Mennatallah Mehdi: Bu dili öğrenmeyi ‘başıma’ koydum
Olimpiyatların şiir finalinde ‘Uzatma Dünya Sürgünümü Benim’ diye seslenen Mennatallah Mehdi, “Çok hırslıyım. Eğer bir şeyi yapmak istiyorum, başıma koydum, tamam inşallah yapıyorum. Türkçe öğrenmeyi de başıma koydum.” diyor.
Üstat Sezai Karakoç'u “Mona Roza” ile tanıyan herkesi bir gün “Sürgün Ülkenin Başkenti”ne çıkarıyor zaman. Mısırlı bir çocuk oluyor bu kez şair. Bir de onun diliyle yalvarıyor sevgiliye. Menna titreyen sesiyle, “Sevgili, En Sevgili, Ey Sevgili” diye haykırırken belli oluyor gecenin şampiyonu. 10. Türkçe Olimpiyatları'nın şiir finalinde kalabalığın duygularına tercüman oluyor Mennatallah Mehdi. Şiir, daha ilk mısrada bir sürgünlükte buluşturuyor bütün salonu. “Senin kalbinden sürgün oldum ilkin / Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği / Bütün törenlerin, şölenlerin, ayinlerin, yortuların dışında / Sana geldim, ayaklarına kapanmaya geldim / Af dilemeye geldim affa layık olmasam da / Uzatma dünya sürgünümü benim…”
Mennatallah Ahmed Cemaleddin Mehdi, 16 yaşında. 135 ülke, 1500 öğrencinin katıldığı 10. Türkçe Olimpiyatları'nda Sezai Karakoç'un “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” şiiriyle birinci oldu. Sahnede baştan aşağı beyaz bir elbise içinde gördük onu. Sesiyle birlikte bedeni de büyümüştü. Sahne gerisinde kot pantolonu ve sweatshirt'üyle küçük bir kız duruyor karşımızda. Küçük ama kendinden emin, telaşsız, ölçülü...
Lise birinci sınıf öğrencisi Menna. İskenderiyeli bir ailenin küçük kızı. Kolejde ilk senesi. Geçen yıl Türkçe Olimpiyatları'na katılan arkadaşlarından etkilenerek kayıt yaptırmış Türk okuluna. Ana dili olan Arapçanın yanında iyi seviyede İngilizce konuşuyor. 6 aydır Türkçe öğreniyor. Sürenin kısalığı yanıltmasın sizi! Röportaj için buluştuğumuzda ‘Tercüman ister misin?' sorumuza hafif müshetzi bir edayla omuz silkiyor. Hakkı var; gayet akıcı, düzgün ve anlaşılır konuşuyor. Bu verinin ışığında “6 yıl Fransızca eğitimi aldım amma Türkçe öğrenmeye başlayınca onu unuttum!” demesini ne kadar ciddiye alsak bilemiyoruz. Öğretmeni Azad Boztaş'ın da belirttiği gibi özel bir çocuk Menna. “Kafasında başka bir hayal, hülya olmayan bir çocuk bir senede bu seviyede konuşabilir Türkçeyi.” diyor Azad Hoca. Oysa Menna koleje başlayalı daha 6 ay olmuş.
Boztaş, İskenderiye'deki kolejde, 8 öğrenci arasından seçmiş Menna'yı. Unutmadan belirtelim; elemelere şiir dalında katılmamış, okuduğu şarkıyla birinciliğe layık bulunmuş bu genç hanım. Ancak öğretmeni şiirde daha başarılı olacağını düşünerek alanını değiştirmeye ikna etmiş onu. Hızlı hazırlanması gerektiği için Kahire'deki Uluslararası Selahaddin Koleji'ne alınmış kaydı. Ağır ders programına rağmen hızlı öğrenmiş. Kendisinden bahsetmesini istediğimizde veriyor başarının ipucunu: “Hırsızlıyım. Öyle miydi?”
Hatasını fark edip kocaman bir kahkaha atıyor: “Evet, hırsız değilim ama çok hırslıyım. Eğer bir şeyi yapmak istiyorum, başıma koydum ve söyledim; tamam inşallah yapıyorum. Yaparım.”
Türkçe öğrenmeyi de koymuş ‘başına'. Çünkü Amerika'da, o olmazsa Türkiye'de astrofizik eğitimi almak istiyor. Bırakalım onun kelimeleri anlatsın bize Menna'yı: “Daha önce düşünmemiştim ki bir gün Türkçe öğreneceğim amma Türkçe Olimpiyatları için öğrenmeye başladım, çok beğendim ve devam ediyorum.”
Tenis oynuyor, yüzüyor. Piyano ve gitar çalıyor. Kendinden emin, ne istediğini biliyor. Kendi kabiliyeti yanında ailesinin de payı olmalı bu başarıda. Onları da tanımak istiyoruz. “Benim babam pilot gibi çalışıyor (pilot). Benim annem muhasebeci. 2 ağabeyim var, biri 24 yaşında ve biri 22. Onlar mezun oldular. Biri avukat ve diğeri mühendis.”
-6 ay önce başlamışsın. Nasıl bu kadar hızlı öğrendin Türkçeyi?
-Çok çalıştım gerçekten. Ve yani filmler izledim, kitaplar okumak denedim. Türk halklarla oturdum, çok dinledim. Öyle… Özel vakit yok yani amma her gün çalıştım.
3 ay önce Kahire'deki okula transfer olmuş. Ve o tarihten sonra hafta sonlarını üniversiteli Türk öğrencileriyle, hafta içi bütün boş vaktini de Azad Hoca ile geçirmiş. Sıkılmışa benzemiyor, zevkle anlatıyor hazırlık sürecini: “Benim birinci şiir, adı Ey Rab! Fethullah Gülen'in. Ey Rab okudum ve ben dedim, çok zor! Nasıl ezberleyeceğim, çok güzel bir şiir amma çok zor gerçekten. O (hocası) dedi hayır dene! Denedim ve elhamdülillah çok güzel okudum. Elemelerde birinci oldum. Sonra Sürgün geldi. Daha güzel amma daha zor, daha uzun. Ezberledim ve okudum.”
-Anlayabiliyor musun şiiri?
-Evet, anlıyorum. Çok güzel bir şiir.
-Yarışmada heyecanlandın ama biraz da duygulandın sanki.
-Evet, Mısır'ı düşündüm. Sürgün çok uzak! Şimdi benim ülke de benden çok uzak. Öyle düşündüm ve öyle hissettim.
-Birinci olmayı bekliyor muydun?
-Çok istedim ama dedim nasip, her şey nasip. Elhamdülillah yani benim için en önemli bir şey burda olmak. Türkçem çok daha iyi oldu burda. Daha çok şeyler öğrendim.
Bu Türkiye'ye ilk gelişi değil, pek hatırlamasa da 6 yıl önce ailecek tatil yapmışlar burada. Avukat olan ağabeyinin de Türkçe öğrendiğini söylüyor. Biz onların ilgisine, o bizim şaşkınlığımıza şaşırıyor. “Benim ailem de, hep Mısırlılar da Türkiye'yi seviyorlar. Çok güzel, neden sevmiyeceğiz? Mısırlılar belki hep seviyorlardı Türkiye'yi amma daha bellidir son yıllarda. Siz Türkler Mısır'ı seviyor musunuz?”
Politikaya da meraklı anlaşılan. Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde iki ülke arasındaki dostluğun arttığını düşünüyor. Peki, başka kimleri tanıyor acaba? Peş peşe sıralıyor: “Abdullah Gül, cumhurbaşkanı… Ve yani sanatçılar. Işın Karaca, Zara, Sertap Erener, İbrahim Tatlıses, Ertuğrul Erkişi, Fethullah Gülen, Mehmet Akif Ersoy, Sezai Karakoç, İbrahim Sadri… Birçok. Unuttum başka her bir şahsı…”
-Okuduğun şiiri kimin yazdığını biliyor musun?
-Evet, Sezai Karakoç.
-Sezai Karakoç'la karşılaşsan ona ne söylemek isterdin?
-Çok mutlu olurdum onu görsem. Çünkü onun şiirini okudum, çok güzel bir şiir. Ve bilmek istiyorum ki o benim için ne düşünüyor.
Bize biraz Mısır'ı anlatmasını istiyoruz. İşe iki ülkeyi mukayese ederek başlıyor: “Bence Mısır ve Türkiye biraz benziyorlar. Kültür de yani çok benziyor değil amma halklar benziyor. Yemek benziyor. Mısır'da döner var ve Türkiye'de de döner var. Öyle yani. İkisi de halklar çok sıcakkanlı ve çok hoşgörülü. Mısır biraz şimdi kötü amma inşallah geçiyor. Sonunda her şey iyi olacak. Şimdi seçimler var cumhurbaşkanı seçmek için. Bilmiyorum kim olacak. Ama umarım ki iyi olacak.”
-Bir Türk Mısır'a gelirse nereleri görmeli?
-Önce Piramitler tabii ki. Ve İskenderiye, benim şehrim. Birçok geziler var İskenderiye'de. Ve Kahire'de Burc el-Kahire. Kahire Kulusu değil mi?
-Kulesi…
-Evet kulesi. İskenderiye'de Bibliotica Aleksendrina. Deniz ve Nahri-n Nil (Nil kıyısı) Kahire'de. Luksor var. Şarm el Şeyh var.
-Yarışmadan sonra çok ilgi gördün, ne hissettin?
-Çok mutlu oldum, hâlâ mutluyum. Onlar çok hoş. Ben öyle bir şey çok severim. Her zaman bir şahıs geliyor ve fotoğraf çekebilir miyim diyor.
Türkiye'de geçirdiği 10 günde çok ilerletmiş Türkçesini. Sosyal bir çocuk Menna. Kısa sürede pek çok arkadaş edinmiş. Ülkelerini tek tek saymak istiyor: Almanya, Makedonya, Tanzanya, Arap ülkeleri, Suriye, Sudan, Amerika, Kırgızistan, Arnavutluk, Bosna… Hepsi İngilizce de biliyor. Buna rağmen kendi aralarında Türkçe konuşmayı tercih ediyorlar. En çok birbirlerinin ülkelerini merak ediyorlar. Sonra özel sorular geliyor: Kaç yaşındasın? Kardeşin var mı? “Tanıyoruz yani.” diyor. “Onların kültürların çok sevdim ve beni onlar çok sevdiler. İnşallah bir gün onların ülkelerine gideceğim.”
-Mail adreslerini aldın mı?
-Tabii ki de. Ve Facebook aldım.
Bu yıl Türkçe Olimpiyatları kapsamında 41 ilde program düzenlendi. Hemen her akşam bir yerlerde sahne alıp becerilerini sergiledi çocuklar. Menna, dönene kadar 3 şehirde, toplam 10 programda sahne alacak. Yoğun bir tempo, yorulmuş olmalı… “Çok yoruldum amma çok eğlenceli, gerçekten. Gelmeden önce çok korkuyordum. Rakiplerden yani. Çok merak ediyordum, nasıl olacak? Ben nasıl olacağım, nasıl şiir okuyacağım? Sakın, sakın heyecanlanma diyordum. Şimdi geldim ve kendime dedim, bir şey değil. Çok eğlenceli, neden korkuyordum.”
Söylediğine göre Türkçe öğrenmesi ve olimpiyatlara katılması konusunda ailesi de en az Mennatallah kadar istekli ve heyecanlı. Gelişmeleri dakika dakika takip etmişler. Yarışmayı Youtube'dan izlemiş, sonuçlar açıklandıktan hemen sonra telefonla görüşmüşler: “Annemle, babamla, arkadaşlarımla konuştum, ağladım. Çok mutlular, benim gibi...”
İskenderiye'deki elemelere şarkı dalında katıldığını biliyoruz. “Şiir okumayı seviyorum. Şarkı söylemeyi çok, çok seviyorum.” diyerek kendisi de ortaya koyuyor tercihini. Derken başka konular açılıyor ve şarkı bahsi orada kalıyor. Fotoğraf çekimi için sahile yürürken iyice rahatlıyor. Koşuyor, zıplıyor ve bir anda Sertap Erener'in Unutursun şarkısını söylemeye başlıyor: “Yarından haber yok, dün bitti / Saatler son günü çalıp gitti / Yeminler yaşlandı dudaklarda / Düğümlendi derken söz bitti / Unutursun için yana yana / Unutursun ölüm sana, bana / Zaman basıp kanayan yarana / Unutursun, unutursun…”
Her kelimeye hak ettiği duyguyu veriyor tonlamalarla. İyi bir kulak ve çok güçlü bir gırtlak var bu sesin arkasında. İzleyiciler açısından büyük bir kayıp Menna'dan şarkı dinlememek. Buna sevinebilecek tek kişi var: “Gülüm Benim” şarkısıyla şarkı dalında birinci olan Türkmenistanlı Ruslan Anna Mammedov... Öğrencilerin sadece bir kez olimpiyatlara katılma hakkı var. Bu yüzden şarkı dalında yarışma şansı yok Menna'nın. Ancak gelecek yıl turne grubuna seçilirse, ki bunun için şimdiden dua etmeye başlamış görünüyor, o arzusunu da gerçekleştirmiş olacak.
Hocası ‘özel, çok zeki ve yetenekli bir çocuk' diyor onun için. Yaşının üzerinde bir olgunluğa sahip olduğunu satır aralarından çıkarmak da mümkün. İlk kez ayrılıyor ailesinden ve özlemiş olmalı. “Evet!” diyor, “Özledim.”
-En çok neyi özledin?
-Benim evim, benim ailem, benim arkadaşlarım. Yemek yani Mısır yemeği. Biliyor musun yani İngilizce söylemek istiyorum. You don't know what you have got, until it's gone… (Neye sahip olduğunu onu kaybedene kadar anlamıyorsun!)
Türkçe Olimpiyatları herkese başka şeyler söylüyor olabilir. Bize, fırsat verilirse dünyanın pırıl pırıl ellere teslim edilebileceği mesajını veriyor. Menna ve arkadaşları kara bulutlarla kaplanmış bir gökyüzünde, güneşi müjdeleyen ışık huzmeleri gibi göz kırpıyorlar… (Ayşe Adlı)
- tarihinde hazırlandı.