Hâtırası Cihan Değer

1992'de, o ilk eğitim seferberliği yıllarında Kazakistan'a da dört eğitim gönüllüsü gönderilmişti. Ali Bey onları Almatı'dan almıştı tâ Canbul'a götürmüştü. Devlet konuk evine yerleşen bu dört adanmış ruhtan Süleyman Bey diyor ki: "Ali Bey ayrıldıktan sonra orada kendi başımıza kaldık. Ne Rusçamız var ne de Kazakçamız...

Milli Eğitim Müdürlüğü'ne gidiyoruz, kimse bizimle ilgilenmiyor, hatta bir müddet sonra, 'Ne işiniz var burada?' muamelesi görmeye başladık. Ne yapacağımızı bilemiyoruz. Bir gün geldi bize 'Artık bu konuk evinden ayrılın!..' dediler. Ortada kaldık. Orada İsmail isimli Ahıska Türklerinden bir genç, diliyle bize yardımcı oldu. Milli Eğitim Müdürlüğü'nde bize 'Oğlu Türkiye'de okuyan birisi var, belki size yardımcı olur.' dediler. Gidip o adamı bulup derdimizi anlattık. Bize 'İşte anahtarlar!.. Bir evim kirada idi yeni boşaldı alın anahtarları!' dedi, dünyalar bizim oldu. Artık kalacak bir yerimiz vardı. Çünkü çok az paramız kalmıştı. Çıplak bir ev. Olsun... Ayakkabılarımı yastık yaptım. Bir kilim var. Üstümüze örtsek, çok sıcak... Örtmesek sivrisinekler iflahımızı kesiyor... Oturup bir durum müzakeresi yaptık. Neden hiçbir başarı sağlayamadık, diye düşünüp taşındık. 'Şimdi, Peygamber Efendimiz'in (sas) üç yüzden fazla mucizelerini anlatan Mucizât-ı Ahmediye eserini okumaya başlayalım.' dedim. Onu açıp bereketinden, feyzinden istifade niyetiyle mütalaaya başladık. Sohbet-i cânân ile kendimize gelmiştik. Sohbet esnasında bir ara bir arkadaşımız 'Allah!..' diyerek bir nâra atıp kendinden geçti! Bayılmıştı... Ayılıp kendisine gelince, ne oldu, diye sorduk. Dedi ki 'Sohbet esnasında ben kendi kendime, ne olacak böyle, bizi buraya niye gönderdiler ki, diye içimden bazı menfi düşünceler geçirmeye başladım ki, birden yakazada Efendimiz (sas) bir grup nuranî insanlarla birlikte içeriye girdi ve bana Seni buraya gönderen, yanılmadı! Bundan sonra da yanılmayacak! diye çok şiddetli bir şekilde ikaz etti, onun tesiriyle bağırıp kendimden geçtim.' dedi. Derin bir hayret içinde kaldık."

"Bu olayın akabinde, bize hiç yüz vermeyen Milli Eğitim Müdürlüğü'nden bizi çağırdılar ve 'Bir daha anlatın bakalım siz ne istiyorsunuz?' dediler." Biz de eğitim ve okuldan bahsedince 'Peki, buradaki binalardan okul için birisini beğenin size verelim.' dediler. Biz de dört yol ağzında büyük bir binayı beğendik. Çimkent'teki arkadaşlar kartonlar üzerinde reklamlar hazırladı. Onları oraya buraya astıracak paramız yok. Biz de kendimizi bir reklam panosu gibi yapıp okulun çevresindeki yollara çıktık. Herkes bize bakıyor yazıları okuyup Türk koleji açılacağını öğrenince, binasının nerede olduğunu soruyor, biz de elimizle işaret edip gösteriyorduk."

Kısa zamanda müthiş bir müracaat oldu. Erkek öğrenciler için böylece ilk okulu açtık. Sonra bir de kız koleji açtık.

Süleyman Bey, kendi ismiyle tevafuk eden Süleymanov Caddesi'ndeki bu okulu ve sonraki kız kolejinin serüvenini anlattıktan sonra dedi ki: "Aradan epeyce bir zaman geçtikten sonra İzmir'de bana 'Seninle Kazak bir aile görüşmek istiyor.' dediler. Acaba ne görüşmek istiyorlar, hem bunlar kimdir, diye yanlarına gittim. Meğer birisi Canbul'daki erkek kolejimizden öbürü de kız kolejimizden mezun iki gençmiş. Üniversiteyi bitirince evlenmişler. Çocukları da olmuş. Şimdi doktora yapmak için çalışıyorlarmış."

İşte hatırası bile cihan değer bir eğitim olayı...

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.