İlahî İnayet, Gözetip Koruyordu

Müdür Hasan Hüseyin Bey'in Orta Asya hatıralarından sizlere birkaçını nakletmek istiyorum:

Yıl 1998, Kazakistan'dayız. Ülkemizdeki krizden dolayı üç ay hiç para gelmemişti. Arkadaşların morallerini yüksek tutmaya çalışıyordum. Özellikle moral yükselten manevi programlara ağırlık veriyordum. Kasıtlı olarak, belletmenlerin ne yediğini göreyim diye yemek saatinde pansiyona gittim. Arkadaşların çay ve makarna ile yetindiklerini gördüm. Pansiyon müdürü ile görüştüğümde iki aydır ekonomik sıkıntıdan dolayı, bu şekilde devam ettiklerini söyledi.

Yazın okulun tuvalet ve banyolarını yaparken, fayans ve çimento ilimizde olmadığından Rusya'ya bağlı Astarhan'a arkadaşları göndermiştim. Oradaki okul müdürü ve öğretmenlerin arkadaşlara gösterdiği ilgiyi düşünüp aynı faksı oraya da gönderdim. Beş dakika sonra beni aradı, faksı okuduğunu ve çok duygulandığını, telefonla sponsorlarına gönderdiğini söyledi. Sonra onlar da esnaf ve öğretmenleri toplayıp, faksı okumuşlar. Ağlayanlar olmuş ve aralarında 5.000 dolar para toplayıp gönüllerini alalım düşüncesi ile dört erkek üç bayan, iki araba ile bizi ziyarete gelmişlerdi.

Bu insanlara iade-i ziyaret yapmam gerektiğini biliyordum. Fakat üç-dört ay geçmiş olmasına rağmen nasip olmamıştı. Bahar gelmişti. Okul imtihanı için ilçeleri dolaşıyordum. Gittiğim ilçelerde milli eğitim müdürleri beni karşılıyor, okulları beraber geziyorduk. Okullarda 6. sınıf öğrencilerini bir salonda topluyor, önce okulumuzu iyi bir övüp mikrofonu bize veriyorlardı. En sonunda ise, "Türk abileriniz ayağınıza kadar geliyor, onları alkışlayın." diyorlardı. Sonra kaymakamları ziyaret ediyorduk. Yerel gazete ve televizyonlar röportaj yaparken "Buralara niçin geldiniz?" diye soruyorlardı. Bizim için özel olarak hazırlanmış davet yemeğini yiyip ilçeden Atrav'a dönüyordum. Allah'ın inayeti çok fazlaydı, gittiğimiz her yerde insanlar bizi bağrına basıyordu. Vali, milli eğitim müdürüne hitaben "Türk kardeşlerimiz çocuklarımızı okutmak için buralara kadar gelmiş. Ben Türkiye'yi biliyorum. O kadar güzel yerden anne-babasını bırakıp bu çamurun içine, -40 derece soğuğa gelmişler. Onlarla beraber gez, yemek yedir. İltifatta kusur etme, bize ayıp olmasın." diye tembih ediyordu. 250 km uzaktaki Kurmangazi ilçesine gitmiştim. Milli eğitim müdürü okulları gezdirdi. Öğlen yemeği unutulacak gibi değildi. Oradaki velilerimiz evlerine götürmek için gelmişler. Biz ise önceden gerçekleştiremediğimiz Astarhan gezisini 120 km daha gidip gerçekleştirecektik. Yol kısa; ama iki gümrük var. Volgagırad nehrinde iki yerde gemi ile geçilecekti. Milli eğitim müdürü ve ekibi bizi şehrin dışına kadar uğurladılar. Fakat benzinin lambası sürekli yanıyordu. Benzinin bitmesi lazımdı. Şehirden çıkarken "15 km sonra yolda benzinlik var. Benzini temiz. Eğer oraya kadar yetecekse oradan alın." demişlerdi. Aslında yetmez diye düşünüyordum; ama o insanları çok meşgul ettiğimiz için 'yeter' dedim. Tahminen 40-50 km daha gittik. Gümrükleri çok kolay geçtik. Nehri geçtiğimizi fark edememişiz bile. Biraz gittikten sonra bir ses geldi; teker patlamıştı. Taş kesmiş. Yedek tekeri takıp devam ettik; fakat benzinin lâmbası sürekli yanıyordu. Benzinliğin kapalı olacağını düşünememiştik. Geriye dönsek zaten şehre kadar benzin yetmez belki ileride vardır diye yola devam ettik. Normal şartlarda benzinin bitmesi gerekirken, benzinliğe kadar gelmiştik. Fakat arabanın benzin kapağını açamıyoruz, 15 dakika açamadık. Sonra çekiçle vuralım, ya açılsın ya kırılsın diye karar verdik, çekiçle vurunca açıldı. Benzin alıp iki kilometre gittik. Vapurla nehri geçecek ve 45 km daha gidecektik. Nehrin kenarına gelince vapur hareket etti. İkinci vapura gittik, orada da "öğle yemeği" dediler. Biz "Hangi günahımızdan bu musibet başımıza geldi?" diye konuşuyorduk. 15 dakika sonra arabanın diğer tekerinin havasının indiğini gördük... Bulunduğumuz yer bir köydü. 370 km'lik o yolda bir tane lastik tamircisi vardı, biz de tam onun önünde duruyorduk. Kafkas Müslüman'ı olan bu adam iki tekerimizi de yapıp verdikten sonra benzin kapağının açılmayış sebebini anladık. Açılsa gemiyle karşıya geçtikten sonra 10-15 km gidip kalacaktık. Yedek teker zaten önceden patlamıştı. Buradaki insanların yedek teker vermesi çok zor bir ihtimaldi. Teker ilk patladığı an hızımız her ne kadar 90'ı geçmiyorsa da 89'a da düşmüyordu. Asfalt olmayan yeni çakıl dökülmüş bir yolda Murat 131 olan arabamızın kaymaması, mutlaka bitmesi gereken benzinin bitmemesi ve benzin kapağının vapuru kaçırıncaya kadar açılmaması gaybî bir elin açıktan desteklemesi değil de nedir?"

Evet, bütün bunlar İlahî inâyetin gözetmesi ve korumasıdır elbette...

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.