götürerek bir normalleşme sürecinin yaşanmasını sağlıyor.
-Kamu yararı statüsü de olan bir dernek. Bunu nasıl kazandı ve kaybetme riski var mı?
Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi üyesi, uluslararası partnerleri de olan Türkiye’deki iki üç dernekten biriyiz. Mülki ve idari amirliklerden izin alma ihtiyacı olmadan, sadece devlete bildirimde bulunarak, karar alıp çalışmalarımızı başlatabiliyoruz. Bu statü Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu onayı ile veriliyor. Devamı, teftişlerle yenileniyor. Tamamen yok etme ve yıpratma amaçlı siyasi bir linç kampanyasına maruz kalırsanız bu statünün kaybedilme riski elbette mevcut. Ama çok iddialı bir cümle söyleyeceğim. Dünyada, Kimse Yok mu gibi kuruluş amacına uygun hizmet üretebilen ve kamu yararı statüsünü devam ettirecek bir elin parmakları kadar derneği zor gösterirler. Kimse Yok mu bu statüyü kaybetme gibi bir siyasi linçle karşı kaşıya gelirse bilin ki dünyada bu statüyü devam ettirebilecek bir tane bile dernek yok, demektir.
-Yardımlaşmada ortak bir dil de inşa ediliyor sanki. Üye yerine gönüllü, mağdur yerine ihtiyaç sahibi deniliyor mesela.
Toplumumuzun yaygın bildiği bir örneği hatırlatayım. Uzunca bir süre resmî söylem ve evraklarda özürlü kelimesi kullanılıyordu. Şimdi engelli diyoruz. Engel, özür değildir. Toplumsal nezaketle örtüşmeyen bazı kelimeler var. Hukuki bir tabir olarak mağdur diyoruz ama yüzde doksan diyebilirim ki konuşmalarımda yoksul da değil, yoksun tabirini kullanıyorum. Herkesin farklı şeylerden yoksunluğu olabilir. Hem icra dili hem de söylem dili oluşturulmalı. Yaptığınız işin ruhuna uygun bir dil inşa edilmeli. Ezbere bir yaklaşım içinde değiliz.
-Kimse Yok mu hakkında akademik çalışmalar yapılıyor mu?
Maalesef iyilik duygusuyla yapılan güzel işlerin bir reytingi yok. İnsani çalışmaların akademik bir temele oturtulması için çok fazla bir kalem oynatılmadı. Antropologlar, ekonomistler, sosyologlar birçok mevzuyu irdelediler ama bu konularda yeterince çalışma yapılmadı, kürsüler kurulmadı. Yakın bir tarihte uluslararası bir konferans düzenledik. İyilik ve hayırseverlik duygusunun dünya barışına katkısı hakkında. Birçok akademisyen geldi, tebliğ sundu. Maalesef Türkiye’den yeterince akademisyen bulamadık. Oysa yaptığımız her işin akademik bir dille dünyaya mâl olması lazım. Bunun için bütün üniversitelerle ortak çalışmaya hazırız. Hatta bu konuda özel bir birimimiz de var. Yönetim kurulumuz iki hafta önce bir karar aldı. Bu alanlarda çalışma yapabilecek -sadece bizim derneğimizle de değil, hangi dernekle olursa olsun- yüksek lisans ve doktora öğrencilerine burs vereceğiz. Türkiye’de ve uluslararası sahada akademisyen yetiştirmeyi de bir misyon olarak üzerimize alıyoruz.
- tarihinde hazırlandı.