Devlet-Millet Büyüklerine Saygı Nasıl Olmalı?
Ülkemizdeki devlet-millet büyüklerine karşı belli bir saygı üslubunun korunması konusundaki hassasiyetini vaki olan sorular üzerine Hocaefendi şöyle ifade ediyor:
"- Milletvekili, bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı gibi devleti temsil eden insanlarla ilgili her sözün çok iyi tartılıp sonra söylenmesi taraftarıyım. Bana göre, herkese saygılı davranılmalı, her insanın onur ve haysiyeti korunmalı ve hiç kimse tahkir edilmemelidir; ama milletin önünde bulunan ve özel bir konumu olan insanların izzet ve şerefleri hakkında çok daha hassas olunmalı. Çünkü, o insanları hafife almak sadece bir şahsın haysiyetine dokunmakla sınırlı kalmaz; temsil ettikleri müesseselerin de itibarını zedeler. Onlara saygı ise, aynı zamanda temsil ettikleri kurumlara hürmet manasına gelir...
Bir gün Hazreti Ömer Efendimiz, valilerini Mescid-i Haram'da toplar, herkesin huzurunda onları hesaba çeker ve halkın şikâyetlerini dinler. Halktan biri, bir valinin kendisine haksız yere kırbaç vurduğunu söyler. Hazreti Ömer (radıyallahu anh) meseleyi araştırır; valiye, vurduğu kırbaç sayısınca kırbaç vurulmasına karar verir. Bunun üzerine Amr bin Âs Hazretleri, "Eğer böyle yapmaya kalkarsan, şikâyetlerin ardı arkası kesilmez. Arkadan gelenler de senin yaptığını aynıyla uygularlar; böylece idarecilik müessesesinin itibarı gider ve milletin kendi başındaki yöneticilerine güveni kalmaz." deyince Hazreti Ömer, Amr b. Âs'ın haklılığına inanır ve meseleyi daha arızasız bir şekilde çözmek için vurulacak kırbaç cezasını paraya çevirir, vurduğu her kamçı başına mağdura bir altın ödemesiyle hükmeder, valiyi halkın gözü önünde kırbaç yiyerek aşağılanmaktan kurtarır.. Bu itibarla, devlet büyüklerine ya da onların ailelerine karşı yapılan sözlü ya da yazılı saldırıları veya medya vasıtasıyla fâş edilen dedikoduları ve internet üzerinden neşredilen güft ü gûyu (aşağılamaları) kat'iyen tasvip etmiyorum; hele orduyu, kuvvet komutanlarını ya da rical-i devleti yaralayıcı sözler sarf edilip, yayınlar yapılmasını doğru bulmuyorum. Dinin cevaz vermediği o türlü kötülükleri doğru bulmadığım gibi, hakiki dindarların da öyle çirkin işlere kalkışacaklarına ihtimal vermiyorum. Dahası, senelerden beri bana çok kötülük yapan kimselerin çalıp çırptıklarını, değişik günahlar irtikap ettiklerini öğrensem, o cürümlerini açığa vurmayı, onları ailelerine karşı mahcup etmeyi ve çoluk-çocuklarının önünde rezil duruma düşürmeyi düşünmüyorum/düşünemiyorum. Bizim vazifelerimiz arasında ve güzel ahlak kuralları içinde, insanların kusurlarını araştırma, onları deşifre etme ve mahcup duruma düşürme diye bir madde yoktur. Aksine, hata ve kusur avcılığı yapma, günahları açığa vurma ve insanları tahkir etme dinimizde ahlaksızlık sayılmıştır. Dolayısıyla, bazı milletvekilleri, bakanlar, kuvvet komutanları ve genelkurmay başkanı gibi rical-i devlet aleyhinde yapılan yayınları, daha doğrusu saldırıları çok alçaltıcı, onur kırıcı, yakışıksız ve sevimsiz buluyorum. O yayınların samimi Müslümanlar tarafından yapıldığının iddia edilmesini ise onları devlet adamlarıyla ve hususiyle de ordu ile karşı karşıya getirme çabalarından ibaret görüyorum!.."
İşte Hocaefendi'nin devlet-millet büyüklerine karşı gerekli gördüğü saygı hassasiyeti.. Bu saygı hassasiyetine de Hocaefendi farkı diyebiliriz.
- tarihinde hazırlandı.