Az Sabır Gerek

Bir önceki yazımda özetle aktarmaya çalıştığım, okuyucuyumun mektubuna devam edeceğim. Öğrencisi Christopher'a sabırla yardımcı olmasının nasıl bir meyve verdiğini görmeye çalışalım:

"Başka zaman yine dinî bir meseleyi anlatırken bana "Kendimi aptal hissediyorum. Senin anlattıklarını bana ne okulda öğrettiler, ne de ailem anlattı. Tam on dokuz sene boş yaşamışım, çok yazık!" dedi ve "Burada önümüzden bir sürü insan geçiyor ve bunların hiçbiri senin anlattıklarını bilmiyor, kimse öğretmemiş, ne olacak bunların hali?" diye sordu. Ben sessiz kaldım. Çünkü çok derinden vurmuştu beni. "Şimdi ben de biliyorum, peki bunları bilmenin hiçbir sorumluluğu yok mu, diğer insanlara kim anlatacak?" deyince, utandım, verecek cevap bulamadım. Üç hafta önce aklıma Christopher geldi, ona dua etme isteği belirdi içimde. O isteği verene sonsuz hamdolsun. Evet isteği veriyor, yani "Kulum, dua et de duana icabet edeyim." diyor. Ben de "Rabb'im, bugün Christopher'a hidayet nasip eyle!" diye çok dua ettim.

"Bu duygularla eve geldim. Hemen Christopher'ı aradım fakat cebi kapalıydı, ben de sonra ararım deyip odamda kanepeye oturdum. İnanılmaz da yorgunum, oturduğum yerde uyuyakalmışım. Aniden telefon çaldı, sıçrayarak uyandım, arayan Cristopher'dı. Dışarıda buluştuk, başladık sohbetimize. Yine konu dinî mevzulara geldi. Sorularını elimden geldiğince cevaplamaya çalışıyordum. Aradan iki saat geçmişti, ben de Christopher'a "Seni bizim arkadaşların kaldığı bir ev var, oraya götüreyim, hem onlarla da tanışırsın." dedim. Kabul etti. Muhabbet yine döndü dolaştı onun soruları üzerine dinî mevzulara geldi. Yaklaşık iki saat cevaplar sürdü; ama Christopher hâlâ ikna olmuyordu. Ben devam etmeye çalıştım. Christopher onlarca soru sordu. Rabb'im yardım etti, her sorusunu cevaplamaya çalıştım, artık kaptırmıştık kendimizi. Saat gece üçe geliyordu, bizim arkadaşlar da yorgun zaten, müsaade istedim. Christopher'la beraber arabaya bindik. Daha hareket etmeden, "Sana bir şey sorsam?'' dedim. O da "Sor!" deyince, "Hâlâ inanmıyor musun?" dedim. "Artık inanıyorum Allah vardır ve birdir." deyince, aman Allah'ım, gözlerim fal taşı gibi açıldı. Bir daha sordum, yine aynı cevabı aldım; "Artık soruma cevap buldum, kesinlikle Allah vardır ve birdir." diye tekrarladı. Arabayla hareket ettik ve ben sonra, dayanamadım, Efendimiz'i (sas) sordum. O da "Son peygamber Hz.Muhammed'dir, son ve asıl kitap da Kur'an'dır." dedi. Ben artık iyice heyecanlandım, ne diyeceğimi şaşırdım, hayatımda o kadar sevindiğimi hiç hatırlamıyorum. Evin önüne geldik. Şahâdet getirecek kıvamdaydı; ama bana "Hiç bilmiyorum ki." dedi. Ona benim söylediklerimi tekrar etmesini söyledim. Bu arada elimi istedi. İki eliyle öylesine sıkı kavradı ki şahadet getirirken titremeye başladı. Manasını anlamıyor, ama titriyordu. "Muhammeden abduhu ve Resuluh" dediğinde dayanamadı, gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Hiçbir şey diyemedim, sadece bakıştık o an. Bana arka arkaya İngilizce olarak tasdikte bulundu. Daha sonra "Sence artık cennetlik miyim? Orada sonsuza kadar seninle muhabbet edebilir miyiz?" diye sordu. Ben de "Allah vaat etmiş, o vaadinden dönmez, inşallah ötede sonsuza kadar muhabbet ederiz." dedim. Yine biraz arabada öylesine sessizce oturduk. Sonra ayrılma vaktimiz gelmişti, bana ayrılırken "Beni bırakma artık, daha anlatacağın çok şey var." dedi. Gece yarısı eve dönerken açtım arabanın camlarını. Hiçbir tarafa sığmıyordum.

"Şimdi ne zaman caddelerde dolaşsam, her biri ayrı telaştaki yığın yığın kalabalıklara bakıyorum ve kulaklarımda Christopher'ın sözü çınlıyor: "Şurada önümüzden bir sürü insan geçiyor ve bunların hiçbiri senin anlattıklarını bilmiyor, kimse öğretmemiş, ne olacak bunların hali?" Dua ve sevgi ile...

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.