Hatıralardaki Ramazanlar
Ramazan, bilhassa sonsuza açık gönülleri öylesine büyüler ve onları öylesine tesir altına alır ki, hep onu duyar, onu düşünür ve onu düşlerler. Evet, sokaktaki insanların munisleşen çehrelerinden, başı yazmalı analarımızın aydınlık nasiyelerine, bulunduğumuz yerlerin Ramazanca aydınlatılmasından çarşı pazardaki ampullerin ışığına, şadırvanların başındaki kandillerden camilerin içindeki avizelere ve minarelerdeki mahyalardan başımızın üstünde kanat açmış gibi duran semanın yıldızlarına kadar her şeyin Ramazanlaştığını duyar ve yaşarız.
Hatta hatırlarım; elektriğin olmadığı, camilerin bile gaz lambalarıyla aydınlatılmaya çalışıldığı dönemde, imkânı olan aileler namaza giderken, o zamanlar oldukça yeni sayılan lüküs lambalarını da beraber götürürlerdi. Biz, onların böyle gürültüyle sokaktan geçtiğini duyunca, Ramazan’ın, lüküs lambaların ışığı altında mahalle aralarında dolaştığını tahayyül ederdik.. Tahayyül eder ve onu ruhlarımızda daha bir derince duyardık. O günlerde bile Ramazan’ın böyle garip füsunlarla üzerimize boşalttığı mana, hülya ve şiiri düşündükçe bu mübarek ay hiç bitmesin isterdik.. İsterdik ama o bize rağmen uçar gider ve arkadan da bin bir debdebe ile bayram gelirdi...
Ramazan’da, bütünüyle Allah’a yönelmiş her çizgisi bir büyü bu sihirli yüzlerin ve mana âlemlerinden bir kısım derinlikleri aksettiren bu sırlı gözlerin hemen hepsi de bir bilinmez âlemin ışıklarıyla pırıl pırıldır. Farklı dünyaların, farklı iklimlerin, farklı düşüncelerin yontup şekillendirdiği bu insanlar, saf olanı-akıllısı, mazbut yaşayanı-biraz dağınığı, uslusu-afacanı, her şeyi görüp bileni-hiçbir şeye aklı ermeyeni, milletine yararlı olma düşüncesiyle oturup kalkanı-hiçbir yararlı düşüncesi bulunmayanı, duyarlı olanı-alabildiğine duygusuzu, mutlu yaşayanı-saadet arayanı, hastalıklar içinde kıvrananı-sıhhatten sarhoş olanı, mağruru, kibirlisi-mütevazısı ve muhlisiyle herkes, şaşırtacak şekilde onda birleşir; geceyi beraber duyar, İmsak’a beraber uyanır, ezanı beraber dinler, namazı beraber eda eder, iftarı beraber açar ve ihtimal, her akşam oruçlu mü’min için müjdelenmiş bulunan iki sevinç, iki inşirahtan ikincisini de vicdan ve imanlarında beraber duyar ve beraber yaşarlar.
Şimdilerde, doğrudan doğruya böyle bir Ramazan’ın aydınlık ikliminden mahrum bulunsam da, pırıl pırıl ışıklarıyla âdeta gökyüzünü andıran cami çevrelerini, Ramazan’a hoş-âmedî etme manasında, minarelerde mahyalaşan mü’min duygularını, mabetleri tıklım tıklım dolduran mü’minlerin nûrefşân simalarını, samimane gürleyen sinelerini, heyecanla atan nabızlarını tahayyül edebiliyorum. Ramazanlaşan insanların güvenle tüllenen çehrelerini, kimseden esirgemedikleri o sımsıcak bakışlarını, çevrelerine yağdırıp geçtikleri tebessümlerini, herkese açık ve sıcak tuttukları gönüllerini, iyilik hislerini, mümince tavırlarını hayalimde canlandırıp onların duygularını paylaşabiliyorum.. bin seneden beri devam edegelen inanç, anlayış, duygu, düşünce ve telâkkilerimizden süzülüp; örf, âdet ve törelerimizin potasında yoğrula yoğrula bugünkü kıvamına ulaşmış kültür zenginliklerimizin temsil edildiğini görür gibi oluyor ve kendimi rahatlıkla bir sahur misafiri, bir iftar davetlisi gibi düşünebiliyorum.. evet, Türkiye’de Ramazanlaşan herkesi ve her şeyi, kendine has şivesi, kendine has üslubuyla tasavvur edebiliyor ve tamamen uhrevileşen o atmosferi bütün zenginlikleriyle duyabiliyorum..
Kaynak: http://www.zaman.com.tr/ramazan2014_hatiralardaki-ramazanlar_2234000.html
- tarihinde hazırlandı.