Işığa Gönül Verenler
Arkadaşımız Taner Ufuk, ömrünü Kur'an hizmetine adamışların hatıralarından, ruhî hayatımıza rehberlik yapacak örnekleri derleyip "Işığa Gönül Verenler" isminde bir kitapta topladı... Bazılarını aktararak bu güzel eseri sizlere tanıtmak istiyorum:
İstanbul esnafımızdan birisi, "Kutlu Doğum Haftası" münasebetiyle Peygamber Efendimiz'i (sas) anlatan otuz tane kitap alıp esnaf arkadaşlarına hediye eder. Bunlardan birisi de Mardin esnafından saygı duyduğu bir kişidir. Bundan bir ay sonra Mardinli esnaf, kendisine telefon edip eşiyle İstanbul'a geleceğini, güzel bir otelde yer ayırtmasını rica eder. O da gerekeni yapar. Otel terasında çay içerken Mardinli, "Allah senden râzı olsun, gönderdiğin kitap sayesinde Peygamberimiz'i sevdik, ona inandık." der. Bu cevap karşısında İstanbullu şaşırır ve, "Peygamberimizi bugüne kadar hiç duymadın mı?" der. O ise, "Sayende âlemlere rahmeti tanımış olduk." der ve teşekkür eder. İstanbullu, "Ağabey bugüne kadar ailenden, çevrenden yahut câmilerde hiç mi Efendimiz'i duymadın?" der. Bunun üzerine o da, "Kardeşim sen beni bunca yıldır tanıyorsun. Benim ismim Türk ismi, vatanım da Türkiye... Fakat ben Mardinli bir Hıristiyan'ım. Sen hiç bugüne kadar sormadın, ben de söylemedim. Bugüne kadar da hiç kimse bize Hz. Muhammed'i (sas) anlatmadı. Senin gönderdiğin kitabı eşimle iyice okuduk, tetkik ettik ve anladık ki, böyle bir insan elbette ki, peygamberdir. Biz de Hz. İsa'dan (as) sonra Hz. Muhammed'e (sas) de iman ettik. Buraya camileri ve Eyüp Sultan'ı ziyarete geldik." der.
ABD'de yüksek lisans yapan Mehmet, güzel yaşayışı ile çevresinin dikkatini çeker. Amerikalı arkadaşları, bu herkesin yardımına koşan cömert gönüllü Anadolulu gence hayran olur ve ona İslâmiyet'le ilgili sorular sorarlar. O da cevap vermeye gayret eder. Kendisinden bilgi edinenler arasında bir papaz da vardır.
Edep timsali bu fedâkârın sohbetleri derinleşince papazın sohbet arzusu ve dikkati de derinleşir. Mehmet daha uzun bir görüşme için onu evine yemeğe davet eder. Papaz, "Yemeğe başka arkadaşlarımı da getirebilir miyim?" diye sorar. "Evet" cevabını alınca, arkadaşlarıyla beraber davete icabet eder ve yemek başlamadan şunları söyler: "Kıymetli dostlar! Bizler bugüne kadar hep havarileri ve havarilerin sahip olduğu sevgiyi, üstün ahlâkı, insanlığı, Tanrı sevgisini anlattık. Fakat, doğrusu, yaşayışımızla, 'İşte havarilik budur!' diyemedik. İşin doğrusu, ben de günümüzde bu ruhta insanlar var mıdır, kalmış mıdır, diye merak ediyordum. Fakat şükürler olsun ki, Tanrı bana bu ruhta bir insanı tanıttı. Kıymetli dostum Mehmet Bey'in şahsında ben havari nezâhetinde insanların yaşadığını gördüm. Bize yanlış tanıdığımız İslâm hakkında, anlattıklarından dolayı da kendisine müteşekkirim. Ben, hayatta iken bir havari tanımış olduğum için Allah'a şükrediyorum."
Mehmet Ali Bey, yurtta idarî yardımcılık yıllarında öğrencilerin kâğıt ve çöpleri yurt bahçesine atmalarından çok rahatsız olur. Onlara çevre temizliği mevzuunda nasihatlar eder, tavsiyelerde bulunur, bir türlü işin önünü alamaz. Nihayet dayanamayıp durumu yurdun en üst seviyedeki yöneticisine şikâyet şeklinde anlatır. O da Mehmet Ali Bey'i iyice bir süzdükten sonra müşfik bir edâ ile, "Sen onlara bir şey söyleme, yap!.." der. Artık ondan sonra Mehmet Ali Bey, hiçbir şey söylemeden yapılması lâzım gelenleri sadece yapmak için, yerlere eğilip oraya buraya atılmış kâğıtları toplamaya başlar. Bir müddet sonra öğrenciler, kâğıtları elinden alıp kendileri toplamaya başlarlar. Bir zaman sonra da artık yerlere hiç kâğıt atmaz olurlar.
İşte Taner Ufuk Bey, güzel hatıralar gibi, birçok ibret ve ders dolu yaşanmış olayı bu eserle mütalaalarımıza arz etmektedir.
- tarihinde hazırlandı.